BİST
ALTIN
DOLAR
STERLİN
EURO

        Tepegöz’den kurtulmak mümkün mü?

 

        Tepegöz de neyin nesi demeyin. Bu, Oğuzların maceralarının destansı bir anlatımla dile getirildiği Dede korkut Hikayeleri’ndeki baş belası bir canavardır.

 

        Şimdilerde bizim de bir belamız var. Siyaset dilinde adı İmralı canisi veya İmralı belası…

 

        İmralı belamız… Hafazanallah! Amerika- İsrail-Avrupa organizasyonunun kimi yanlışlılıklarımızdan istifade ederek başımıza tebelleş ettiği netameli mi netameli, püsküllü mü püsküllü bir bela ki defedebilene yiğit oğlu yiğit demek lazım. Sanırsın Tepegöz. Bu musibet de modern zamanların Tepegöz’üdür bir bakıma.

 

 Oğuzlar, Meşhur Dede Korkut Hikayelerimizdeki Tepegöz’den kahraman Basat sayesinde kurtulmayı başarmıştı. Ya şimdi? Şimdi içimizde Tepegöz değil, uyuşturucu trafiğini kontrol etmekten silah kaçakçılığına; organize suçlardan organize cinayetlere on parmağında onlarca marifetleri olan Tepegöz’ler var. Bunlara yardım eden dahili ve harici düşmanlarımız var; düşmanlarımızın biz unutsak da bizi daima köle yapma hesapları var.

 

Siyasetimiz İmralı görüşmelerine umut bağlamış durumda. Uzun zaman kimin görüşeceği tartışıldı. Yahut ‘kimler bu görüşmeye gönderilirse daha iyi bir sonuç alınır’ın hesabını yapmakla meşgul olmuştu Ankara. Şimdi biraz daha ileri bir aşamaya geçildi. Görüşmelerin basına sızdırılması tartışılıyor.   

 

Haftalardır memleket gündeminden bir türlü düşmeyen ve bir türlü de tamamlanamayan anayasa var. Komisyonların çalışması oldukça yavaş bulan Başbakan, komisyondan bir sonuç çıkmaması halinde kendilerinin hazırladıkları anayasayı halkoyuna sunmaktan söz ediyordu bir süre önce. İktidara mensup ağızlar muhalefetin yeni, sivil bir anayasanın meclisten çıkmaması için ne gerekiyorsa yaptığını söylüyor, muhalefet ise iktidarı bölücülüğe zemin hazırlamakla suçlayıp duruyor. Sonra İmralı canisiyle görüşmeler var, terör örgütüne İmralı’dan gönderilecek talimatlarla, varlığını dökülen kanlara borçlu olan bu örgütün silahlarını bırakıp bırakmayacağı sorusu var ve nihayet bölücü terörün eylemlerinin bitirilip bitirilemeyeceği kaygıları var.

 

        Sahi,Tepegöz denen canavar Oğuzların başına nasıl bela olmuştu? Bir kere bu musibet dışarıdan gelen ithal bir bela değildi. Kendi içlerinden birinin bir yanlış işi nedeniyle ortaya çıkmıştı. İşin garibi bizim çağdaş Tepegöz de Urfalı değil mi? Ankara’da okumamış mı? Güvenliğimizden sorumlu yüksek bürokratlarımızdan birinin kerimesiyle evlenmemiş mi? Bu ve buna benzer birçok soru insana, Oğuz boylarından birine bela olup yıllarca onlara dünyayı dar eden Tepegöz’le otuz yılı aşkın bir zamandan beri başımıza bela edilen PKK terörü ve bu kanlı örgütün başı arasında benzerlikler olduğunu düşündürüyor ister istemez.   

       

        Özet olarak hikayeye göre Basat, Uruz Bey'in Oğuzlar'ın göçü sırasında düşürülüp bir aslan tarafından büyütülen oğludur. Uruz'un çobanı Oğuzlar'ın yaylaya göç ettikleri sırada bir peri kızıyla çiftleşir. Peri kızı bunun acısını, çobandan olan çocuğu Tepegöz'ü Oğuzlar'ın içine salarak çıkarır. Hikayede tek gözü tepesinde olduğu için bu adla anılan Tepegöz, çocukların kulaklarını, burunlarını yer; sonra adamları yiyerek öldürür. Basat'ın kardeşi Kıyan Selçuk da Tepegöz yüzünden ölmüştür. Basat gider ve kardeşi uğruna Tepegöz ile savaşır. Zorlu bir savaştır bu; çünkü kılıcın kesmediği, okun işlemediği bir bedene sahip, yalnızca gözünden zarar verilebilen, çobandan olma, peri kızından doğma doymak bilmez bir canavardır Tepegöz. Neticede yiğit Basat, Tepegözün en zayıf tarafının gözü olduğunu keşfeder ve büyük mücadelelerden sonra düşmanını yenmeyi başarır; milleti de bir beladan kurtarır.

 

        Edebiyatımızda destandan hikayeye geçişin ilk örnekleri olan Dede Korkut Hikayeleri’ndeki Tepegöz hikayesi ile başımızın püsküllü belası dediğim PKK terörü arasında bazı yönlerden benzerlikler gördüğümü söyleyebilirim.

 

        Bir çobanın perilerle gayri meşru ilişkisinin acı meyvesi olarak ortaya çıkan Tepegöz denilen canavar Salahane kayası denilen yeri tutarak oradan Oğuz’a zulmeden bir canavardır. Her aileden birkaç genci yiyen bu korkunç yaratık görüşmeler sonunda günde iki adamla beş yüz koyuna  zor razı olur. Tehditler karşısında Koca Oğuz’a yılgınlık gelir, çaresizlik içinde Tepegöz’ün bitip tükenmek bilmeyen isteklerini karşılayamaz olmuştur. Çağdaş Tepegözlerimiz ise Kandil’i mekan tutmuştur. Orayı eylem üssü olarak kullanırken elebaşı Tepegöz İmralı’da ikamet etmesine ve her türlü hizmetini görmeye razı olduğumuz önemli bir konuğumuzdur artık son tahlilde.

       

        Ülkemizin otuz yılı aşkın bir süredir başını ağrıtan, kanımızı iliğimizi kurutan modern Tepegözlerden artık kurtulmak istiyoruz. Akan kan dursun istiyoruz, silahlar sussun, analar ağlamasın istiyoruz, Ama nasıl?

 

        Bir kahraman Basat’ı nerede buluruz?

            

        Yiğit düştüğü yerden kalkar demiş atalarımız.

       

        Biz nerelerde hata yaptık da düştük bu zillete?

 

        Zilletten izzete, asırlarca bizi bir arada tutan; ama kadrini bilemediğimiz mukaddeslerimize dört elle sarılarak yükselebileceğimize inanıyorum.

         

       Selamların en güzeliyle…                

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.