Abdullah EROĞLU

İŞ ADAMI NAZİF BEY, OĞLU SELİM BEY VE PROF. MEHMET BEY

13 Kasım 2022 02:50

Kendisini karşılayan sekretere; Nazif Beyle görüşmek istediğini söyledi. Bunun üzerine sekreter birden ciddileşti: 'Nazif Bey mi?' dedi.

'Evet, Nazif Bey!' diye cevap alınca, hüzünlü bir ses tonuyla 'Nazif Bey sizlere ömür efendim, onu kaybedeli dört yıl oldu.' dedi ve hiç beklemediği bu haberle bir acı saplandı yüreğine. 'Ya, öyle mi ?' diyebildi sadece.

Hicranlı bir suskunlukla bir müddet öylece kalakaldı. Gözlerine hücum eden yaşlar yanaklarından süzülüp göğsüne damladı. Kendisini toparlayıp 'Onun adına görüşebileceğim bir yakını var mı acaba?' diye sordu. “Evet var, oğlu Selim Bey...” Titrek bir sesle “Öyleyse Selim Beyle görüşebilir miyim?” dedi. Görevli hanım, insanda saygı uyandıran bu kibar beyefendiye,

“Selim Bey oldukça meşgul bir insan, randevusuz görüşmek pek mümkün olmuyor; ama ben yine de kendisine bir haber vereyim” Dedi ve telefona yöneldi… Sonra “Kim diyelim efendim?” diye sordu. “Kendimi ona ben tanıtmak istiyorum kızım.” Cevabı üzerine sekreter dahili telefonu çevirdi.

Daha sonra, “Selim Bey sizinle görüşmeyi kabul etti, lütfen beni takip edin.” dedi. Beraber merdivenden çıktılar. İnce bir zevkle döşenmiş geniş bir salondan geçip büyük bir kapının önünde durdular, sekreter kapıyı açarak, “Buyurun!” dedi. O da içeri girdi. Kendisini ayakta bekleyen gence doğru hızlı adımlarla yürüdü, elini uzatarak,

“Merhaba, ben Prof. Dr. Mehmet Baydemir.” dedi. “Bendeniz de Selim Cebeci... Lütfen buyurun, oturun.” dedi, genç iş adamı. Mehmet Bey, kendisine gösterilen yere oturur oturmaz:

“Yirmi üç yıl, tam yirmi üç yıl... Vaktiyle bana burs verip okumama vesile olan insanın elini öpmek için bu ânı bekledim.” dedi ve dudakları titredi, gözleri doldu. “Ama o büyük insanın elini öpmek nasip değilmiş, bunun için ne kadar üzgünüm anlatamam.” Yaşarmış gözlerini kuruladıktan sonra Selim Beye döndü: 'Fakat en azından o büyük insanın oğlunun elini sıkmaktan da bahtiyarım.' Misafirin bu sözleri üzerine Selim Bey yerinden fırladı, kulaklarına inanamıyordu. Kelimelerinin her biri birer hayret nidâsı gibi dizildi cümlelerine:

“Mehmet Baydemir demiştiniz değil mi, Tosyalı Mehmet Baydemir mi?” Profesör, delikanlının bu heyecanlı haline bir anlam veremeyerek başıyla 'Evet' dedi. Bunun üzerine Selim Beyin gözleri sevinçle parladı. “Babamla sizi uzun yıllar aradık; ama bulamadık.” dedi.

Profesörün yanına gelerek iki eliyle elini tuttu, candan bir dost gibi sıktı ve “Sizi karşıma Allah çıkardı.” dedi. Bu sözler profesörü çok şaşırtmıştı. “Uzun yıllar beni mi aradınız? Peki ama neden?” dedi. Selim Bey gülen gözlerle profesöre bakarak “Bizdeki emanetinizi vermek için...” deyince, profesörün şaşkınlığı iyiden iyiye arttı. “Emanet mi?” dedi. Selim Bey cevap vermeden yerine geçip telefonu çevirdi. Karşısındakine “Gelebilir misiniz?” deyip telefonu kapattı. Mehmet Bey, Şaşkın gözlerle Selim Beye bakarken kapı çalındı, odaya iyi giyimli bir bey girdi.

