BİST
ALTIN
DOLAR
STERLİN
EURO

Kendimizi oyuna o kadar kaptırdık ki her şeyi oyun ve eğlenceden ibaret görmeyi, bugünün moda tabiriyle söyleyelim, içselleştirdik.

        Allah Enbiya suresinin 16. Ayetinde “(Ey insanlar!) Biz göğü, yeri ve bunların arasındakileri bir oyun olsun diye yaratmadık.” Buyuruyor. Bunu takip eden 17. ayette ise yanlış anlamaların önüne adeta ilahi bir set çekiliyor: “Eğer Biz bir eğlence edinmek isteseydik, onu kendi katımızdan edinirdik; ne ki bunu asla yapacak değiliz.”

        Ülkemizde ve dünyada yaşanan olayları, bunlar etrafında yapılan tartışmaları simülasyon izler gibi takip ediyoruz. Bu tavır bizi adım adım duyarsızlığa nihayet neticesi felaketimiz olacak sorumsuzluğa sürüklüyor.

        Bu sürüklenişin tahlili Gökhan Özcan’ın Yeni Şafak’ta 18 Mart günü yayımlanan ‘gerçeğin simülasyonu, simülasyonun gerçeği’ adlı yazısında tamamı ibret aynası şu cümlelerle yapılmış:    

        “Dünyanın bir yerinde birilerinin sebebiyet verdiği ya da bizzat sebebi olduğu feci bir hadise yaşanıyor; hepimiz hadisenin akıl almazlığı ya da insanlık dışılığı sebebiyle dehşete kapılıyoruz. Ama her geçen gün biraz daha az… Çünkü her yeni hadiseyle birlikte yaşananların akıl almazlığı ya da insanlık dışılığı konusunda netliğimiz daha da azalıyor. İnsaniyet bakımından ‘asla olamaz’ların, ‘olmamalı ama oluyor’a doğru hızla evirildiğini kaygıyla gözlüyoruz.”

        Bünyemizin içimizden ve dışımızdan aldığımız türlü darbelerle büyük sarsıntılar geçirdiğini, bu sarsılışla etrafımızda olup bitenleri doğru okuyamadığımızı, insafı ve izanı kaybedip şirazesinden çıkmış kitap sayfaları gibi dağıldığımızı ve nihayet bu halimizle tıpkı yüz küsur yıl önce ‘şu istibdat bitsin de ne olursa olsun’ yahut ‘Edirne’ye Enver gireceğine Bulgar girsin!’ yanlışına yeniden sürüklenmekte olduğumuzu düşünüyorum.

        12 Mart’ta İstiklal Marşı’mızın kabulünün 98., Çanakkale Zaferi’nin 104. Yıldönümü vesilesiyle rahmetle andığımız Mehmet Akif Ersoy’un gerçeklerden koparak kişisel menfaatlerinin ve ihtiraslarının peşine düşen toplumların halini tasvir ederken anlattığı hikayeye benzediğimizi görmek ne acı!

        “Müslümanlık nerde! Bizden geçmiş insanlık bile... 
        Âdem aldatmaksa maksat, aldanan yok, nafile! 
        Kaç hakiki Müslüman gördümse, hep makberdedir; 
        Müslümanlık, bilmem amma, galiba göklerdedir;

        İstemem, dursun o payansız mefahir bir yana... 
        Gösterin ecdada az çok benzeyen kan bana! 
        İsterim sizlerde görmek ırkınızdan yadigâr, 
        Çok değil, ancak Necip evlada layık tek şiar. 
        Varsa şayet, söyleyin, bir parçacık insafınız: 
        Böyle kansız mıydı -haşa- kahraman ecdadınız? 
        Böyle düşmüş müydü herkes ayrılık sevdasına? 
        Benzeyip şirazesiz bir mushafın eczasına, 
        Hiç görülmüş müydü olsun kayd-ı vahdet tarumar? 
        Böyle olmuş muydu millet can evinden rahnedar? 
        Böyle açlıktan boğazlar mıydı kardeş kardeşi? 
        Böyle adet miydi bi-perva, yemek insan leşi? 
        Irzımızdır çiğnenen, evladımızdır doğranan... 
        Hey sıkılmaz, ağlamazsan, bari gülmekten utan! ...

 
        Kurt uzaklardan bakar, dalgın görürmüş merkebi. 
        Saldırırmış ansızın yaydan boşanmış ok gibi. 
        Lakin, aşk olsun ki, aldırmaz otlarmış eşek, 
        Sanki tavşanmış gelen, yahut kılıksız köstebek! 
        Kâr sayarmış bir tutam ot fazla olsun yutmayı... 
        Hasmı, derken, çullanırmış yutmadan son lokmayı! ... 
        Bu hakikattir bu, şaşmaz, bildiğin usluba sok: 
        Halimiz merkeple kurdun aynı, asla farkı yok. 
        Burnumuzdan tuttu düşman; biz boğaz kaydındayız; 
        Bir bakın: hala mı hala ihtiras ardındayız! 
        Saygısızlık elverir... Bir parça olsun arlanın: 
        Vakti çoktan geldi, hem geçmektedir arlanmanın!” 

         15 Temmuz’a tiyatro dediler, aldırmadık, ‘Haçlının ülkenizi işgali tehlikeli değildir!’ diyen alçağa hala kurtarıcı gözüyle bakanların etki ajanlığı yapmaya devam ettiklerini görüyoruz. Oluk oluk Müslüman kanı dökmüş terör örgütleriyle onları üstümüze salanları sevimli görüp göstermeye çalışanlar, seyrettikleri simülasyonun etkisinde değil midir? Gökhan Özcan bu duruma ‘Bize çıkmaz kolaycılığı!’ diyor:  

Kötülüğün bir mühendisliği varsa, ki var gibi görünüyor, bizi bu karanlık senaryonun içinde bir yere koyup koymayacağına kendi karar veriyor. Peki biz ne yapıyoruz? Çevremizde boy atan şiddeti, ölçüsüzlüğü, kalpsizliği görmemek için gözlerimizi kapatıyoruz. Tek avuntumuz, ‘bize çıkmaz’ kolaycılığı...”

Yaşadıklarımızın bir oyun, bizim de sahnedeki oyuncular olmadığımızı bilmem ne zaman anlayacağız?

Selamların en güzeliyle…

H. Halim Kartal

                                          22 Mart 19

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.