BİST
ALTIN
DOLAR
STERLİN
EURO

Aşk hem kadın’da hem erkek’te manâlanır. Lakin Aşk, Allah’ tandır her daim. İlahi kaynaklıdır. Niyete verilen nimettir. Zihin dışı, oldukça metafizik bir olgudur. Bunların ötesinde herkese nasip olmaz. Nasipliğine sebep, kalp duruluğudur… Fakat günümüzde aşk diye bir şey yok!  Çünkü aşkın düşeceği veya aşka düşecek duru kalpler kalmamıştır…

            Aşk nasip işidir elbet ama ahir zamanda da kalmış mıdır bilinmez. Lakin ben neden sebep bilmem hala bitmediğine inanırım”

            Sığ zamanlar, sığ düşünceler, sığ ilişkiler, sığ insanlar üreme mantığıyla soyunu devam ettirdiğinden, ayağa düşmüş istek ve ihtiyaçlar “aşk” adını almıştır. Oysa aşk, kirli dillerin dokunamayacağı kadar kutsaldı.

Ben bu olamam! İçime düşmeyen şey, benim ihtiyacım olamaz ve bu bir eksiklik değil! Zamanın eskittiği aşk değil, eskiyen insan! Eskiyen gönül! Eskiyen o duru hüzünler! Eskiyen niyet…! Eskiyen saat değil, mekân değil, zaman değil onu algılayış tarzımız… Eskiyen, yıpranan, kokuşan, iğrençleşen biziz! Duygularımız, hayallerimiz ve bitmek bilmeyen ihtiyaçlarımız…

Sabrımız sükûnetimiz kalmadı. Çünkü her şeyi hemen elde etmek ve o gün tüketip yenisini istemekle donatıldı bilinçaltlarımız. Reklamlar, medya, ekonomi terörü de yetip arttı buna. Tamam da bizim hiç mi suçumuz yok? Bütün suç tüketende mi yoksa onu her anlamda körükleyenlerde mi? Yoksa nefsimize dur diyemeyen bizde  mi? Bize nefis terbiyesi verilirken, susturmak öğretildi belki ya da her işi gizlice halletmek! Kapalı kapılar ardında tüm günahlar işlenebilir sandık mesela. Gelenek ve hukuk kuralları haberdar değilse hem özgürsün hem de ak pak! Böylece daraldı yüreklerimiz. Köreldi gönüllerimiz. Kör, paslanmış gönle dua düşer mi? Dua etmeyi unuttuk önce, sonra sadece gelişi güzel bir organizma gibi yemeye içmeye, üremeye ve en gösterişli zeminlerde mekân edinme gayretine girdik.

İşte böylece insan, tüketti kendini…! Bir de utanmadan kendimizde aramadık suçu. Zaman “ahir” dedik, “nefis” dedik, “ihtiyaç” dedik, “o yapıyorsa ben neden yapmayacağım” dedik… Dedikte dedik işte! Sahteleştik, kendimize ve ruhumuza yabancılaştık. Ruh denilen kavramın sadece adı kaldı ve biz hep beden dedik, ten dedik! Açız dedik, bir dilim ekmekle doyacağımızı bilirken, yetinmedik! Başkalarının önünden de dilimlerini aldık. Zenginleştik bir anda egomuz kabardı ve hiçbir şey yetmez oldu… Üretmeyi de bıraktık. Üretecek köleler nasılsa vardı. Onlar üretti biz tükettik ama doymadık.

Aç olan nefisti. İnsan, kendini arıyordu çünkü. Ama bulamadı! Bulamayacakta… Çünkü insan kendini hep maddede aradı. Oysa ruhu unuttu! Gülmeyi sevmeyi aşkı unuttu! İşte böyle…

Unutanlardan olmayayım diye dua ederdim hep, inşallah da olmam! Bundan sebep gönlüm edebiyata, şiire, sanata düştü. Lakin ruhum ince değildi. Duam inceltti beni. Adam etti. Sabrı öğretti. Evrenin mükemmelliğini görmeyi ve kelimelere anlam yüklemeyi öğretti. Elim kaleme yatkın. Ruhum manaya… Garip değil bu! İçten ve derin aslında. İçimden geçense kelime kelime, nakış nakış gönüllere bu evrenin manasını yükleyebilmek…

 

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.