BİST
ALTIN
DOLAR
STERLİN
EURO

            Efendimiz (S.A.V.) ?Ağız tadını bozan ölümü çok anınız.? buyurur. Ölümü bir ömür boyunca çok az anıyoruz. Sanki ölüm bize değil de başkalarına aitmiş gibi. Ölümü hatırda tutmayınca da nefsin taşkınlıklarından şeytanın hilelerinden kurtulamıyoruz.

             ? Şu geçeni durdursam, çekip eteğinden,

               Soruversem haberin var mı öleceğinden.?              ( Necip Fazıl )

 

            Elbet öleceğimizi biliyoruz. Her gün ölenleri görüyoruz. Her gün minarelerden ölüm salâları dinliyoruz. Ölümden ibret almayınca tebessüm çehrelerimizi terk ediyor. Düşüncelerimiz kin ve nefret üretmeye devam ediyor. Menfaatimiz için en sevdiklerimizle bile münasebeti kestirip atabiliyoruz.

            ? Can saatini Rahman ezelde kuruvermiş,

              Bir gün göreceksin ki, o saat duruvermiş.?                ( Necip Fazıl )

 

            Saati duran, sırası gelen, vadesi dolanlar bu dünyadan göçüyor. En büyük vaiz olan ölümün verdiği mesajı kavrayamadığımız için ölüm ötesi hayata hazırlanamıyoruz. Ebedi âleme ( Allah korusun) eller boş olarak gidiyoruz.

               

             ? Yürü bre yalan dünya,  / Sana konan göçer bir gün.

                İnsan bir ekine misal , /  Seni eken biçer bir gün.         ( Karacaoğlan )

 

            Ölüm günümüzü kendimizden uzakta görüyoruz. ? Daha gençsin, Şimdi sırası mı? ? diyoruz. Ölümü uzun süren bir hastalık veya çok yaşlılık sonucu bekliyoruz. Yaşlandıkça ölümün de yakınlaştığı doğrudur. Ama yapılan istatistikler gençlerin ölüm oranının ( savaşlar, kazalar, intiharlar, hastalıklar ) hiç de az olmadığını gösteriyor. Bişr-i Hafi?nin dediği gibi:

 

              ? Bugünü düşünürüm. / Dün öldü, yarın var mı?

                Gençliğe de güvenmem. / Ölen hep ihtiyar mı?

 

            İnsan kaç yaşında olursa olsun ölüm yaşındadır. Mezarlıklar her yaştan insanlarla dolup taşmıyor mu?

            ? Ömrüm geçti, yazık ki geç uyandım.

               Bu dünya bana ebedi sandım.? der Yunus Emre. Mehmet Akif merhum da:

 

            ? Ömrün bir yandan şimşek hızıyla geçip gitmesi,

   Diğer yandan bitmez tükenmez geçim endişesi.?

 

            Dünyada ebedi kalacakmışız gibi politik, gündelik meselelere dalıp gidiyoruz. Geçim derdi, servet hissiyle çırpınıp duruyoruz. ? Acaba bugün ölürsem halim nice olur? ? diye kendi halimizi sorgulayamıyoruz. Necip Fazıl?ın dediği gibi :

 

            ? Pınar kuru, testiler kırık suya giderler,

               O gafiller haydan gelip huya giderler.?

 

            Ömrü gafletle tükenen gafiller durumuna ( Allah korusun ) düşebiliyoruz. Kur?an? da Rabbimiz buyuruyor: ( Cuma suresi 8.ayet ) ? Kendisinden kaçtığınız ölüm kesinlikle başınıza gelecektir.?

            Demek ki insanın özünde ? ebedi yaşamak ?arzusu olduğu için ölüme razı değildir. Atalarımız Hz. Adem ve Havva?nın, şeytanın vesvesesi ile kendilerine yasaklanan meyveden yemelerinin sebebi insanın özündeki ölümsüzlük arzusundan olsa gerektir. ( Taha 120. ayet )

            Mehmet Akif Safahat?ında şöyle der:

 

            ? İnsan yaşamak cibillisine meclup

              Her devresi bir devri azap olsa da hayatın

              Razısı değildir yine bir türlü mematın

              Ömr olsa da binlerce tekâlif ile meşhun

              İnsan yaşamaktan yine memnun yine memnun.

            Yani ? İnsanın özünde yaşamak tutkusu vardır. Yaşamın her dönemi acılarla dolu olsa da insan bir türlü ölüme razı olmaz. Ömür bin türlü meşakkatle yüklü olsa da insan yaşamaktan memnundur.?

            Rabbimiz buyurmuş: ? Her nefis, ölümü tadacaktır.? ( Enbiya 35. ayet.) İnsanoğlu razı olmasa da ölüm gerçeğini kabullenmek zorundadır.

 

            ? Neylesin ki ölüm herkesin başında,

               Uyudun uyanamadın olacak.

               Kim bilir, nerede, ne zaman, kaç yaşında?

               Bir namazlık saltanatın olacak,

               Taht misali o musalla taşında.?

 

Koltukları, ünleri rütbeleri, makamları ne olursa olsun, şu üç şey her yolcusuna eşit muamele yapıyor:

1.    Ölüm olayı

2.    Musalla taşı

3.    Kabir toprağı

 

Ölümü çok anmak, ölümü hatırda tutmak, asla dünyadan el etek çekme, mateme, kedere boğulma demek değildir. Ölümü unutmamak, hayatımızda küçük ? büyük her eylemin tek tek kayda geçirilmekte olduğunu hatırlayıp bile bile sicilimizi kirletici işlerden uzak durmak, ölüm ötesi ebedi hayatımız için hazırlık yapmak demektir. Bu ölçülere göre yaşayan müminler ölümle zaten barışıktır. Merhum Erdem BEYAZİT?in dediği gibi:

 

? Ölüm bize ne uzak ne de yakındır ölüm.

   Ölümsüzlüğü tattık, bize ne yapsın ölüm.?

 

            Ölümle barışık yaşamış, Rahmet-i Rahman?a kavuşmuş bir diğer üstadımız Necip Fazıl?ın, mümin için ölümün güzelliğini anlattığı dizeleri de şöyledir:

 

            ? Ölüm güzel şey, budur perde ardından haber,

               Hiç güzel olmasaydı, ölür müydü Peygamber,

 

               Takılır bir yerde kalır oyuncak, kurgular biter.

               Ölüm geldi mi ne var korkulacak, korkular biter.

 

               O demde ki perdeler kalkar, perdeler iner.

               Azrail?e ?Hoş geldin.? diyebilmektir hüner.?

 

            Ölüm haberini alınca okuduğumuz Kur?an?ın şu ayetiyle bitirelim:  Bakara suresi 156.ayet      ? İnna Lillah ve inna ileyhi râciûn ? ( Biz Allah için varız ve biz O?na döneceğiz.)

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.