BİST
ALTIN
DOLAR
STERLİN
EURO

Gurbetin kolunu uzatıp girmediği hiç bir hane, hiç bir memleket yok.

    Erzurumlu Emrah ;

    “Gönül gurbet ele gitme

    Ya gelinir ya gelinmez” dese de gurbet, hasret sıla Anadolu insanının adeta yazgısıdır.

    Çalışabileceği, tutabileceği işi yoksa kendi yurdunda insanın, gurbet ellere çıkmak zorundadır.

    “Yiğidini doyuramayan memlekette doğmuşuz” denir memleket suçlu çıkarılır.

    Ve “İnsanın doğduğu yer değil, doyduğu yer vatanıdır.” Denir, teselli olunur.

    Gurbet garibi “gidip de dönmemek, dönüp de görmemek var” der, helallık alır vedalaşır.

    Alır çantasını eline düşer gurbetin yoluna.

    Döktürmediği gözyaşı, acıtmadığı yürek yoktur gurbetin.

    Kemalettin Kamu bir şiirinde gurbet hüznünü şöyle dile getirir;

    “Gurbet o kadar acı ki, ne varsa içimde

    Hepsi bana yabancı hepsi başka biçimde”

    Gurbet bazen ümitleri söndürür, yüzleri soldurur.

    Gurbete edinen sitemler, kahırlar türkülere yüklenir.

    “ Karşı dağda sıra sıra bademler

    Oturup ağlasın yâri gidenler

    Ne sen bana doydun ne de ben sana

    Kör olsun gurbeti icat edenler”

                                    -Anonim-

    İnsan gurbete çıkınca sılaya yabancılaşmaz.

    Gurbetzedenin aklı, gönlü hep sıladadır.

    İyi, kötü senaryolar üretir, ana, baba,eş dost… geride bıraktıklarını düşünür durur.

    Şimdi önemini yitirmiş olsa da, eskiden bayram kartları vardı.

    Mektuplar vardı, içten özden yazılan mektuplar.

    Yolu en çok gözlenenler de postacılar idi.

    “ Eğlen bir haber ver, acele gitme

    Zamanın bu kadar dar mı postacı

    Yok deyip de beni perişan etme

    Sıladan bir haber var mı postacı”

    Eskiden gurbetten dönenlere hoş geldin ziyaretleri yapılırdı.

    Sohbetlerin çoğu gurbet hatıraları üzerine olur, halk ozanları yanık türkülerini gurbet-sıla üzerine söylerlerdi.

    “Gurbette ömrüm geçecek

    Bir varacak yerim de yok

    Oturup derdim dökecek

    Bir vefalı yârim de yok”

                                 -Anonim-

    Gurbette olan gariptir, mahzundur.

    Hele gurbette insanın başına bir hal gelirse, acılar acının en son noktasına ulaşır.

    Gurbet garibi, Mevlaya iltica eder.

    “Gurbet elde bir hal geldi başıma

    Ağlama gözlerim, Mevlam Kerimdir

    Derman arar iken derde derde düş oldum

    Ağlama gözlerim Mevlam Kerimdir.”

    Günümüzde gurbetin girmediği hane yok gibidir.

    Şekiller, yönler farklı olsa da, kamuda görev alan memur, öğretmen, doktor, polis, asker işçi… herkes gurbeti yaşar.

    Yani gönüller ayrılığa alışmış.

    Vakti saati gelince gurbet biter, Gurbetzede özlediklerine kavuşmanın sevincini yaşar.

    Bunun için ilahi bayramlarımız dört gözle beklenir.

    Rabbimizin lütfu olsa gerek, dini bayramlarımızın acayip bir büyüsü vardır.

    Binlerce araç, milyonlarca insan yollara dökülür.

    Sıla-i Rahime; ana-babaya, konu komşuya, eşe dosta akrabaya gelinir gidilir.

    Lakin bayramı gurbette geçirmek durumunda olanların yüreklerine, hasret ve hicran birikir.

    Gurbetzede bayram sabahında ellerini şakalarına dayar, gözlerini nem, yüreğini gam bürür.

    Gurbetin dünya tarafı böyle…

 

    Peygamberimiz(s.a.v) “Gurbette iken ölen şehittir” buyurur.

    Bazen insanlar kendi öz yurdunda olsa da gurbet hayatı yaşamışlar.

    İslam’ın ilk yıllarında Mekkeli Müslümanlar, kendi öz yurtlarında güç şartlar altında sıkıntılı bir hayat geçirmişler.

    Bütün zamanlarda milyonlarca insana, inançlarından dolayı kendi öz yurtlarında garip hayatı yaşatılmış.

    Necip Fazıl, sılada gurbet zulmü yaşamışlığını anlattığı;

    “Vicdan azabına eş, kayna kayna Sakarya

    Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya”

    Mısrasında kendi öz yurdunda kendini yabancı gibi hissedenlerin duygularını dile getirir.

    Peygamberimiz(s.a.v) “Dünyada bir garip, bir yolcu gibi yaşa” buyurur.

    Demek ki, biz bu dünyaya ait değiliz.

    Rabbimiz Taha suresinde “ Ey insanlar sizi topraktan yarattık.(Ölümünüzle) sizi oraya(toprağa) döndüreceğiz. Ve sizi bir kere daha oradan çıkaracağız” buyurur.

    Yunus Emre, Peygamberimizin(s.a.v)  öğüdüne uygun garipçe bir hayat yaşamış.

    “ Bir garip ölmüş diyeler.

    Üç günden sonra duyalar

    Soğuk su ile yuyalar

    Şöyle garip bencileyin”

    Asıl mesele:

    Yönler, şekiller farklı olsa da hepimiz geri dönülmez gurbetin yolcularıyız.

    Attığımız her adım, aldığımız her nefes bizi dünya gurbetinden, aslı vatanımıza- ahiret yurduna -biraz daha yaklaştırıyor.

    Dünya gurbetinde azan, ahiret sılasında hüzüne boğulacak.

    Yolumuz uzun ve tehlikelerle dolu.

    Kabir durağına varılacak,.Oradan tekrar diriltilip, mahşere, mizana, sırata uğranılacak.

    Sonrası... sonrası…

    Cennet ebedi yurdumuz olsun inşallah. 

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.