BİST
ALTIN
DOLAR
STERLİN
EURO

Ağlayabilseydin, anlayabilirdin.

Ağlayabilseydin gözlerinde biriken kin ve nefret tortularından kurtulabilirdin kolayca. Tortular gidince berraklaşırdı her şey. Öyle olunca istesen de bu kadar şaşı bakamazdın dünyaya.

Ağlayabilseydin içindeki iyinin bloklar halinde hareket edip dünyanın her yerindeki kötülüklerin üzerine yürüdüğüne şahit olabilirdin.

Ağlayabilseydin, ağlayabilenlerle alay etmek yerine neden hiç ağlayamadığına ağlardın. Ağlayabilmek, arınmaya, huzura, rahmete, saflığa yakın olmaktır. İstemekle olacak bir şey değil.

 

Ağlayabilseydin gönlünde güneşler doğardı ve bu apaydınlık ülkede parkın çiçekleri ve ağaçları kadar dünyanın bütün yetimleri, bütün mazlumları da yer bulabilirdi kendilerine.

Zulme uğrayan bir insan için en güzel, en huzurlu, en müşfik, en mükemmel korunak neredir bilir misin? Ağlayabilen bir insanın gönlüdür. Orada yer bulanın konfora ihtiyacı olmaz.

 

       Ama sen bunları bilemezsin; çünkü ağlayamazsın sen.

       Ağlayabilseydin kurtulurdun lüzumsuzca taşıdığın onca ağırlıktan; hafiflerdin.

 Hafifleyince rahatlardın.

 

Ağlayabilseydin anlayabilirdin.

Anlayabilseydin, kurtulurdun önyargılarından. Onlardan kurtulunca sevebilirdin suçladıklarını.

 Ağlayabilseydin devasa kayalar parçalanırdı yüreğini çepeçevre kaplayan.

 

       Ağlayamadığın için kin ve nefret dolusun gözüne ve gönlüne ‘öteki’ olarak yerleştirdiklerine karşı.

Ağlayamadığın için anlayamazsın ağlayanı. Anlayamadığın gibi ‘ağlayaancıı!’ diye dalga bile geçersin ağlayanlarla. O kadar ki hallerine bakıp gülme krizlerine bile girebilirsin.

 

       Ağlayabilseydin, içindeki merhamet adlı köleyi keşfederdin. Sana göre bu baş belasını, bütün sorunların kaynağı ve en lanetlisi bellediğin zavallıyı orada yıllarca gereksiz yere mahkum ettiğini düşünür, hürriyete kanat açmasına izin verebilirdin belki. Ağlayabilseydin yüzleşebilirdin kendinle.

Ağlayabilseydin özgürlüğüne kavuşturduğun merhamet adlı kuşla sen de kanat açabildin özgürlüğe.

Ağlayabilseydin fıtratına yani fabrika ayarlarına  dönebilir, mazlumların kanları sebil edilirken zalimlerin saflarında durmaman gerektiğini anlayabilirdin.  

 

       Onun için ağlayabilmek; özgürlüktür, kurtuluştur.

       Ağlayabilmek, nerede olursa olsun ‘kanayan bir yara görünce’ yüreklerdeki yangını bütün hücrelerinde hissedebilmek ve dertlilerin, yetimlerin ve çaresizlerin yanında olabilmektir.

       Ağlayabilmek acziyet değil bilakis rahmettir.

       Ağlayabilmek 17 yaşında özgürlük için meydanlara çıkan ve zalimlere zalim dediği için kurşunlara hedef olup şehit olan Esma’lara üzülebilmektir.

       Ağlayabilmek, kimyasal gazlarla kıvrana kıvrana ölen çocukların hangi suçtan öldürüldüklerini sorabilmektir.

       Ağlayabilmek Nazım Hikmet’in Hiroşima’da ölen çocuklar için yazdığı şiirde hissettiklerini çok yakınımızda ölenler için de hissedebilmektir. O demişti ki:

       “Çalıyorum kapınızı

         teyze amca bir imza ver.

         Çocuklar öldürülmesin

         şeker de yiyebilsinler.”

 

       Ama ağlayamazsın sen; çünkü…

... Ağlayabilmek zulme rıza göstermemek, zalimi alkışlamamak ve Beşar’lıktan insanlığa yükselmektir.

 

       Ağlayabilir misin sen?

       Sen ağlayabilir misin?

       Sahi mi?... 

      

       Selamların en güzeliyle…

 

         Hacı Halim Kartal                           

                                      

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.