banner153

BİST
ALTIN
DOLAR
STERLİN
EURO

... Sabahın ilk ışıkları gökten karanlığı süpürürken genç adamın gözleri kan çanağı olmuştu. Bir gram uyku girmemişti gözlerine.

 Şartları yerine getirememenin hüznü içerisinde umudun kırıntılarını yaşam diye katık ediyordu yüreğine.

Kapı gıcırtı sesine döndü başı ve nihayet ihtiyar çıktı evden. Aksi bakışları hiç ödün vermiyordu genç adama:

“Şartları yerine getiremedin bakıyorum?” dedi küçümseyen bir tavırla. Genç adam “Baba bu şartlar, insan eli ve imkânı dahilinde değil ki.

 Şartları yerine getiremedim, beni affetme şansını da kaybettim fakat bu imkansız şartlarını öne sürmendeki hikmeti suâl etsem son bir kez merhamet edip de açıklar mısın bana?” dedi ve yutkundu boğazındaki hüznü.

 İhtiyar yıllardır bu ânın gelmesini bekleyerek cevapladı:

“Yıllardır bize çektirdiğin acılardan sonra bir şey istemeye hakkın yoktu lâkin uzun zamandır aşındırdığın bu yolun hakkı için sana sunduğum şartların hikmetini öğrenmeyi hak ettin.

Evvela senden kevgirle kaşığa su taşımanı istedim.

Kaşığa suyu doldurursun doldurmasına da kevgirle bu iş olmaz, bir taraftan doldurduğun su, bir taraftan akıp gider.

 Senin elinde bulundurduğun sermaye de öyle, gözü kapalı ulaşabileceğin bir gayeye yanlış yoldan gidersen hedefe de gidemezsin, elindeki yolluğunu da kaybedersin.

İkinci şarta gelince ağzına kadar su dolu bir bardağa sığdırmanı istediğim sadece bir damlaydı. Ama her damlada su taştı ve sığdıramadın o damlayı bardağa.

 Her kişinin bir nasibi vardır; onu uzakta da arasa, yakında da arasa nasibinden gayrıysa aradığı, eline gelecek olan sadece nasibidir.

 Nasibinde sadece bir bardak su varsa ona ek bir damla dahi sığdıramazsın. Son şarta gelince bir günde kuru yaprağı yeşertmeni istedim.

 Ama mevsimi gelmeden bir yaprağın yeşermeyeceğini biliyorsun bir kova dolusu su dahi döksen. İstedim ki elinde tuttuğun zaman servetinin değerini iyi bilesin.

 Yaprak güzün düşer toprağa, toprak olur, sonra tohum. Bahar gelince bakmışsın ki o tohum fidan olmuş, yaprak verme gayretinde.

Bütün bu örgünün bir vakti var ki zaman bu kadar kıymetli olsun.

Şimdi anladın mı bütün bunların hikmetini? Elinde bulunan sermayeyi doğru yol ve hedefte harcayasın ki zamanı gelince nasibin seni bulsun.

Yıllar evvel bizi dinlemeyip de gittiğin o yol sermayeni de, zamanını da harcadı.

Ama nasibin burada, bu hikmeti öğrenmekmiş.” Genç adamın gözyaşları efil efil yanağından süzülürken ellerine kapanırken buldu kendini.

İhtiyar sarılmaya hazırlanıyordu ki…

Bir anda fırladı genç adam yatağından. Kan ter içinde kalmıştı. Terden alnına yapışan saçları, susuzluktan kuruyan dudaklarıyla resmen rüyayı yaşamış gibiydi. Pencereden dışarı baktı, eylül vaktiydi. Rüzgar hafif esintisiyle düşen yaprakları oyun oynarcasına savuruyor, istediği yerde bırakıyordu.

 Toprak yol güzün bütün hissiyatını almışçasına sessizdi. Güneş tam tepede inci gibi parıldıyordu. Son zamanlarda güz, ruhuna işlemiş, garip düşünce tufanlarına yol açmıştı.

Rüyasına dahi gark olmuştu bu mevsim.

 Genç adamın burnuna taze köy ekmeği kokusu dayanmıştı çoktan ama hâlâ inanamıyordu hayalde mi gerçekte mi olduğuna.

 Vakit geç olmadan anne-babasına sarılmaya koştu genç adam. Sarılmalar, kucaklaşmalar rüyaya kalmamalıydı.

Uzun bir kucaklaşmadan sonra omuzlarında hissetmişti anne-babasının kanatlarını. O andan sonra onların gözlerindeki sevinci, hüzne döndürmemeye ant içti.

 Tabi ihtiyar çift oğullarına ne olduğu hakkında düşünedursunlar biz de güz kokulu şu hikmeti yüreklere nakşedelim:

“Elinde bulunan sermayeyi doğru yol ve hedefte harcayasın ki zamanı gelince nasibin seni bulsun.” Ümmühan Dündar

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner155

banner147