BİST
ALTIN
DOLAR
STERLİN
EURO

Dünya çapında bir anket yapılmış. Sadece bir soru sorulmuş:

?Lütfen dünyanın geri kalan kısmındaki yiyecek eksikliğine bir çözüm ile ilgili kişisel görüşünüzü dürüstçe belirtiniz.?

        Anket büyük bir başarısızlıkla sonuçlanmış. Çünkü...

* Afrika?da insanlar ?yiyecek? kelimesinin ne anlama geldiğini bilmiyorlar.

* Batı Avrupa?da insanlar ?eksiklik? kelimesinin ne anlama geldiğini bilmiyorlar.

* Diktatörlüklerde insanlar ?kişisel görüş? kelimesinin ne anlama geldiğini bilmiyorlar.

* Orta Doğu?da insanlar ?çözüm? kelimesinin ne anlama geldiğini bilmiyorlar.

* Güney Amerika?da insanlar ?lütfen? kelimesinin ne anlama geldiğini bilmiyorlar.

* Türkiye?deki insanlar ?dürüstlük? kelimesinin ne anlama geldiğini bilmiyorlar.

* Ve Amerika?daki insanlar ?dünyanın geri kalan kısmı?nın ne anlama geldiğini bilmiyorlar.

       

Öyle fıkralar var ki bunların genellikle abartılı olarak kimi insan veya toplumların karakteristik özelliklerine dikkat çekmek için anlatıldığını biliriz. İşte yukarıdaki anketin de ülkemizle ilgili bir algıyı ifade etmek için kullanıldığı anlaşılıyor.

 

Şaka yapmayı, şakalaşmayı seven bir milletiz; ancak ?Her şakanın altında bir hakikat yatar.? gerçeğini de zaman zaman itiraf ederiz.

 

Sorumluluklar ferdidir. İnsan önce kendinden sorumludur. Sonra bu sorumluluk derece derece merkezden çevreye doğru artmaktadır. Yani önce kendimizden başlamak kaydıyla ailemize, yakınlarınıza, komşularımıza, mahallemize, milletimize, memleketimize, dünyaya? hemen herkese ve her şeye karşı sorumluluklarımız var. En temel sorunlarımız bu sorumluluklarımızı yerine getirirken ortaya çıkıyor.

 

Doğan Cüceloğlu?nun ?Keşke?siz Bir Yaşam İçin İletişim? adlı kitabının ?İletişimin İki Düzeyi: İç  Dünya ve Dış Dünya? başlıklı kısmında bu iki dünya şöyle anlatılır: ?İletişim durumunda, karşıdakinin gösterdiği sosyal dış dünyayı görürüz; gösterilen o yüz?ü mesaj olarak alırız. Ama gösterilen o sosyal yüz?ün arkasında, gerçekte bir özel iç dünya vardır ve mesajın gerçek anlamı bu iç dünyada oluşur. Gösterdiğimiz yüzler, içinde bulunduğumuz sosyal ortama ?münasip? yüzlerdir. Aksi halde o ortamda bulunan kişiler bize ? münasebetsiz biri? olarak bakarlar. Münasebetsiz biri olarak görülmemek için iç dünyamızdaki mesajları, içinde bulunduğumuz sosyal ortama uygun / münasip hale getirir ve öyle iletişim kurarız.? Yazar, bu ilgi çekici tespitten sonra şöyle bir sonuca ulaşıyor: ? Kişinin iç dünyasında düşündüğü, hissettiğiyle dışarıya karşı gösterdiği, söylediği duygu ve düşünceler arasındaki fark, onun yaşamındaki önemli bir stres kaynağını oluşturur.?

 

Yani kendimize karşı dürüst olmayı öğrenemediğiz zaman başkalarına karşı da dürüst davranamıyoruz. İç dünyamızla dışarıya karşı göstermek zorunda olduğumuz yüzümüz farklı olduğu zaman bu farklılık strese neden oluyor, stres de her illetin temel nedeni. Yani iki yüzlülük, dürüst olamamak?

 

 Bülent Ecevit?e ait şu dizeler iç yüzümüzle dışarıya kaşı göstermek zorunda olduğumuz yahut bulunduğumuz ortama uygun hale getirdiğimiz sosyal yüzümüzün farklılığından kaynaklanan huzursuzluğu ne hoş anlatır:

?İkinci yüzüm, sen gül biraz

 Ben ağlayacağım

 Havadan sudan konuş kaygısız

 Ben deli gibi

 Âşık olacağım?

 ?

Canımızı sıkan, daha kötüsü canımızı yakan yahut bizi canımızdan bezdiren hiçbir olay, olgu, durum yok ki nedeni kişi ya da toplum olarak en önce öğrenmemiz gereken bu hasleti gerektiği şekilde kazanamamamız olmasın.

Trafik kazalarında her yıl Kurtuluş Savaşı?mızda verdiğimiz şehitler kadar kayıplarımız mı oluyor; nedenini kendisine ve çevresine karşı sorumlu, duyarlı, dürüst vatandaş yetiştirememizde arayalım.

 

Kendimiz için istediğimizi başkaları için de isteyebiliyor muyuz yahut kendimiz için istemediğimizi başkaları için de istemeyebiliyor muyuz? İşte stres denen illetten uzak yaşamanın sırrı?

 

Hırsızlık, gasp, cinayet? akla ne gelirse hepsinin arkasında toplumsal sorunlar var ve onların varıp dayandığı son nokta da ?insan ve sorumlulukları? denilen bir adrese çıkıyor demek çok mu abartılı olur, bilmiyorum.

 

Toplumsal münasebetlerimizde çifte standart yaklaşımlar içinde olmadığımız bir alandan söz edebilir miyiz şöyle göğsümüzü gere gere?

 

Son yıllarda ismimiz hangi özelliğimizle duyuluyor?

 

Pazarda gördüğümüz sebze meyve kamyonlarının ön tarafına dizilen ürünlerle arka tarafındakiler aynı mı? Adalet sistemimiz aynı suçtan yargılanan herkese aynı şekilde mi işliyor? Kamu hizmeti verenler tanıdık tanımadık herkese eşit mi davranıyor? ?Hamil-i kart yakinimdir? de neyin nesi?

Bir sabah selam verip ?Nasılsın?? dediğim bir arkadaşımın cevap olarak söylediği söz karşısında şaşkınlığımı gizleyememiştim. Cevap şuydu: ?Adamına göre birader!?

?

Kendimizi sevelim.

Çevremizi sevelim.

Milletimizi ve memleketimizi sevelim.

?Sevmek, bir insanı sevmekle başlar her şey.? der Sait Faik.

 

Galiba dürüstlük dediğimiz, Kaf dağının ardındaymış zannedip asla erişemeyeceğimizi, ulaşamayacağımızı zannettiğimiz o nazlı varlığa kavuşmanın yolu sevgi eğitiminden geçiyor.

 

Allah?ın yarattıklarına karşı yüreğimizde yer verebileceğimiz engin bir sevgi? Çünkü sevgi ülkesinde herkese yer var.

 

Selam ve dua ile?                30 Haziran 2010   

H. Halim Kartal

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.