BİST
ALTIN
DOLAR
STERLİN
EURO

Dünyadaki ekonomik kaynakların dengesiz kullanılması ve sömürülmesi sonucu, elde edilen gelirlerin de dağılımında büyük bir adaletsizlik vardır.

                Örneğin, dünya gelirlerinin %80’ini, dünya nüfusunun %20’si, geriye kalan dünya gelirlerinin %20’sini, dünya nüfusunun %80’i elde etmekte ve tüketmektedir.

                İlk bakışta bunda ne var. Çalışan üretiyor, üreten satıyor, satan da kazanıyor. Bunun sonucunda elde edilen geliri, üretenin tüketmesi doğal bir sonuçtur diyebiliriz.

                Ama realite öyle değil. Dünyadaki geliri yüksek olan ülkeler kendi doğal kaynaklarını işleyip satarak bu geliri elde etmiyorlar.

                Başka ülkelerden aldıkları kaynakları alıp-üretip-işleyip satıyorlar gibi görülse ve gösterilse de gerçek bu da değil.

                Dünyada,doğal kaynakları en çok olan Afrika ülkelerinin doğal kaynakları, gelişmiş olan ülkeler tarafından çıkarılmakta, yok pahasına satın alınmakta, yarı mamülveya mamülhale getirildikten sonra, değerinden binlerce, onbinlerce, yüzbinlerce kat pahalıya tekrar aynı ülke ve insanlarına satılmaktadırlar.

                Bu gerçekleşirken de, söz konusu madenlerin ve doğal kaynakların çıkarılmasında, aynı ülkelerin insanları, en ilkel şartlarda ve sadece karın tokluğuna çalıştırılmaktadır. Yok pahasına da, satın alınmış gösterilip, güya ithal edilmektedir.

                Yani emperyalist ülke ve güçlerin sömürü mekanizması, var-gel mekanizması gibi çift yönlü, sömürü aracı olarak kullanılmaktadır.

                Askerde eğitim alırken bölük komutanımız Naci üsteğmenimiz askeri bir kuralı bizlere şöyle söylemiş ve öğretmişti. “Tepelere hakim olan, derelere de hakim olur.”

                Bu işleyişte de, sömürü düzenini bir kere ele geçiren ve işleten güçler, sürekli mekanizmayı kendi lehine işletmekte ve işletilmesini sağlamaktadır.

                Dünyada ki, bu durumda olan ülkelerin insanları, böyle emperyalizmin ve emperyalist devlet ve güçlerin elinde inim-inim inlerken, son zamanlarda bu emellerini daha da artırmak için, Rusya ve Ukrayna arasında bir savaş çıkartılmıştır.

                Bu savaş görünüşte, Rusya Ukrayna arasında oluyor gibi görünse de, gerçekte ABD-Rusya, Rusya-AB, Rusya-NATO ya da ABD-AB-NATO veTürkiye arasında, Yunanistan-PKK-PYD-DEAŞ aracılığıyla mı olmaktadır, şuan için çok net değildir.

                Net olan bir şey varsa, Dünyada ki bütün ülkeler, Avrupa ülkeleri başta olmak üzere, enerji krizi ve ekonomik dar boğaza doğru gitmektedir. Bundan da, dünyadaki her ülke az çok payını almaktadır. Kamuoyuna yansıyan şekliyle her ülke bu ekonomi ve enerji krizini minimum zararla atlatmak için çeşitli tedbirlere başvurmakta ve farklı enstrümanları kullanacaklarını duyurmaktadırlar.

                Örneğin, İngiltere günlük 3 saat elektrik kesintisine gideceğini, Almanya, kış aylarında sanayi kuruluşlarına doğal gaz vermeyeceğini alenen duyurmuşlardır. Birçok Avrupa ülkesi de benzer tedbirlere başvuracaklarını ifade ediyorlar.

                Şimdilik bizim ülkemiz, savaşta taraf olmadığı, daha çok arabuluculuk rolünü üstelenen bir politika izlediği için bu tedbirlere başvurmamaktadır.

                Ancak, bunun bedelini de, ABD, Yunanistan’ı kullanarak ve kışkırtarak Dedeağaç’ta kurduğu askeri ve üs yığınakla Türkiye’yi kuşatma ve tehdit eder hale gelmiştir.Böylece sıkıştırarak kendi çizgisine çekip boyun eğmeye, bu gerçekleşmediği takdirde Yunanistan-PKK-PYD-DEAŞ ile bir çatışmaya sürükleyeceğini alenen belli ederek, bedelini ödetmeye çalışmaktadır.

                Ülkemizde, ilk başta bu enerji krizi fiyat artışları ile kendini hissettirmekle birlikte, Türkiye diz çöküp dediklerini yapar duruma gelmez, ülke çıkarlarımız neyse, o noktada olması gereken Onurlu duruşunu devam ettirir ise, doğal gaz boru hatlarının sabotaj vasıtasıyla patlatılması ve/veya devre dışı bırakılması dahil, bu krizle karşı karşıya kalacağı ihtimal dahilindedir.