Selim Bey ona yanına gelmesini işaret etti, sonra kulağına bir şeyler fısıldadı. Gelen kişi bir şey söylemeden geldiği kapıya yöneldi. O çıkarken Selim Bey, misafiriyle tatlı bir sohbete başladı.

Sohbetleri koyulaştıkça, çehrelerindeki şaşkınlık, yerini birbirlerine Hasret kırk yıllık ahbapların yeniden buluşmalarındaki sevinç, samimiyet ve güvene bırakmıştı. Mehmet Bey yurt dışındaki tahsilinden, araştırmalarından ve yirmi üç yıl boyunca her yıl büyüyen memleket hasretinden bahsetti. Sonra Nazif Beyin duvardaki portresini göstererek,

 

“Bu günlerimi şu büyük insana borçluyum.” dedi. “Bana yalnızca maddî destek vermedi, manen de beni hiç yalnız bırakmadı. Yurt dışında tahsil görürken yanlışa her yeltendiğimde hayalen yanımda hazır oldu. 'Sana bunun için burs vermedim.” Diyerek bana istikamet verdi. “Ona her namazımda dua ediyorum.” dedi ve gözlerini Nazif Beyin duvardaki fotoğrafına mıhladı. Sonra gözleri portrenin altındaki ilk anda mana veremediği diğer tabloya kaydı.

Son derece şık bir çerçevenin içinde, bazı yerleri yamalı ve tamir görmüş oldukça eski bir çift çorap duruyordu. Biraz daha dikkatli baktığında çerçevede bazı cümlelerin de sıralandığını fark etti:

“Bir müddet zeytin yiyeceğiz, sonra...” Selim Bey, kendisine bir soru sorduğu için başını ona çevirdi; fakat aklı tabloda kalmıştı. Selim Beye cevap verirken tabloya bir daha baktı. İkinci cümle de birinci cümle gibi üç nokta ile bitiyordu: “Bir müddet sabredeceğiz, sonra...”

İyice meraklanmıştı. Bu ilk görüşmeleri olmasaydı, yanına gidip Tabloyu iyice inceleyecekti; fakat bu uygun düşmez, düşüncesiyle yalnızca sohbet arasında göz ucuyla merakını gidermeye çalışıyordu.

Ancak her seferinde biraz daha artan bir merakın içinde kalıyordu. Üçüncü cümlede: “Bir müddet yürüyeceğiz, sonra...” diye yazıyor ve altta böyle birkaç cümle daha sıralanıyordu. Artık aklı hep tablodaydı. Sonunda dayanamayıp, “Selim Bey merakımı mazur görün. Şu tabloya bir mana veremedim.” dedi. Selim Bey kendisine has bir gülüş ile misafirine baktı, derin bir nefes alarak

“Malumunuz, babam varlıklı bir insandı. Oldukça iyi bir hayatımız vardı. Sonra ne olduysa her şeyimizi kaybettik. O zenginlikten geriye hiçbir şey kalmadı. Köşkümüzdeki hizmetçiler de gitti. Yemekleri artık annem yapıyordu. Hatırlıyorum da bir sabah, kahvaltıya sadece zeytin koyabilmişti. O zengin kahvaltılarımıza bedel, yalnızca zeytin...” Şaşkınlık içinde, “Başka bir şey yok mu?” diye sormuştum. Bu soru karşısında annemin hüngür hüngür ağlayışı gözümün önünden hiç gitmiyor. Annemin ağlayışı karşısında babam: “Bir müddet zeytin yiyeceğiz, sonra...” dedi ve durdu, güçlü bakışlarını üzerimizde gezdirdi, “Alışacağız.” dedi. Ve iştahla bir zeytin alıp ağzına attı. Birkaç gün sonra haciz memurları gelip köşkümüzü de elimizden aldılar. Kenar bir mahallede küçük, eski bir eve taşındık. Doğru dürüst bir eşyamız da kalmamıştı. Annem bezgin bir sesle: “Bu evde hiçbir şey yok! Burada nasıl yaşayacağız.” Diye haykırdı. Bunun üzerine babam: “Bir müddet sabredeceğiz, sonra alışacağız.” dedi

Gittiğim özel okuldan ayrılmış, bir devlet okuluna yazılmıştım. Sabahleyin okula servisle gitmeyi umarken, babam elimden tuttu, 'Bu ilk günün, okula beraber gideceğiz.' dedi. Yürümeye başladık.

