BİST
ALTIN
DOLAR
STERLİN
EURO

Adam “Çoktandır görmüyorum seni nerelerdesin?” diye sordu cami avlusunda, bir namaz çıkışı oradan hemen ayrılma çabasındaki ihtiyara. “Buralarda değildim; hem şu sıralar kimse kimseyi pek görmüyor, görse bile seçemiyor ki…” cevabını aldı bir gözü kapı önünde onu bekleyen arabada olan iyi giyimli, uzun boylu köylüsünden.

        Kimsenin kimseye bir şey söylemeden uzaklaşıp gittiği cemaatten boşalan avludaki banklardan birine oturan adam bir süre “Kayıplara karıştık sanki canına yandığımın dünyasında!” diye söylendi kederlenerek. Sonra zihin motoru az önce takıldığı köylüsüne sorduğu soruyu kendisine çevirdi de “Ya sen neredesin hacı?” deyiverdi.

Suç işlerken yakalanmış hissine kapıldı adam; çünkü bu an kendi kendisiyle yaptığı samimi bir yüzleşmeydi.

Genellikle dışımıza bakmaya, bir şeylerin nedenlerini dışımızda aramaya, sorularımızı başkalarına sormaya meyilliyizdir. Bu nedenle başkalarına kolayca yöneltebildiğimiz sorulardan kendimizi muaf tutarız. Tutarız; lakin vicdan yargıcının sorular eşliğinde yükselen sesini bastırmak mümkün olmaz.

Sahi ben neredeyim, biz nerelerdeyiz? Var mıyız hakikaten? Başladı mı birbirini tetikleyen sorular hücuma kalkar adeta: Var mısın? Belli oluyor mu varlığın? Öyleyse haber ver bakalım. Ne var ne yok?

Masal tekerlemelerindeki gibi halimiz:

        Bir var bir yok; hem var, hem yok! ...

        Mesela mahallede?

        Mahallede birçok şey hem var hem yok.

        Dünyanın bu en çetin sualine verilecek en makul cevaplar için bir yerden başlamak gerek değil mi?

        Mesela bugün kerim kitabımız Kur’an’ın doğum ayı, rahmet ayı ramazanın dokuzuncu günü… Şükür kavuşturana. Rabbim rahmetini eksik etmesin üzerimizden. Rabbim eksik etmez de biz hakkıyla istifade edemeyiz bu sağanak sağanak gelen ilahi rahmetten; edenlerden olmayı ister dururuz. Çok çok kendimizi kandırırız birçok kez yaptığımız gibi.

        Gördüğümüz yaşadığımız şu: İmsakla birlikte mahalleli kadın erkek büyük boy Kur’an’larımızı yüklendiğimiz gibi camilere koşuyoruz. Namaza kadar her sabah bir cüz okunacak, arife sabahı hatimlerimiz tamamlanmış olacak böylece. Yani her sabah namaza kadar normal okuyuşla bir cüz bir saatte okunuyor. Takip ediyoruz; sureler, ayetler kelime kelime resmi bayramlarda tören kıtasının geçişi gibi geçip gidiyor gözlerimizin önünden. Öyle ki her sabah evlerimize dönerken bir cüzdeki onlarca ayetten hiçbir iz kalmıyor hafızalarımızda. Şu halde…

        Cevaplarına buradan başlayabiliriz ne var ne yok’un:

        Kerim kitabımız Kur’an’ı okuyanımız çok, anlayanımız yok.

        Anlamadığımız için hayatımıza katanımız yok.

        Oruç tuttuğumuzu söylüyoruz da orucumuz bizi tutmuyor.       

        Bu durumda rahmet ayı ramazan hayatlarımıza iftar ve sahuru dışarıda bırakırsak kattığı şey nedir?

        Piyasa aynı piyasa, fiyatlardan şikâyetin ardı arkası kesilmiyor. Savaş Ukrayna’da, bütün olumsuzluklarıyla psikolojik etkileri bizde.

        Memlekette mantar biter gibi bitip şehirlerin en önemli köşelerini tutan zincir marketlerden birinin mahallemizdeki şubesine uğruyorum. Raflardaki fiyatlarına dikkatlice baktığım iki ürünün fiyatının üstünde bir rakam duyuyorum kasiyerden. Yanlış olduğunu söyleyince “Abi ben oruçluyum, kimsenin beş kuruşunda gözümüz yok!” diyor sesinin frekansından sinirlendiğini belli eden bir tavırla. Meğer bir ürün tek olduğu halde çift muamelesi görmüş. Özrünü kâfi görüyorum; lakin tepkisini ifadeye orucu katması canımı sıkıyor.

        Varlar yoklar listesine bunun da eklenebileceğini düşünüyorum o an.

        Görünür kılmaya özen gösterdiğimiz ibadetimiz çok; ahlakımız yok.

        Bir madde de türkülerimizden:

        Şu karşıki dağda kar var duman yok,

         Benim sevdiceğimde din var iman yok!           

        Ramazanın ilk cuma gününde camilerde okunan ‘doğruluk’ temalı hutbe çok iyi hazırlanmıştı. Diyebilirim ki son birkaç hafta içinde kompozisyonu bakımından en güzel bulduğum hutbelerden biriydi bu. Ayetler (Fussılet/30’un meali) ve sevgili peygamberimizden nakledilen hadisler çok güzel sıralanmıştı. Mesela peygamberimizden nasihat isteyen bir sahabeye Allah’ın resulü sevgili peygamberimizin verdiği cevap mükemmeldi:

        “Allah’a inandım de sonra dosdoğru ol!”

         “Doğruluk iyiliğe, iyilik de cennete götürür.”   

        Hatim gayretiyle okuyup geçtiğimiz Bakara suresinin 177. Ayetinde çerçevesi çizilen dinin aslında iyilik ve doğrulukla özdeş bir sistem olduğunu kaçımız gördük, görüp düşündük?

        “İyilik, yüzlerinizi doğu ve batı tarafına çevirmenizde değildir. Aksine iyilik o kimsenin iyiliğidir ki, Allah’a ahiret gününe, meleklere, kitaba ve Peygamberlere iman etmişlerdir. Mal sevgisine rağmen (onu) yakınlarına, yetimlere, düşkünlere, yolda kalmışlara, ve esaret altındakilerin kurtulmasına vermişlerdir. Namazı dosdoğru kılmış, zekatı vermiş, ahitleştikleri zaman, ahitlerini yerine getirmişlerdir. Zorda, darda ve savaşta, sabırlıdırlar. İşte doğruyu söyleyenler de takva sahibi olanlar onlardır.”

        Aklı olup da düşüncesizce hareket edenlerimiz için şu duayı çok duymuşuzdur ilkeli, erdem sahibi dostlarımızdan:

        Allah akıl fikir versin! Tek başına akıl yetmiyor demek ki…

        Kur’an ayı ramazan, rahmet ayı ramazanın Rabbimizin ilahi mesajı ile buluşmaya, üzerinde tefekkür etmeye nasıl götürecek bizi anlamazsak.

        Kur’an’ın bugünkü yaklaşımımızla dünyada en çok okunduğu halde en az anlaşılan kitap olduğu gerçeğini değiştirebilmemiz mümkün mü?

        Anlamaya yol bulamayan bir okumaya okuma denir mi?

        Ramazanımız mübarek olsun. Rabbim, var oluşumuzun gerektirdiği sorumluluk bilinciyle rızasına uygun yaşama iradesi versin.    

        Selamların en güzeliyle…

        Hacı Halim Kartal/ 10 Nisan2022

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.