BİST
ALTIN
DOLAR
STERLİN
EURO

Bir Yaban Erik Ağacı vardı, on binlerce meşe ağacının içinde tek başına yaşayan... Dikenli dallarından başka kendini koruyacak bir tane bile silahı yoktu. Ne sohbet edecek bir arkadaşı ne bir eşi ne de kendine benzeyen bir tek ağaç vardı etrafında. Kimseye zarar vermeden, kimsenin dedi kodusunu yapmadan, kimseye dert yanmadan yaşar giderdi.

                Baharda, papatyaların açmaya başlamasıyla birlikte, o da bembeyaz mı desem, hafif yeşile benzeyen ya da sarıyla karışık, alabulaşık bir renk mi desem işte öylesine güzel, öylesine ekşimtrak çiçekler açardı yapraklarının arasından.  Baharın ilk müjdeleyicisiydi Yaban Erik Ağacı.   Arılar, ormanda ballarını çeşnileştirmek için sadece onun dallarına konarlardı. Kelebekleri, kendine çeken bir güzelliği vardı Yaban Erik Ağacı?nın. Bülbüller hep ona konardı.

                Çiçekleriyle bir gelin gibi süzülen dallarını, çocuklara ve kuzulara sergiledikten sonra yavaş yavaş yemyeşil, küçücük, ekşimtrak meyvelere dururdu Nisan ayının ortalarına doğru. Çıtır çıtır bir tazelikle köy çocuklarına sunardı, henüz çiçeği burnunda meyvelerini...

                Başka meyve bilmezdi köyün çocukları. Ne elma ağacı vardı köylerinde, ne armut ağacı, ne muzdan haberdarlardı. Ömürlerinde, ne kirazın tadından ne  vişnenin ekşisinden tatmamışlardı hiç. Portakal ve mandaliana gibi meyvelerin varlığından bile habersiz yaşar giderlerdi, meşe ağaçlarıyla kaplı küçücük köylerinde. Uzak dağların başlarında, ahlatı bilirlerdi sadece.  Hayatı; Yaban Eriği Ağacı?nın verdiği, çiçeği burnunda meyvelerden ibaret sanırlardı. Her yılın Nisanında, damaklarında, bir yıl önceki Nisandan kalma Yaban Eriği tadının etkisiyle, Yaban Erik Ağacına koşardı çocuklar.  Dedim ya henüz çiçeği burnunda meyvelerini cömertçe sunardı çocuklara Yaban Erik Ağacı...

                Bundan başka; bembeyaz tüyleriyle körpe kuzular hep onun gölgesine sığınır, tazecik körpe vücutlarını güneşin sıcaklığından onun sayesinde korurlardı.  Mis gibi kokan çiçeklerinin kokusuydu belki de kuzuları kendine çeken. Belki de yalnızlığıydı, kendine benzeyen bir ağacın olmayışıydı, kimseye zarar vermeden, sevgi ve şefkatini kimsenin anlayamadığı bir duyguyla kuzulara ve köy çocuklarına verişiydi onları kendine çeken...  Erik Ağacı, her yıl tekarladığı ve baharı doya doya herkese yaşattığı hayatını böyle sürdürür giderdi.

                Kış gelince, Yaban Erik Ağacı?nın hatrını soran olmazdı hiç. Ne kuzular gölgesine sığınmak için ona muhtaçtı artık ne de çocuklar çiçeği burnunda meyvelerine... O, bir başına meşe ağaçlarının arasında, yapraklarını da rüzgara kaptırmış bir garip Yaban Erik Ağacı olarak titreye titreye baharın gelmesini beklerdi. Ne dibine bir miktar sıcak koyun gübresi döken olurdu, ne de hatırını soran bir tek kimse.

                Papatyaların açmasıyla birlikte çocuklar ve kuzular, 1985?in Nisanında yine koştular   Yaban Erik Ağacı?nın mis gibi kokan çiçeklerini koklamaya ve gölgesinde güneşin sıcaklığından körpe vücutlarını korumaya...

                Nefes nefese vardılar Yaban Erik Ağacı?nın yanına. O da ne? Erik ağacı bu sene ne çiçeklerini açmış ne de yemyeşil yapraklarıyla kuzulara gölgelik hazırlamıştı. Ne dallarında güç vardı, ne yapraklarında heyecan... Sadece, havalar ısınmaya başlarken, özündeki canı dışarıya salmak istemiş, tomurcuğa durmuş ama mecali onları çiçeğe dönüştürmeye yetmemişti. Gövdesinde oluşan yaradan, damarlarında dolaşan kanını, ?erik yağı? şeklinde dışarıya çıkarıvermişti. Çocuklar, ?erik yağları?nı toplayıp bir kutunun içine doldurdular. Yaban Erik Ağacı ölürken bile çocuklara faydalı olsun diye yağlarını içinde saklamamış ve dşarıya çıkarmıştı. Biliyordu ki çocuklar; yırtılan defterlerini, kitaplarını yapıştırmak için o yağı kullanıyorlardı. 

                Çocukları boynu bükük, kuzuları gölgesiz bırakıp, hayatını böylece noktalayıvermişti.

                Bundan gayrı ne kuzular gölgesinde uyuyabilecek, vucutlarını ona yaslayabilecek, ne de meyveye hasret çocuklar, baharı bekleyip, daha çiçeği burnunda tattıkları Yaban Eriğini tadabileceklerdi.

                 Ne yazık ki Erik ağacı; sevgisizlikten midir, vefasızlıktan mıdır bilinmez, hayata veda edip gitmişti. Asıl kıymeti de o öldükten sonra anlaşılmıştı.

                Nice değerlerimizi, yaşarken horlayıp, öldükten sonra göklere çıkardığımız gibi, Yaban Erik Ağacı?nın da, kuru dallarına bakıp bakıp geçmişteki anılarını sıcak tutmak için isimini kullanıyorlar artık.  Zaman zaman da duygusallaşıp gözyaşı dökerek...

                Neye yarar ki?

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.