BİST
ALTIN
DOLAR
STERLİN
EURO

 

Aylardır, Seydişehir Haber sitesinin haberlerini süsleyen; köy resimleri, sedir resimleri, bağdaş kurup oturan, kucağında bebeklerle, çocuklar la resimlerini gördüğümüz, kâh bir çocuğun başını okşarken, kâh bir ihtiyar köy delikanlınsın karşısında güler yüzle sohbet ederken,  kâh bir ihtiyar ninenin dizinin dibine oturup onunla hasbıhal ederken gördüğümüz,  yüzünde gülümsemenin hiç eksik olmadığı, bir kişiliğe şahitlik  ediyoruz.

1980’li yılların başıydı. O tarihte İzmir’de görev yapıyordum. Yıllık iznimi kullanmak üzere her zaman yaptığım gibi köyüme geldim. İzne gelirken İzmir den bir de emanet görev almıştım. Yurt dışına çıkacak olan bir akrabamın, “temyiz belgesi “ niteliğinde bir belgesiydi bu.

O belgenin üzerine, yanlış değilsem on kadar devlet kurumu yetkilisinden imza almam gerekiyordu. İmzaları tamamlamama sadece bir tek imza kalmıştı. Zamanın Seydişehir hâkimlerinden birisinin daha imzası gerekiyordu.  İlgili makamın idari bölümüne uğradığımda ve meramımı anlattığımda görevli memurlar dillerinin ucuyla; “birazdan gelir” dediler. Bekledim… Her yarım saatte bir girip soruyorum hep aynı cevabı alıyorum,  “birazdan gelir.” Sabahın sekizinden beri üç saat geçmişti âmâ bana hep, yüzüme dahi bakmadan cevap veren memurlar; “birazdan gelir” diyorlar ama aralarında da şakalaşmaya, sohbetlere de devam ediyorlardı.

Farkındaydım, görevli memurlar artık benden gına getirmişlerdi ama ben de onlardan ve verdikleri cevaplardan epeyce sıkılmıştım artık. Millet adına devlet görevi yürüten bir yetkili, saat öğleye yaklaşmasına rağmen henüz makamına gelmemişti ve onun memurları da; gelen giden herkesi “birazdan gelir” diye oyalamakla meşguldüler.

Sonunda dayanamadım ve “memur bey, hâkim beyin nerede olduğunu biliyorsanız söyleyiniz, yok bilmiyor da birazdan gelir diye geçiştiriyorsanız, gerçekten vahim bir durum var ortada… Belki hastadır, belki kaza yapmıştır, belki daha başka bir nedeni vardır gelmemesinin, hiç merak etmiyor musunuz, nerede olduğunu?” diye sorduğum da; yine “birazdan gelir” cevabını vermişlerdi. Yani “bugün git yarın gel” anlayışının bir başka tezahürüydü tavırları… Üstelik de “evindeyse evine gidip imzalatayım”  dediğim de; “sakın ha çok kızar, sinirlidir” gibi sözlerle uyarmayı da ihmal etmiyorlardı.  

Sonunda; “zamanın kaymakamının huzuruna çıkıp derdimi anlatayım” diye karar verdim ve kararımı uyguladım. Çıktım Kaymakam Bey’in huzuruna…

“Efendim ben İzmir’den geldim. Sekiz tane imzayı yarım saat içinde tamamladım ama bir tanesi var ki aradan üç buçuk saat geçmesine rağmen tamamlatamadım. Üstelik imza sahibinin nerede olduğunu da kimse bilmiyor. Sürekli olarak; “birazdan gelir, sakın ha evine gitmeyin çok kızar, çok sinirlidir” gibi gerekçelerle beni oyalıyorlar. Benim köyüm buraya 30 kilometrelik bir mesafede… Babamın bir işi olsa demek ki o yolu birkaç kez gidip gelmeli ki işini bitirebilsin. Ben vazgeçtim kendi durumumdan, şu an babamı ve babam gibi on binlerce insanın bu devlet dairelerinde neler yaşadıklarını, neler yaşamaya devam ettiklerini ve daha ileride neler yaşayacak olduklarını düşünmeye başladım” diyerek derdimi anlatmaya çalıştım. Ama derdimi anlatıncaya kadar da Kaymakam Bey’den birkaç kez azar işittiğimi de çok iyi hatırlıyorum.

Kaymakam Bey ısrarımı, biraz da derdimi izah edebilmiş olmamı ve haklılığımı anlamış olacak ki; yanıma bir memur verip, hastalandığı için evinde istirahat etmekte olan “Hâkim Bey’in evine gitmem halinde evrakımı imzalatabileceğimi” söylemişti de böylelikle bitirebilmiştim işimi.

Yazımın ilk paragrafına konu olan şahsiyetin yönetim anlayışını aylardır takip ediyorum.  Onun, yöremin insanlarına verdiği değeri, gösterdiği o güleç yüzü, harcadığı zamanı, İlçemize bağlı bütün köy ve kasabaları ziyaret ederek, o zor şartlarda yaşayan insanların gönüllerini fethetmiş olmasını bizzat kendi babamdan dinlediğim taze hikâyelerden biliyorum.

Son olarak da ulusal TEVE’lerde isminden bahsedilmeye başlaması ve CNN Televizyonunda Sayın Cüneyt Özdemir’in programındaki sözleri ve duygusal konuşmaları bana; “İşte benim Devletim” dedirtmeye yetti de arttı bile.

Babasız çocuklara baba olmak için çok büyük bir sorumluluğun altına girmiş olan Sayın Kaymakamımıza, yöre halkı olarak ne kadar yardımcı olursak az gelecektir.

Bu memleketin asli unsuru olan milletine değer veren bir devlet,  başımızın tacıdır, bütün milletin başının tacı olmalıdır. Devlet, milleti için vardır ve hayatiyetini o milletin çocuklarının yaptığı askerlik vazifesi ile o milletin fertlerinin ödediği vergiler ile sürdürür.  Devlet, milletinin hizmetinde olmalıdır, öyle olmak zorundadır. İşte öyle olunca da; bu millet, devletini sırtında taşır ve ona olan saygısından, sevgisinden zerrece sapma göstermez.

Kaymakamım Sayın Tuncay Sonel… Mütevazı kişiliğiniz ve hizmetleriniz daha şimdiden bütün Türkiye’de duyulur oldu. Siz böyle bir sonucun peşinde olmasanız da, bu millet sizi başının tacı yapmaktan asla geri durmaz.

Devletin şefkatini, millete göstermek hususunda vasıta olduğunuz için size müteşekkirim. Yöre halkı, gayretlerinizi takdirle anıyor.

Yönetim anlayışınız, diğer bütün yetkililer için de örnek teşkil edecektir mutlaka…

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.