BİST
ALTIN
DOLAR
STERLİN
EURO

“Gesi bağlarında bir top gülüm var…”

        Önceki yazımda bahçe duvarının üzerinden aşarak bir yerlere gitmeye hazırlanır gibi yola doğru meyletmiş koskoca bir çelengi andıran gül topu önünde resim çeken arkadaşımla ilgili izlenimlerimden hareketle ‘Güller Kitabı’ndan söz etmiş, Beşir Ayvazoğlu’nun bu güzel eserini tanıtmaya çalışmıştım.

        Nasip olursa gül mevsiminde idrak edeceğimiz Kurban Bayramı haftası yani bu hafta da ‘insan-tabiat-uyum’ çerçevesinde geliştireceğimiz hassasiyeti artırmaya vesile olması umuduyla eserin bana göre adının üzerinde en iyi durduğu ‘Güllerin Gizli Tarihi’ bölümünde dile getirilenlerden söz ederek konunun kez da gündemde kalmasını istiyorum.

        Bölüm başında Yahya Kemal’in “Hafızın kabri olan bahçede bir gül varmış/ Yeniden açarmış her gün kanayan rengiyle” mısralarının bulunduğu Rindlerin Ölümüşiiri yer alıyor. Hafız ki ismini en çok bildiğimiz eserinin adı Bostan ve Gülistan’dır.

        Tabiatın Maneviliği, Efsanelerde Gül, Güller ve Tarikatlar, Gül ve Bülbül, Eski Şiirde Gül, Gül-i Muhammedi gibi alt başlıklarla sunulan bu bölüm okunmadan Güller Kitabı’nı okumuş olmazsınız bana göre.

        Tabiatın maneviliği…

        Belki bugüne kadar hiç karşılaşmadığımız bu kavram, Buda’dan nakledilen şu anekdotla en can alıcı tarafından yerleştirilir idraklerimize: Öğrencileri bir gün Buda’nın vereceği vaazı dinlemek üzere toplanırlar. Ama o tek kelime bile etmez; yere eğilerek birkaç çiçek koparır ve görmeleri için onlara doğru uzatır. Buda’nın ne demek istediğini öğrencilerinden sadece biri anlar ve anladığını gülümseyişiyle belli eder.

        Buda, öğrencilerine kâinat kitabının ayetlerinden birini göstermiştir. Yorum bu doğrultudadır: “Budizm ve Taoizm gibi Uzakdoğu dinlerinden semavi dinlere kadar bütün inanç sistemlerinde tabiat, insanı Mutlak Varlık’a götüren bir semboller âlemidir. Çiçeğinden böceğine, kurdundan kuşuna, taşından toprağına, her şey O’ndan bir işarettir. Kerim kitabımız Kur’an’da bu işaretlere ayet denir insanlar sürekli olarak bu ayetlere bakıp düşünmeye davet edilir.”

       

        Önsözünde “Güller Kitabı’nda, çiçeklerden yola çıkarak tabiata bakış tarzımızda tarih boyunca yaşanan büyük değişmeleri de ele aldım.”diyen Ayvazoğlu, göçebelik devirlerimizden bugüne tabiata bakış tarzımızdaki büyük değişmeleri de ele aldığını, bu bakımdan eserde kültür tarihimizin önemli meselelerinden birine de temas edildiğini belirtir. ‘Ayrıca’ kaydıyla vurgulama ihtiyacı duyduğu şey ise tabiatın insafsızca tahribiyle insan-tabiat dengesinin bozulmuş olmasıdır.

        Ne yazık ki ‘geleneksel medeniyetlerin temel ilkelerinden biri olan tabiatın maneviliği, modern insan için bir şey ifade etmiyor’ yazara göre.

        Bir şey ifade etmeyince anlamsızlık girdaplarında yol bulmaya çalışan yahut bir bakıma ‘huzursuzluk veren huzursuz’ rolünü oynayan şaşkınlara dönüyor hallerimiz.

        Haziran başında okuduğum ‘Can Eriğinin Canı’ başlıklı yazısında Gökhan Özcan da bu dengenin bozulması sebebiyle ahengin kalmadığını belirterek benzer kaygıları dile getirmişti.

        “Biz artık pek ilgilenmiyoruz ama o ilahi makine orada hep tıkır tıkır çalışıyor. Her şey olması gerektiği gibi... Ne bir eksiği var ne bir fazlası... Ne bakım gerekiyor ne tamire ihtiyaç var. Bu denge ve uyum içinde bir tek insan arıza potansiyeli taşıyor, nefsi yüzünden. Eğer tabiatta bir şeyler yolunda gitmiyorsa, bu insanın kendi eksikliğinin ve kusurlarının farkında olmadan o düzene muhterisçe müdahil olduğu için oluyor. Bu durumda, tabiatla uyumlu olmadan hayatımızın tam bir ahenge kavuşması elbette mümkün olmuyor.”Yeni Şafak, 05.06.2023

        Halk şiirimizde özellikle manilerimizde ve türkülerimizde ilk mısralar asıl önemli olan bir şeyi söylemek için bir hazırlık niteliği taşır. Yukarıdaki Kayseri türküsünden alınan mısra da böyledir. Türküyü yakan dertli, sonraki mısrada ölümü hatırlatarak her türlü zulümden uzak durmaya açıkça hesabı verilebilir bir hayatı yaşamaya nihayet sorumlu davranmaya çağırmaktadır kendisine onca acıları yaşatan muhatabına. Türkünün bir yerinde bu zalime ‘Hey Allah’tan korkmaz…’ diye seslenir.

        ‘Allah’tan korkmak, kuldan utanmak’ sözünü daha çok duyardık eskiden. ‘Hikmetin başı Allah korkusudur’ anlamına gelen hat örnekleri çerçevelenmiş olarak evlerimizde misafir odalarının başköşesinde olurdu. Hayata bakış tarzımızın en önemli belirleyeni bu şuurdu. Öyle ki insanın insanla ve tabiatla ilişkisine istikamet veren bu hassasiyet ‘karıncayı bile incitmemek’ olarak yer etmişti deyimlerimizde.

         Gül mevsiminde Güller Kitabı’nı iyi okuyalım. Okuyalım ki duygularımıza, düşüncelerimize nihayet başka insanlarla ve varlıklarla ilişkilerimize bir gül inceliği, gül güzelliği ve gül kokusu gelip yerleşsin.

        Bayramınız mübarek olsun efendim.

        Selamların en güzeliyle…

        Hacı Halim Kartal/ 26 Haziran 2023

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.