BİST
ALTIN
DOLAR
STERLİN
EURO

Yıl 2008 idi. Kapımın zili çaldı. Kapıyı açtığımda oturduğum apartmanın hizmetlisi ile karşılaştım. Bana bir form uzattı. İncelediğimde, bunun bir “Kira Beyanname Formu” olduğunu öğrendim. Kimin gönderdiğini sorunca hizmetli; “bu formları maliyeden gelen memurların kendisine verdiğini ve bütün dairelere bu formları dağıtmamı ve herkesin doldurarak maliyeye teslim etmesi gerektiğini” söylediklerini aktardı.

           

            “Tamam” deyip formu aldım ve kiracısı olduğum dairenin “Kira Beyanname Formu”nu doldurmaya koyuldum.

            Formun üzerinde hem ben kiracıya ait, hem de ev sahibine ait istenen bilgiler vardı. Kendime ait bilgileri doldurup ev sahibine ait bilgileri ise, ev sahibinin Almanya’da  ikamet ediyor oluşu ve evi vekil tayin ettiği bir başkasından tutmuş olduğum için, formun üzerine evi kiraladığım şahsın telefon numarasını yazarak; “ev sahibine ait bilgilerin o şahıstan istenmesini” bildiren bir not yazarak ilgili Vergi Dairesinde ilgili memura teslim ettim.

            Bu formu gönüllülük esasına ve vatandaşlık bilinciyle doldurup teslim ettiğim için başıma gelmedik hal kalmadı.

            “Kira Beyanname Formunu” teslim etmemden sonra tarafıma bir yazı geldi. Bu yazıda; “vermiş olduğum Kira Beyannamesinde eksik bilgiler olduğunu ve bu eksik bilgilerin tarafımdan tamamlanması” gerektiğinden bahsediliyordu.

            Formun üzerinde; “ev sahibinin Almanya’da oturduğunu” bildiren ve vekil tayin ettiği kişinin telefonunu içeren bilgileri yazmama, ayrıca kiracı olmama, yani para kazanın ev sahibi olmasına rağmen, kendi elimle kurduğum tuzağın dişlilerine kaptırdığım elimle yetinmeyip, kolumu hatta gövdemi bile isteyen bir devletle yani bir sistemle karşı karşıyaydım.

            Öncelikle bir “la havle” çektim ve “ben bu formu doldurdum ve üzerine de referans bilgilerimi yazdım zaten” diyerek bir işlem yapmaya gerek görmedim. İşte asıl “ihaneti” burada işlemiş olduğum u ilerleyen günlerde çok acı bir şekilde hissedecektim.

            Aradan on beş mi desem, otuz mu desem bu kadar bir gün geçtikten sonra kapımın zili çaldı ve karşımda bu defa postacı vardı.

            Bir kâğıt uzattı ve “ilgili yeri imzalamamı” söyledi. İmzalayıp kâğıdı aldım. Açıp okuduğumda; “yazılan yazıya cevap vermediğimden bahisle, 300,00 TL (üçyüzlira) “Özel Usulsüzlük Cezasına Çarptırıldığımı” gördüm.

            Bu defa da; “la havle” ile birlikte “fesuphanallah” da diyerek o gecemin zehir olacağı bilinciyle bir çıkış yolu fikri üretme düşüncesine girdim. Çıkış yolunun; “Vergi Mahkemesine dava açmak” olduğunu düşündüm.

            Gönüllü olarak ve sorumlu vatandaşlık bilinciyle hem de kiracısı olduğum bir ev için vermiş olduğum “Kira Beyannamesi” olayı bir tuzağa dönüşmüş, önce elimi kapmış, daha sonra bileğimden kavramış ve artık omzuma doğru çıkmaya başlamış, bir zaman sonra da gövdemi de içine alıp yutmaya kararlı bir hale dönüşmüştü.

            Vergi Mahkemesine gidip, ömrümde ilk kez mahkeme koridorlarında, kendi elimle tutulduğum tuzaktan kurtulmak adına “Özel Usulsüzlük Cezasına İtiraz” edip hakkımı aramak durumundaydım artık. Gereğini yapıp evime döndüm ve heyecanla sonucu beklemeye koyuldum.

            Aradan bir müddet daha geçtikten sonra postacı kapımı yeniden çaldı ve bir kâğıt uzattı. Kâğıdın ilgili yerini imzalayıp “tebellüğ ettim.” Ben itirazsız her şeyi tebellüğ ettikçe; benim gibi “bir salağı” ele geçirdiği için Allah’a binlerce teşekkür eden devlet yani sistem durmadan üzerime geliyor ve ümüğümü sıktıkça sıkmaya devam ediyordu.

            Kâğıdı açıp okuduğumda, duruşmayı; benim olmama gerek görmeden, benim ifademe lüzum hissetmeden kurup, belgeleri, bilgileri ilgililerden temin edip, “Büyük Türk Milleti” adına kararı da verip, “haksız” olduğuma da hükmederek cezamın kesinleşmesini sağlamıştı devlet, yani sistem…

            “Eyvallah Sevgili Devletim” dedim. “Şeriatın kestiği parmak acımaz. Ben bunu çoktan hak ettim zaten. Bir salaklık ettim ve gönüllü bir pilav yedim… Şimdi de burnumdan fitil fitil getirecekler elbette… Ben en iyisi gidip cezamın tutarını ödeyeyim ve sorumlu vatandaşlık görevimi ifa edeyim” dedim… Çünkü; “vergi kutsaldır ve bu vergiler ve cezalar bize; yol su elektrik olarak geri dönecektir mutlaka” dedim. Bunları düşündükçe de “hayırlı da bir iş yapmış olduğumu” düşünmeye başladım. Öyle ya, yollar yapılacak, sular akacak ve pırıl pırıl ışıklar süsleyecekti benim ödeyeceğim cezayla.