Okul oldukça uzak gelmişti bana, yorulup geride kaldığımı hatırlıyorum. Babam kim bilir hangi düşüncelere dalmıştı. Geride kaldığımı fark etmemişti. Biraz sonra fark edince bana döndü. İsyan dolu bakışlarımı yüzünde gezdirdim. Bir an bana ızdırapla baktıktan sonra, yanıma geldi. Bir şey söylemesine fırsat vermeden, kızgın aynı zamanda nazlı bir tavırla, “Yoruldum.” dedim. Babam oldukça sakin bir şekilde: “Bir müddet yürüyeceğiz, sonra alışacağız.” dedi.

Babam her sabah erkenden çıkıyor, geç saatlerde ancak dönüyordu. Döndüğünde ise küçük odaya çekiliyor, bazen saatlerce orada kalıyordu. Çoğu zaman buradan gözyaşları içerisinde çıktığını görüyordum. Bir gün, merakıma yenilip babamın küçük odasına girdim. Yerde bir seccade, seccadenin üzerinde de bir tespih vardı. Duvarda ise Arapça bir ibarenin altında şu yazı vardı: “Allah borcunu ödeme niyetinde olanın kefilidir.” Babamın dediği gibi oldu, zor da olsa zamanla alıştık. Bu hal birkaç yıl sürdü. Bir gün babam eve çok farklı bir yüz ifadesiyle geldi. Ağlamaklı bir yüz ifadesi vardı. Her birimize bir paket getirmişti. Köşkten ayrıldığımız günden beri ilk defa paketlerle eve geliyordu. Bizi bir araya topladı. “Bugün, benim için ne manaya geliyor biliyor musunuz?' dedi, kelimeleri boğazına düğümlendi, gözlerine yaşlar hücum etti. Sözlerini kesmek zorunda kaldı. Her birimize hediyelerimizi teker teker verdi ve bizi ayrı ayrı kucaklayıp yanaklarımızdan öptü, kendisi de bir koltuğa oturdu. Cebinden gazeteye sarılı bir şey çıkardı. O sırada da ağlıyordu. Hepimiz şaşkınlık içinde babama bakıyorduk. Gazeteyi açtı, içinden bir çift yeni çorap çıkardı. Bu gözyaşlarıyla, bir çift çorabın alâkasını kurmaya çalışırken babam, beklemediğimiz bir şey yaptı. Çorabı burnuna götürdü, kokladı, kokladı. Arkasından hıçkırarak ağlamaya başladı.

Hepimiz şok olmuştuk, tek kelime bile söylemeden bekledik. Babam nihayet kendisini topladı ve “Bir zaman önce, büyük bir borcun altına girmiştim. Borcumu ödeme niyetiyle yeniden çalışmaya başladığım zaman kendi kendime 'bütün kazancım, borçlarımı ödeyinceye kadar alacaklılarımın hakkıdır. Onların hakkını vermeden ayağıma bir çorap almak bile bana haram olsun.' demiştim. Bugün ise, Allah'ın yardımıyla, borcumu bitirdim. Artık kimseye tek kuruş borcum kalmadı.” dedi. Sonra gözyaşları içinde ayağındaki çorapları çıkarıp yeni çoraplarını giydi. Ben de o eski çorapları hem aziz bir baba yadigârı, hem de bir ibret sembolü olarak sakladım. Bu çoraplar her gün bana: “Paralarını ödeyinceye kadar bütün kazancım alacaklılarının hakkıdır.” diyor.

