BİST
ALTIN
DOLAR
STERLİN
EURO

Memleketin herhangi bir köşesinde ne zaman çok sayıda can kayıplarıyla gelen bir facia yaşansa gözümüz orada, kulaklarımız ateşin düştüğü yerden gelen haberlerde olduğu için nerede olursanız olun, ne yaparsanız yapın içinizi kaplayan acılık kolay kolay dağılıp gitmiyor. İşte kaç gündür yine aynı haldeyiz. Aynı haldeyiz diyorum; çünkü bu acılar ne yazık ki sık yaşanır her şeyin hoyratça kullanıldığı ülkemizde.

 

Bir çiçek mevsimi 301 fidanımızı daha doya doya koklayamadıkları çiçeklerinden ayırıp ebediyetlere gönderdik. Şimdi sıra sıra dizilmiş mezarlar üstünde su testileri... Güzü yaşlı eşler, babalarına anlatacakları birçok şeyi söyleyemeden onlara veda eden çocuklar, ciğerleri sökülmüş analar, mahzun babalar…

 

Hiçbir taziye mesajı genç ölümlerinden sonra zehirle pişmiş aştan alınmış acı lokmanın ağızlara yerleştirdiği acılığı gidermeye yetmiyor.

 

Ve bir yığın ihmallerin ardından gelen her felaketten sonra sarfedilen sözler… Dikkat ederseniz hep birbirin aynısı…

 

Yaralar sarılacak. Sorumlular bulunup hesabı sorulacak. Meclis araştırması istenecek İlgili bakanlar hakkında gensoru verilecek. Olayda hayatlarını kaybedenler şehit sayılacak. Şehit ailelerine, çocuklarına sahip çıkılacak. Madencilik sorunları ele alınacak. Ve yaşanan elim olayla gündeme geldiği için hatırlanan daha bir sürü konu başlığı:  İş güvenliği, denetimler, taşeronluk sistemi, sendikalar, başka ülkelerde benzer iş kolunda alınan güvenlik önlemleri …

 

Geçinebilmek için yer altında bin türlü tehlike altında çalışan binlerce insana en güvenli bir çalışma ortamı sağlanması için daha kaç ocağın sönmesi lazım bilmiyoruz. Tavanları demir yerine ağaç kullanılarak tahkim edilmiş olduğu belirtilen ocakta çıkan yangından ve bu nedenle söndürülemediği için dumandan zehirlenerek öldüğü söylendi yüzlerce insanın. Başka ülkelerdeki ocaklarda yangından etkilenmeyen kablolar kullanıldığını ve günlerce yaşayabilecekleri yaşam odaları olduğunu öğrendik. Bunları şimdi öğrenmek neye yarar, geri getirir mi gidenleri?

 

Bu sabahın gazetelerinde bir haber işti gözüme. Ocakta çalışacak yeni işçiler için ilan verilmiş. Memlekette sigortalı bir iş için daha mezarlarında cesetleri soğumamış yüzlerce insana rağmen bir işim olsun da ne olursa olsun; yeter ki evime ekmek götürebileyim deyip bu arzuyla yer altıma girmeye hazır binler on binler var. ‘Hayat devam ediyor’ denecek, ‘ölenle ölünmez’ denecek, ‘kaderde varsa elden ne gelir’ denecek ve… hiçbir şey olmamış gibi, kayıpların nedenleri iyice araştırılmadan, mevcut sorunlar giderilmeden baretler takılacak, çarklar dönmeye başlayacak. Her vardiya değişimi yolları hasretle gözlenecek madencilerin. Ta ki yeni bir vakaya kadar.

 

Yıllardır bu ülkede nedeni ihmal olan her elim olaydan sonra yapılan tartışmalar bana “Bu Kimin İşi” adlı hikayeciği hatırlatır. Bir çeşit top çevirmedir hikayenin esası. Sorumluluk alma ve bunun gereğini adam gibi yerine getirme konusunda iyi bir sicile sahip olmamız gerekiyor. Gerisi boş.

 

          Adını başlık olarak kullandığım hikayeye 4 Kasım 2013 tarihli yazımda yer vermiş ve şunları kaydetmişim:

 

Bu küçük hikayeyi okuyunca bugün yaşadığımız ve zaman zaman eleştirmekten çekinmediğimiz kangren olmuş toplumsal birçok sunun nedeni için ‘kapa çeneni, nedeni sensin!’ dercesine manzara konulduğunu fark ettim. Hikaye şundan ibaret:

 

        “Bu hikaye herkes, birisi, herhangi biri ve hiç kimse adlı dört kişi hakkındadır. Yapılacak önemli bir iş vardı ve herkesten bunu yapması istenmişti. Herkes bu işi birisinin yapacağından emindi. Herhangi biri onu yapabilirdi; fakat hiç kimse yapmadı. Birisi buna kızdı; çünkü bu herkesin işiydi. Herkes bunu herhangi birinin yapabileceğini düşündü; fakat hiç kimse bu işi herkesin yapamayacağının farkına varmadı. Sonunda herhangi birinin yapabileceği işi hiç kimse yapmazken, herkes birisini suçladı.”

 

        Alın elinize bir gazete rastgele birkaç köşe yazısı okuyun, hikayenin etkisini ve gücünü daha iyi anlayacaksınız bundan emin olabilirsiniz. Adam neyi eleştiriyor, kimi suçluyor?  Eleştiren, hele şimdi eleştiriden çok suçlayan, bir yönüyle hikaye kişilerinden biridir ve var olan bir problemin çözüm mekanizmalarında bir hisse etkili olabilme potansiyeli taşımaktadır.                                                              

           

            Her şey değişirken bir şeyin değişmediğini görüyorum. Elem verici olaylar oluyor, gerçek sorumluları bir türlü bulunamıyor, bulunup cezalandırılamıyor. Tek hakikat kalıyor değişmeyen: Faili meçhul ölümler ve dinmeyen acılar. Tıpkı rahmetli Necip Fazıl’lın Sakarya şiirindeki şu mısrada ifade edildiği gibi:

 

        “Yalnız acı bir lokma zehirle pişmiş aştan”

 

        Evet, her şey değişiyor. Değişmeyen bu.      

 

        Bir çiçek mevsiminde çiçeklerinden koparılan ve şimdi sıra sıra dizilen testili mezarlarda çiçeklerini bekleyen madencilere Rahmetler diliyorum.   

       

        Rabbim bu millete başka acılar yaşatmasın.

 

        Selamların en güzeliyle…

 

        Hacı Halim Kartal                     

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.