            Ama Benim gibi “salaklık” edip de onlarca dairesi de olsa, Gönüllü Kira Beyannamesi vermeden yaşayıp gidenlerin evlerinde şırıl şırıl sular akacak, yollarında araçlar seyredecek ve elektrikler süsleyecek bahçelerini sokaklarını… Ama Kira Beyannamesi vermemiş, vergisini bihakkın ödemeyen bir tane bile sorumsuz vatandaşımız kalmadıysa eğer, bana çektirilen bu eziyet, devletime yani sistemime helali hoş olsun. Yok, devlet hala on binlerce insanı bu dairenin içine çekecek bir yol bulamamış ve kendiliğinden vazifesini yerine getirenlerin ümüğüne çökmeyi bir yöntem olarak görmeye devam ediyorsa da; “benden aldığını da helal etmemek benim hakkımdır” diye düşünüyorum.

            Neyse…

            Ödeme evrakını alıp, doğrudan İlgili Vergi Dairesine gittim.

            “Durum bundan bundan ibaret” deyip kâğıdımı uzattım. “Böyle bir ceza görünmüyor” dediler. “Belki daha sonra görünür” dediler. “Bir ay kadar sonra tekrar gel bakalım” dediler.

            Dedikleri süre kadar bekleyip tekrar gittim ve “hayret, yine görünmüyor” dediler.

            “Bugün git de yarın yine gel” dediler ve tekrar gönderdiler gerisin geriye…

            Aradan haftalar, aylar geçtikçe tekrar tekrar gittiğimde bana hep aynı şeyi söylediler.

            “B ö y l e  b i r  b o r c u n u z g ö r ü n m ü y o r.”

            2008 yılında başlayan “Gönüllü Pilav Yeme” olayı 2013 yılı bitiyorken hala çözülememiş, yediğim haltı pardon “cezayı” bir tülü temizleyememiş ve bu borç yükünden hala kurtulamamıştım. “Ben bu cezayı hak etmedim, bana bunu reva göremezsiniz” dediğimde; “hayır bir halt yemişsin temizlemen lazım” diyen devlet yani sistem; “tamam yediğim haltı temizleyeyim o zaman”  dediğimde de; “yok böyle bir halt yememişsin ki temizleyesin” diyerek ısrarla ödemek istediğim cezanın izine bir türlü rastlayamıyordu.

            Nihayet 27 Ekim 2013 tarihinde postacının getirdiği zarfta 300,00 TL artı 33.00 TL, lik zarfı tarafıma tebliğ ettiler.

            “Şükür kavuşturana” diyerek hemen kendimi dışarı atıp başıma geleceklerden habersiz olarak, İlgili Vergi Dairesinin Veznesinde uzayıp giden ödeme kuyruğunun en sonuna yerleştirdim kendimi.

            Bir saatlik beklemeden sonra nihayet veznenin önündeydim. Görevli memura tahakkuk evrakını uzattığımda, şöyle bir inceledi kâğıdı ve önce bana baktı, sonra yanındaki diğer memura baktı, ayağa kalktı arkasında oturan ve oranın yetkili bir amiri sandığım beye yöneldi ve benim anlamadığım tabirlerle birbirleriye konuştuktan sonra, daha önceki zamanlarda uğradığımda yaptıkları gibi “Servis Kayıt” kısmına gönderdiler beni.

            Yıllardır, defalarca gördüğüm filmi yeniden gösteriyorlardı. Yine aynı senaryonun bir figürüydüm ben. Bu defa yalnız gitmedim oraya, ardımda iki tane de memur gelmişti benimle. Tam derdimi anlatırken; “bir dakika beyefendi” deyip arkamdaki memur elimdeki kâğıdı alıp kendisi anlatmaya başladı. Sonra beni tekrar alıp vezneye yöneldik.

            TC numaramı istediler, vergi numaramı sordular… Hepsini verdim. “Bu ceza size ait değil” dediler.

            Kabul etmedim. “Hayır, bu ceza bana ait ve bu cezayı ödemeden şuradan şuraya gitmem, beni buradan hiçbir kuvvet bu cezayı ödemeden hiçbir yere yollayamaz” diyerek ısrarcı tavrımı sürdürünce tekrar incelediler, “ha tamam o zaman” deyip “kılıfına mı uydurdular, yoksa kılıfı işe mi uydurdular” bilemediğim bir şekilde 333.00 TL’yi ödeyip ardıma bile bakmadan koşar adımla vergi dairesini terk ettim.

            Sanırım geçici bir vergi numarası üzerinden takip ettikleri için ulaşamıyorlarmış.

            Cezamı ödedim de erdim muradıma, onlar çıksın kerevetine…

            Gökten üç elma düştü…

            Biri Devletimin başına… Biri Sistemin başına… Biri de Benim başıma…

            Devlet ile sistem ders aldılar mı bilmem ama ben, elma kafama düşünce sarsıldım ve epeyce de ders aldım ve bir daha asla ve asla “gönüllü pilav yememeyi ve üstüme vazife olsa da işgüzarlık yapmamayı öğrendim” desem de;

            Yapamam ki…

 

Tayyar Yıldırım

 

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.