Selim Beyin bakışları bilinmez âlemlere dalarken o, nemlenen gözlerini kuruladı, sonra dönüp duvardaki siyah-beyaz fotoğrafa hayran hayran baktı. “Babanız sandığımdan da büyükmüş Selim Bey. Ben olsaydım öyle müreffeh bir hayattan sonra anlattığınız gibi bir darlıkta, herhalde çıldırırdım.” Selim Beye döndü ve 'Siz ne yapardınız?' diye sordu. Selim Bey kendisine has tebessümü ile: “Bir müddet zeytin yerdim, sonra...” dedi ve gülümsedi.

O sırada kapı çalındı, biraz önceki beyefendi elinde bir Kutuyla içeriye girdi. Kutuyu elim Beyin masasına bırakıp çıktı. Selim Bey yerinden kalkıp kutuyu alarak Mehmet Beye uzattı. “Buyurun, yıllarca size vermek istediğimiz emanetiniz.” dedi. Mehmet Bey bilinmez duygular içerisinde kutuyu açtı. İçinden kadife bir kese çıktı. Keseyi açıp içini kutuya boşalttığında merakı iyiden iyiye arttı. Keseden birkaç tane cumhuriyet altını ile bir not çıkmıştı. Mehmet Bey hassasiyetle katlanmış kâğıdı açıp okumaya başladı.

“Sevgili Mehmet Bey oğlum,

Bazen istediğimizi yaparız, çoğu zaman da mecbur olduğumuzu... Tahsil hayatınız boyunca size burs vermeyi taahhüt etmiştim. Ancak eğitiminizin son altı ayında size burs verme imkânını bulamadım. Bir müddet sonra imkânlarıma yeniden kavuştum; lâkin bu sefer de size ulaşamadım. Dolayısıyla size borçlandım ve borçlu kaldım. Eğer böyle bir borcu gözyaşı ve ızdırapla ödemek mümkün olsaydı, ben bu borcu fazlasıyla ödemiş olurdum. Zira sevgili oğlum, bu altı aylık zaman diliminde bursunu verememenin ızdırabıyla kaç gece ağladım. Her neyse, bursunuzu tarihlerindeki değeriyle altına çevirdim. Bu altınlar sizindir. Bunlar elinize ulaştığında, borçlarımın tamamını ödemiş olacağım.

Sevgilerimle, Nazif Cebeci.”

Mehmet Bey neye uğradığını şaşırmıştı. Bu büyük insanın yüceliği karşısında bir çocuk gibi yalnızca ağlıyor, ağlıyordu. Selim Bey de bir hayli duygulanmıştı. Onun da yanaklarından yaşlar süzülüyordu. Bir ara yaşlı gözlerle babasının siyah-beyaz portresine baktı. Kendisine yıllarca hüzünle bakan gözleri, bu sefer sevinçle bakıyor gibiydi.

Peki ya siz ve bizler olsan ne yapardık? Bir müddet zeytinle idare edebilir miydik acaba?

Uzun yazıları sevmeyen bir milletiz ama Cenab-ı Allah bu güzel insanların Ruhlarını şad, mekânlarını cennet eylesin. Hikayede ki gibi namuslu, dürüst, sadık, vefalı ve çalışkan insanlarımızın sayısını artırsın. Bizleri de hayatında “TOZ DEĞİL İZ” bırakan ve uygulamalarıyla ispatlayan insanlardan eylesin.

Yorumlar (0)

Kalan karakter : 450
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!

