BİST
ALTIN
DOLAR
STERLİN
EURO

EDEP: YOLDA BÜYÜKSÜN VE RAMMETLİ ÜMMÜ GÜLSÜM BAĞLAMA TEYZE

                1985 yılında Bursa'da Fakülteyi bitirdikten sonra, hem ailemi ziyaret edeyim, hem de yazın harman zamanı babamlara yardım edeyim diye köyümüze gelmiştim.

Geldiğim günün ikinci günü, köyümüz meydanında bulunan kahvelerde tanıdığım hemşehri ve arkadaşlarımla görüşeyim, öğle vakti de aynı yerde bulunan camide namazımızı eda edeyim diye evden köy meydanına doğru gidiyordum.

Eski ortaokul binamızın aşağı köşesi ile, cami bahçesinin üst köşesinin birleştiği yerde, Horasan harcı denen yumurta sarısının karışımı ile yapılmış, erkeklerin ve bayanların su doldurduğu alanların farklı olduğu, çeşmede su dolduran insanların görünmeyeceği, dış kısmının kavisli bir taş duvar ile çevrili olduğu tarihi bir, Cami Çeşmesi ismiyle müsemma çeşme mevcuttu.

O tarihte köyümüzde evlerde su olmadığı için, insanlar su ihtiyacını muhtelif yerlere yapılmış veya hayrat olarak yaptırılmış çeşmelerden doldurarak götürülen sularla karşılıyorlardı.

Eski ortaokul binasının üst köşesini dönünce, cami çeşmesinin önünden geçen yolun karşı tarafında, akrabamız da olan, şimdi rahmetli olan Hacı Mehmet'lerin Ümmü Gülsüm teyzeyi gördüm. Ruhu şâd, mekânı cennet olsun...

Sırtına iki tane su testisini kolon iple bağlayıp omuzundan asarak eliyle tutmuş, yolun bir sağına baktı, bir soluna baktı, çeşmeye doğru geçmedi, bekledi.

 Bende beni görünce hal hatır soracak ta onun için bekliyor, sırtında testilerle bekletmeyeyim diye, biraz hızlı adımlarla yürüyüp beklediği noktaya vardım.

Hoş beş edip, hal hatır sorduktan sonra, çeşmeye geçmesi için buyur edip geç dedim.

Ümmü Gülsüm teyze, hayır geçmem, sen buyur geç dedi.

Ben olmaz, sen büyüksün buyur geç dedim. Zaten ailemizden aldığım terbiye, dinimizin emri, medeniyetimizin bize öğrettiği edep, âdap, ahlak, örfümüz de bunu gerektiriyordu.

Ümmü Gülsüm teyzenin 7 çocuğundan 5.'si ile 5 yıl ilkokulda beraber okumuştum. Yaş itibariyle de Rahmetli Annemle de aynı yaşlardaydı.

Zaten kadın olsun erkek olsun büyüklerimizin önünden geçilmeyeceği, onlara yol verileceği gibi, ellerinde veya omuzlarında, sırtlarında ağır olan bir yük veya eşya varsa taşımaya yardımcı olunacağı, bunun bir insanı ve dini bir görevimiz olduğu, yerine getirilmediği takdirde bunun bir saygısızlık ve edepsizlik olacağı, aldığımız aile ve dini terbiye ile öğretilmişti.

Bu eğitimle eğitilmiş, bu format yüklenmiş birisi olarak, nasıl olurda Ümmü Gülsüm teyzenin önünden geçerdim.

Üniversite okuduk diye, bazılarında görüldüğü üzere, almış olduğumuz terbiye ve değerlerden vazgeçecek değildik. Üstelik bu değerleri koruduğumuz gibi, daha da sıkı sıkıya bağlanıp, sahiplenerek mükemmeliyeti yakalamak gerektiğinin bilincindeydik Elhamdülillah. Bursa'da belediye otobüslerinde ve/veya dolmuşlarda bile yaşlılara, bayanlara, hamilelere yer vererek yıllarca bu değerlerimizi uygulama fırsatı bulup, bunun hazzını yaşayarak Erdemli hale gelme gayreti içerisinde olmuştuk. Bu şartlarda nasıl olurda doğup büyüdüğün, bu terbiyeyi aldığım köyümde, akrabam ve annem yaşında Ümmü Gülsüm teyzenin önünden geçerdim.

Ben çok ısrar ettim ama, ne kadar ısrar ettiysem de, Ümmü Gülsüm teyzede o kadar ısrarcı oldu geçmedi.

Ümmü Gülsüm teyze, sen annem yaşındasın, benden büyüksün, ben senin önünden nasıl geçip giderim, buyur büyük olarak sen geç diye ısrar edince, "Yavrum sen erkek evladısın, yolda büyüksün, buyur geç." dedi.

Ben de ağır ve veballi, bir o kadarda düşündürücü ve ders verici bu sözden sonra, önünden geçmeyerek, çeşmenin sağ ve arka tarafından geçerek yoluma devam ettim. Ümmü Gülsüm teyze de bizim önümüzden geçmemiş olarak çeşmeye gitmiş oldu.

Ümmü Gülsüm teyze, böyle bir davranışla bizlere, Anadolu kadınının edebini ve irfanını temsil eden bir olayı, beynimizde zumlayarak,  bir numune-i imtisal olarak Hafızalarımızda yer etmesine vesile olmasına sebep oldu.

Günümüz genç kızlarının ve kadınlarının davranış biçimi, istekleri, olaylara bakışı ve yorumlayışlarına bakıyorum da, Ümmü Gülsüm teyzenin tekrar tekrar Ruhu şâd, mekânı cennet olsun inşallah diyorum.

Bu anekdotu, şimdiki nesillere bir örnek olsun, hasbel kazara etkilenip yeni nesil yetiştirecek anne ve baba adaylarına, "Bir çivi bir nal kurtarır, bir nal bir at kurtarır, bir at bir komutan kurtarır, bir komutan bir ordu kurtarır, bir ordu bir memleket ve vatan kurtarır." misali, memleket kurtaracak bir edep sahibi insan yetiştiren olur temennisiyle kaleme alıp, köşemizde yayınlıyorum.

Etkilenen olur mu ki diyorum da,  inşallah olur.

Pozitif bakış açısına sahip olalım.

 Gayret edelim, çaba gösterelim, elimizden geleni yapalım, dua edelim...

Ondan sonrası Yüce Yaradan’ımızın takdir ve yetkisinde…

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.