BİST
ALTIN
DOLAR
STERLİN
EURO

Bizler, milletin tek tek fertleri olarak; yargıçlığı seven, hayatımızda sürekli olarak hüküm veren, mahkûm eden bir anlayışa sahibiz ne yazık ki…

           

            Dersini görmediğimiz konularda bile akademik kariyer sahibi bir bilgiç edasıyla hocalık yapar, ihtisasına sahip olmadığımız her dalda doçentliğe dahi rıza göstermez, illa ki profesörlüğe soyunuruz.

           

            Sabahtan akşama onlarca hükümet yıkar, bir o kadar yenisini kurar, memleket meselelerinde projeler sunar, hayata geçirir, dünyanın bir numarası yaparız ülkemizi sözle, hayalle, masalla…

           

            Ya da böler parçalar, dağıtırız “Yedi Düvel’e”…

           

            Her türlü girişimden önce atar tutar, avı gözünden vurur, tam bir avcı edasıyla hava atarız da, iş, avı yüzmeye, temizlemeye, pişirmeye geldi mi kılımızı kıpırdatmaz ama başkası pişirip önümüze getirdiğinde de on parmağımızı yağın içinde vıcık vıcık eder, ne var ne yoksa midemize indirmesini iyi beceririz.

           

            “Başkası kazansın biz yiyelim” isteriz hep.

           

            Armudun pişirilip, ağzımıza layık olarak hazırlanıp önümüze getirilmesine bile söz söyler, “neden geç geldiğinden” dem vururuz.

           

            “Komşuda pişer, bize de düşer mi acaba?” diye merak bile etmez, bize düşeceğinden emin bir halde kıyıda köşede bekler dururuz.

           

            Şimdi; “bu kadar eleştirinin, yazının başlığıyla ne alakası var?” diyeceksiniz ama epeyce de alakasının olduğunu bundan sonra yazacağım birkaç cümleden sonra anlayabileceksiniz sanırım.

           

            Bundan yüz yıl kadar önce yaşananları yaşamışçasına, o şartlardan, şimdiki Türkiye Cumhuriyetini vücuda getirip bizlerin hizmetine sunan, başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk gibi bir dehayı ve onunla birlikte; kar demeden, kış demeden, yokluk yoksulluk demeden, ana sevgisi, yar sevdası deyip vazgeçmeden, doğduğu toprakların özlemiyle yanıp tutuştuğu halde, içindeki vatan sevdasının ateşinin daha bir fazla yakıp kavurduğu, yurdun dört bir köşesinden vatan evlatlarına vefasızlık edip, bugünden, yüz yıl öncesine salvolar atmayı, onları yerden yere vurmayı, sanki o günlerin çilesini çekmişçesine esip gürlemeyi, ahkâm kesmeyi bu kadar kolay sayıp, adaletsizce hükmedenlere söylenecek bir çift sözümüz olmalı.

           

            “Yüce Allah, bütün şehitlerimize ve bu vatan için kan vermiş, can vermiş, uzuv vermiş yaşayan ya da ebediyete intikal etmiş Şanlı Kahramanlarımıza hem bu dünyada hem de öteki dünyada güzel bir mekân ve Cennet köşeleri bahşetsin.”

           

            Birilerini Cennet’e layık görmeyenlere, birilerini de sürekli olarak Cehennem’e gönderme çabası içinde olanlara da; “bırakalım o işleri, bu âlemi yaratan Allah kendisi düzenlesin” diyerek bir de duada bulunalım.

           

            “Allah’ım bizlere; akıl, izan, feraset, vicdan ver ve adaletle hükmetmeyi nasip et.”

           

            Bizler, önce kendimize, kendi ailemize, kendi camiamıza, kendi milletimize sadakatte kusur işlememeli, sonra da; başkaları üstündeki kusurlara laf etme hakkımızın olduğunu düşünebilmeliyiz.

           

            İdeolojilerimizin esiri olacağımıza, gerçeklerin sözcüsü olabilmek için sanırım çok okumamız ve araştırmamız, ayrıca; her konunun hikâyesini uzmanından öğrenmemiz gerekiyor.

           

            Bunun çaresi de sanırım, çok okumaktan ve çok konuşmak yerine, fazlaca dinlemekten geçiyor.

 

Tayyar Yıldırım

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.