Yazarın Diğer Yazıları

KENDİN OLARAK KALABİLMEK
17 Aralık 2023 02:50

KIZILAY
06 Kasım 2023 02:50

NEZAKET VE NAZİK OLMA
16 Ekim 2023 02:50

EĞİTİM – RANDEVU – KUL HAKKI
11 Eylul 2023 02:50

RAHMETLİ VALİ RECEP YAZICIOĞLU -3-
14 Ağustos 2023 02:50

KİŞİLERLE UĞRAŞMAK NEYİN BELİRTİSİDİR?
03 Temmuz 2023 02:50

İT KOVALAMAKTAN ET SATAMAMAK
06 Mayıs 2023 02:50

BİR BAYRAMIN ARDINDAN
24 Nisan 2023 02:50

SU TÜKETİMİ VE İSRAFI
17 Nisan 2023 02:50

TARİHTEKİ DİL FARKI GÜNÜMÜZ ANLATIM VE ANLAŞILANLARI
03 Nisan 2023 02:50

NUMUNE-İ İMTİSAL RAHMETLİ İSMAİL ÖZER HOCA
27 Mart 2023 02:50

18 MART, AZİZ ŞEHİTLERİMİZ VE GÜNÜMÜZ GENÇLİĞİNİN BAZILARI
19 Mart 2023 02:50

DEPREM VE YAĞMUR BEREKETİ
12 Mart 2023 02:50

SİYASİLER SEÇİM DERDİNDE, VATANDAŞ DEPREMİN SORUNLARI DERDİNDE
05 Mart 2023 02:50

DEPREMİN ACILARI VE YARALARI SARILIRKEN
26 Şubat 2023 02:50

DEPREMİN ACILARI VE YARALARI SÜRERKEN
19 Şubat 2023 02:50

DOĞAL AFETLER, DEPREM, SABIR VE ŞÜKÜR
12 Şubat 2023 02:50

İNSANLAR NEDEN MUTSUZ ?
05 Şubat 2023 02:50

TÜRKİYE NEDEN BUĞDAY İTHAL ETMEKTEDİR ?
29 Ocak 2023 02:50

İYİ BİR İNSAN OLABİLMEK
22 Ocak 2023 02:50

Nesrin Bora
15 Ocak 2023 02:50

BİR PAZAR, BİR KALEM, BİR YAZAR VE BİR KONU BAŞLIĞI
08 Ocak 2023 02:50

RAHMETLİ VALİ RECEP YAZICIOĞLU - 2 -
01 Ocak 2023 02:50

İSRAF VE VERİM EKONOMİSİ, BİR PİRİNÇ BİR ÇAVDAR TANESİ
25 Aralık 2022 02:50

BABAYA SAYGI VE ERZURUM’LU ERCÜMENT VE OĞLU GÜRBÜZ SUSAM BEY
18 Aralık 2022 02:50

BİR TEK GIDA TASARRUFU ÜZERİNE BİR HİKÂYE
12 Aralık 2022 02:50

SERBEST PİYASA-NARH VE MUTLU SON
04 Aralık 2022 02:50

DEĞER ÖLÇÜLERİMİZ VE ANADOLU KADINININ İRFAN VE BASİRETLİLİĞİ
27 Kasım 2022 02:50

TÜRKİYE’DE BÜROKRATİK ANLAYIŞ VE UYGULAMALARI
21 Kasım 2022 02:50

OKUMA ALIŞKANLIĞI VE DOMUZ YAĞLI GIDALAR
06 Kasım 2022 02:50

DÜNYA GÜNDEMİ NEDEN BU KADAR SIK DEĞİŞİYOR?
30 Ekim 2022 02:50

İSRAF ÜZERİNE GIDA VE EKMEK İSRAFI
24 Ekim 2022 02:50

RAHMETLİ VALİ RECEP YAZICIOĞLU (1)
17 Ekim 2022 02:50

DÜNYA ENERJİ KRİZİ VE ÜLKEMİZ UYGULAMALARI
10 Ekim 2022 02:50

EĞİTME GİDEKEN RAHMETLİ KADİR USTALARIN HACI DAYI
03 Ekim 2022 02:50

RUSYA-UKRAYNA SAVAŞI NEREYE EVRİLİYOR
26 Eylul 2022 02:50

HELAL KAZANÇ İLE HATIRLANMA VE DEMİRCİ MUSTAFA TURACI DEDE
19 Eylul 2022 02:50

EĞİTİM VE ÖĞRETİM
12 Eylul 2022 02:50

DÜNYA’NIN GİDİŞATI İLE İLGİLİ BAZI ÖNGÖRÜLERİMİZ
06 Eylul 2022 02:50

POZİTİF BAKMAK
29 Ağustos 2022 02:50

HELALLEŞME: MUSTAFA TURACI VE ARİFİN MUSA DAYI
22 Ağustos 2022 02:50

GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE KERBELA VE KOLTUK HIRSI
15 Ağustos 2022 02:50

