BİST
ALTIN
DOLAR
STERLİN
EURO

18 Mart 1915’te Çanakkale’de “Haşmetli Avrupa Donanması” hezimeti tattı. 9 Ocak 1916 Çanakkale kara savaşları zaferle bitti, Çanakkale Destanı tarihin altın sayfalarına yazıldı. Britanya ve Fransa orduları yendi, Çanakkale’den süklüm püklüm terk ettiler. Çanakkale Zaferi 235 bin şehidin kanıyla kazanıldı. Bu muhteşem destan genç nesle hatırlatılmalı ve yeniden kahramanlık destanı yazılması gerektiğinde o muhteşem destan ilham kaynağımız olmalı.

            17 Mart günü Dardanel Bataryası komutanı Üsteğmen Hasan Hulusi’nin bir kızı dünyaya gelir. Müstahkem Mevki Komutanı Albay Cevat, telefonla Hasan Hulusi’yi arar ve bir kızının dünyaya geldiğini, kendisine izin verdiğini ve ailesini ziyaret edebileceğini söyler. Üsteğmen Hasan Hulusi, bataryadaki arkadaşları ile birbirlerine söz verdiklerini, cepheyi terk edemeyeceğini, kızının adını Didar koymalarını söyler. Ertesi gün Quenelizabeth zırlıhısından atılan gülleler Dardenal Bataryasını havaya uçurur, Libyalı Teğmen Mevsuf ve diğer yiğitlerle birlikte Üsteğmen Hasan Hulusi şehit düşer, Didar’ını göremeden cennete uçar.

Seddülbahir’de bir ara cephe yarılır, düşman birlikleri Kerevizdere’ye doğru inmeye başlarlar. Sıhhıyeleri, aşçıları ve geri hizmetleri yürüten askerleri toplayan Binbaşı Lütfi, askerin başına geçer, kılıcı çeker; “Yetiş ya Muhammed (sav), Kur’an’ın elden gidiyor!” diyerek düşmana hücum eder. Düşman geri püskürtülür ve kaybedilen mevzileri geri alır.

Diyarbakırlı Yüzbaşı Hasan, Kanlısırt’ta askerin başına geçer ve düşmana hücum emri verir. Düşman ateşi başladığında asker sipere girer, yüzbaşı sipere girmeye lüzum görmez. Askerin önünde İngilizlere hücum eder, yaralanınca etrafından toplanan askerlere, benimle ilgilenmenize lüzum yok, beni seviyorsanız düşmana hücum edin, der.

            Bigadiçli bölük bayraktarı Mehmet Çavuş, evde bıraktığı küçük oğlu İsmail’in cepheye geldiğini duyar, asker içinde oğlunu arar, bulur, kucaklaşırlar fakat hasret gideremeden ayrılmak zorunda kalırlar çünkü bölük cepheye gitmektedir. Mehmet Çavuş, oğluna, akşam savaş durunca tekrar bu dereye gel, sıhhıye çadırının yanında buluşup hasret giderelim, der. Sonra da cepheye koşar. Akşama kadar kahramanca vuruşur Mehmet Çavuş. Ateş kesilince hasret ve heyecanla sıhhıye çadırının yanına gelir, oğlu İsmail’in paramparça bedeni ile karşılaşır. Şehit oğlunu kucağına alır ve ona yürek dağlayan ağıtlar yakar:

“İsmail’in, koç oğlum, sen büyüden de cepheye mi geldin, yiğit oldun düşmanla vuruşmaya mı geldin? Şehit mi oldun, koç İsmail’im, koklamaya doyamadığım koç oğlum!”

Oğluna doyasıya ağıt yaktıktan sonra onu bir ağacın dibine defneder.

Kendi Cenazesini Kılan Bölük

            Yzb. Süleyman Sırrı daAlçıtepe’de siperde, gece vakti hücum emri bekler. Saat bir buçuk ve ortalık zifiri karanlık. Herkes heyecan kesilmiş, dudaklarda dua… Yüzbaşı saatine bakar, emir gecikmiştir, asker süngü takmış beklemektedir, vakit uzadıkça uzar. Askerine seslenir:

            “Yavrularım, aslanlarım… Biraz sonra Rabbü’l- Âleminin huzuruna çıkacağız, abdestsiz gitmeyelim. Hadi, tüfeklerimizin kabzasına ellerimizi sürüp hep beraber teyemmüm edelim.”

            Bütün tabur teyemmüm eder. Hücum emri bir türlü gelmez. Yüzbaşı yeniden tabura seslenir:

            “Evlatlarım, herhalde biraz daha bekleyeceğiz. Vaktimiz varken kendi cenaze namazımızı kılalım. Kıble karşı taraf…”

            Arka taraftan Oflu Ali Çavuş bağırır:

            “Er kişi niyetine!.. Allah ü Ekber!..”

            Tabur cenaze namazını kılar, eller Allah’a açılır, dualar edilir, parmaklar yüzlere çalınır. Sonunda emir gelir. Bölük, Allah Allah nidaları ile hücuma geçer, göğüs göğüse muharebe başlar. Topçu desteğiyle karaya çıkan ve kısmen ilerleyen düşman bu hücum karşısında durur, siperlere çekilir. Saldırının şiddeti karşısında birinci siper düşer. Süngü hücumu devam eder. Mehmetçik siperlere dalar. Yaman bir boğuşma başlar. Süngü hücumu sabaha kadar sürer ve düşman geri savrulur. Şehitlerin kanışla vatan toprağından düşman kovulur.

            Geçen hafta Arhavi’de  toprağı vatan yapan şehitlerin kanlarıyla Çanakkale’de yazdığı destanı anlattım. Ohrili Yüzbaşı Kemal, Diyarbakırlı Yüzbaşı Hasan, Libyalı Teğmen Mevsuf, Konyalı Onbaşı Ömer, Havranlı Koca Seyyit, Yozgat’ın Karayakup köyünden Kınalı Hasan, Mecidiye Bataryası komutanıYüzbaşı Mehmet Hilmi ve 253 bin şehidin destanını dile getirmeye çalıştım.

            Hopa’da kendilerine Halk Evleri mensubu diyen bir grup bahtsız, maneviyat düşmanı azgın azınlık, konferans salonu sahibini tehdit ederek “Çanakkale Destanı”nı anlattırmadı. Sosyal medyada, yaptıkları azgınlığı kahramanlıkmış gibi dile getiren mesajlar attılar, Evrensel gazetesine yalan haber yaptırmaktan da utanmadılar.

            Teşekkür: Arhavi, Ardeşen, Fındıklı, Güneysu ve Hopa’da okullarda başarı ve motivasyon seminerleri verdim. Arhavi’de bir akşam Çanakkale Ruhu’nu anlattım. Organizasyonda emeği geçen Ensar Vakfı Başkanı Yaşar Yılmaz, Milli Eğitim Müdürü Yasin Yılmaz, Fındıklı İmam Hatip Derneği Başkanı Suut Hoca, Hopa Eğitim-Bir-Sen Başkanı Mehmet Zafer Yazıcı, Ensar Vakfı yönetim kurulu üyesi Abdülgafur Kesimal ve bütün dostlara bin teşekkür ediyorum. Çanakkale ruhunu benimseyen dostlarımla 10 konferansı icra ettik. Azgın azınlığa rağmen Çanakkale ruhunu yaşatacağız inşallah.

 

 

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.