                Bana göre ülkemizin, Avrupa’dan daha çok ve fazlasıyla etkilenecekmiş gibi, olabilecek her türlü tedbiri alması ve uygulaması gerekmektedir. Bunun için alınacak çok tedbir ve yapılacak uygulama vardır. Uzun vadede uygulanacak yapısal reformlarla yapılabilecek işlerin yanında, kısa vadede hemen uygulamaya konulabilecek iş ve işlemler vardır. Biz burada bir kaçını örnek verelim.

                En başta dinimizin de en önemli emirlerinden olan, israfa son verilip, tasarrufa büyük önem verilmeli ve bunun uygulamaları hemen başlatılmalıdır.

                Örneğin, ben beni bileli yanlış bir uygulama olan ve bu güne kadar düzeltilmeyen sokak aydınlatma lambalarının hava kararmadan bir saat önce yanması, sabahları gün aydınlandıktan 1-2 saat sonra kapatılası uygulaması, olması gereken noktaya çekilmelidir.

                Sabah namazında, benim de cemaati olduğum camide 17-20 kişi cemaat varken, sadece en büyük avizede 21 ampul yanmaktadır.

                Diğer avizeleri de sayarsak yüzü geçmektedir. Halbuki,iki avizenin yandığı alan 17-20 kişilik cemaate namaz kılmak için yeter de, artarda. Bu örnek, istisna uygulamalar yapan din görevlilerimiz hariç ülke genelinde maalesef böyle. Buradan bu hassasiyeti gösteren din görevlisi kardeşlerimi canı gönülden tebrik ediyor, örnek teşkil etmesi için, tespit edilip 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 122. maddesine göre “Marifet iltifata tabidir.” kuralı gereğince bir maaş tutarı ödülle ödüllendirilmelidir ki, numune-i imtisal teşkil etsin.

                Diğer kamu kurumlarımızı saymayacağım. Kamudan 28 yıl 11 ay üzerinden çalışarak emekli olmuş birisi olarak,yakınen biliyorum ki, al birini vur ötekine. Uygulama yanlışlık ve aksaklıkları sonucu enerji israfı diz boyu.

                Başta klima ve elektrikli ısıtıcı saltanatı, araç saltanatı acilen başta kamuda olmak üzere sona erdirilmelidir.

                Burada, kamu kurumlarının tümündeki enerji israfı uygulamalarını sıralamaya kalkarsak, sayfalarca tutar ve yazı yazı olmaktan çıkar. Bir yüksek lisans veya doktora tezi haline gelir.

                Sonuç olarak, kamu-özel sektör ve vatandaş ayrımı yapılmadan tümünü kapsayacak şekilde, bilinçli ve istisnasız bir enerji tasarrufu uygulamalıyız. Bu konuda da, istikrarlı ve tutarlı olunmalıdır.

                Memurun odasındaki elektrik ocağını yasaklarken, Amirlerin odasındaki klimalar çalıştırılmaya devam ederse veya edecekse, hiç başlatmamak daha iyidir. Çünkü balık baştan kokar ama yıllarca çifte standartlı işler uygulana uygulana, balığın kokusu kuyruğuna gelmiştir ve bağışıklık kazanılmıştır. Dolayısıyla insanların vicdanında “ Oğlum Hurşit, kendin söyle kendin işit.” kanaati oluşmuştur.Bunu %100 tersine çevirecek, uygulamalı kararlar ve uygulayıcı Amir ve Erk gücü gerekmektedir. Sözden ziyade uygulama ve amele, yani icraata geçilmelidir.

                Basra harap olmadan bunları uygulayalım. Basra harap olduktan sonra, dilim söylemeye varmıyor ama Amerikan conileriyle, özgürlükleri elinden alınmış birer insan ve toplum olmamak için çok savaşır, çok mücadele ederiz. Sonuçta özgürlük ve bağımsızlığımızı koruruz. Ama, ülke olarak da, vatandaşlar olarak da, korkunç derecede pahalıya mâl olur. Buna fırsat vermemeliyiz ve ülkemizi 50 yıl, 100 yıl ekonomik ve sosyal yönden geri bırakacak olaylarla karşı karşıya bırakmamalıyız.

                Bu yola girilmeden, kolay ve olması gerekeni, olması gereken zaman ve şekillerde, en kısa zamanda yaparak,bu işi minimum maliyetle başaralım. Tarihinde, çok daha zor zaman ve şartlarda, çok daha da zor mücadelelerle birçok badireyi atlatarak, zoru başarmış ve zafere ulaşmış bir milletin evlatları olarak, bunu başarmak, Devletimiz ve Necip milletimiz için zor olmasa gerek.

                Konumuz enerji olduğu için bunları dile getirdik. Bir başka yazımızda da kısmet olursa, toplum ve insanlarımızda kanayan bir yara olan vicdanları rahatsız eden, gıda ve ekmek israfını kaleme alıp yazacağız.

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.