AHLAK EREZYONU VE PANKART
08 Ağustos 2022 02:50

ASALET
01 Ağustos 2022 02:50

3. DÜNYA SAVAŞI BAŞLADI MI ?
25 Temmuz 2022 02:50

BİR BAYRAMI GERİDE BIRAKIRKEN
18 Temmuz 2022 02:50

SEVİMSİZLİK SENDROMU
04 Temmuz 2022 02:50

İ N T İ K A M S E N D R O M U
27 Haziran 2022 02:50

BABALAR VE GÜNLER
20 Haziran 2022 02:50

SÖYLESEM TESİRİ YOK, SUSSAM GÖNÜL RAZI DEĞİL
13 Haziran 2022 02:50

EĞİTİM VE YAVRULARIMIZ
06 Haziran 2022 02:50

DENEYİM PAYLAŞIMI -8-
30 Mayıs 2022 02:50

BURSA'DA ZAMAN
23 Mayıs 2022 02:50

TÜRKİYE' DE İKTİDAR İLE MUHALEFETİN 14. KATININ DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
16 Mayıs 2022 02:50

BERBER ALİ YAKA’NIN TERS ŞİİRİ
09 Mayıs 2022 02:50

ESKİ GÜNLER-RAMAZANLAR-BAYRAMLAR NOSTALJİSİ VE EMPERYAL KÖLE UYKUSU
01 Mayıs 2022 02:50

DENEYİM PAYLAŞIMI - 6 – 70’LİK AŞKA KURBAN GİDEN SAKAL VE BEKİR BATTAL
25 Nisan 2022 02:50

DENEYİM PAYLAŞIMI -5-
18 Nisan 2022 02:50

DÜNYA SAĞLIK ÖRGÜTÜ (WHO)
11 Nisan 2022 02:50

ULUSLARARASI ÇALIŞMA ÖRGÜTÜ (UÇÖ, İngilizce karşılığı ILO)
04 Nisan 2022 02:50

DÜNYA TİCARET ÖRGÜTÜ (DTÖ), İngilizce’si WORLD TRADE ORGANİZATİON (WTO)
28 Mart 2022 02:50

DOLAR NEDEN DÜNYA PARASIDIR?
21 Mart 2022 02:50

DENEYİM PAYLAŞIMI 4 ÖĞRETMEN MEHMET KOÇ
14 Mart 2022 02:50

NATO
07 Mart 2022 02:50

BİRLEŞMİŞ MİLLETLER CEMİYETİ (TEŞKİLATI)
28 Şubat 2022 02:50

TÜSİAD
21 Şubat 2022 02:50

ABD MERKEZ BANKASI FED
14 Şubat 2022 02:50

DENEYİM PAYLAŞIMI -3- DAĞDAKİ VE ŞEHİRDEKİ DERVİŞ
07 Şubat 2022 02:50

ABD MARSHALL YARDIMI VE SÜT TOZUNUN YERLİ UN VE SÜTLE SAVAŞI
31 Ocak 2022 02:50

GELİR DAĞILIMI VE ADALETSİZLİĞİ
22 Ocak 2022 02:50

DENEYİM PAYLAŞIMI - 2 -
14 Ocak 2022 02:50

ENFLASYONLA MÜCADELEDE KAMU HARCAMALARI
09 Ocak 2022 02:50

DENEYİM PAYLAŞIMI - 1 -
03 Ocak 2022 02:50

İLK YAZIMIZA BAŞLARKEN
20 Aralık 2021 02:50

MERKEZ BANKASI GERÇEĞİ
26 Aralık 2021 02:50

Tüm Yazılar