BİST
ALTIN
DOLAR
STERLİN
EURO

Hatırladınız…

 

        Öyle kelimeler var ki yahut bunlar sanatçılar tarafından öyle güzel söylenir ki kullanıcılarıyla aramızda, en kısa adres olur, dosdoğru sahiplerine götürürler hem de anında. ‘Mihriban’ denilince rahmetli Abdürrahim Karakoç’a gideriz mesela. ‘Bizarem’ de böyle kelimelerdendir; duyar duymaz karşımıza Mevlana çıkar.

 

Hz. Mevlana, bu kelimeyi çok tekrarlanan ve ilk mısraları “Ben ömrüm oldukça Kur’an’ın kölesiyim / Hz. Muhammed Mustafa’nın yolunun tozuyum” şeklinde tercüme edilen Farsça rubaisinde kullanmıştır. Sözün de sözleriyle fethettiği gönüllerin de sultanı olmayı başarmış Allah dostu bu güzel insanın nelerden ve kimlerden bizar olduğunu rubaisinin devamında öğreniriz: “Biri benden bundan başkasını naklederse/ Ondan da bizarım söylediklerinden de.”
 

Mevlana ismini duyup da içinde bir sıcaklık, uhrevi bir huzur hissetmeyen var mı bilmiyorum. Herkes gibi bir fani, ömür yolculuğunda öyle menzillerden geçmiş ki ‘piştim’ dediği an artık gölgesi bütün cihanı barındırmaya yetecek bir koca çınar olmuştur.

 

17 Aralık bu büyük mütefekkir şairin vuslatının 740. yıldönümü. Her yıl olduğu gibi bu yıl da türbesinin bulunduğu Konya’da görkemli anma törenleri yapılacak. Törenlerin adı ‘Şeb-i Arus’tur. Sevenle sevilenin birbirine kavuştuğu, bir olduğu gece, düğün gecesi… Mevlana’da ölüm, korkulacak bir şey olmaktan çıkmıştır. Türbesinde mezarlıkta olduğumuz aklımıza gelmez, ürpermeyiz.

 

Mevlana yaşadığı dönemin Selçuklu başkentinde anladığım kadarıyla yanlış anlaşılmaktan bizardı. O, insanları özlerine, fıtratlarına Kur’an’a çağırıyor; insanlar bu çağrıyı kabuğa yapılmış anlıyorlardı. Yedi buçuk asırdır biz doğru anlayabildik mi bu çağrıyı?

 

Bugün ben de bizarım, neredeyse topyekun hepimiz bizarız. Mevlana gibi yüce gönüllü değerlerimizi yanlış anlamaktan değil, hiç anlamamaktan bizarız. Neden mi? Hangi birini diyeyim, hangisine yanayım.

 

Kavgaya, ayrışmaya ne çok meyyaliz. Ülkemiz medyasında bir haftada yazılanlara bakan bir yabancı bu ülkede kıyametin kopmak üzere olduğunu düşünür. Kılıçlar çekilmiş, taraflar birbirine en ölümcül darbeyi indirmenin gerilimini yaşamaktadır sanki. Her kavga daha çok ayrışma demek oluyor. Takip ederken bile huzurumuz kalmıyor, bizar oluyoruz.

 

Hilal Kaplan’ın Yenişafak’ta, 28.11.13 günü çıkan

Dershaneden Daha Önemli Olan… başlıklı yazısından bir örnek:

“Mevcut durumda, bir yanda, şimdiye kadar başardıklarıyla maddî olduğu kadar manevî kıymetini de kanıtlamış dershaneleri sözde Albert Einstein veya Michael Jackson'ın ağzından aşağılayan kendini bilmezler var, Diğer yanda, öfkesini kendine rehber edinmiş, geçmişi bir kalemde silmiş, Sözcü ağzıyla konuşmaktan imtina etmeden Başbakan Erdoğan'a ve hükümete hakaretler yağdıran kendini bilmezler var.

Sanki birileri hususî bu günleri bekliyormuş gibi...

Ancak dershane tartışmasının gündeme getiriliş biçimi ve zamanlaması bu etkiyi yaratmaya daha matuftu ve nitekim öyle de oldu.

Neticede, dışarıdan soğuk kanlı analizler yazanların gördüğü tablo 'dindarların kavga ettiği'dir. Ancak ben o kadar soğukkanlı bakamıyorum çünkü kendimi de o yangının içerisinde hissediyorum.”

Bundan on yıl sonra bakıldığında, dershane tartışmasının 'dershane' kısmının değil de, dindar hassasiyeti olan insanların ihtilafa düştüklerinde birbirlerine nasıl muamele ettiklerinin ve ülke geleceğini nasıl etkilediklerinin hatırlanacağına eminim.”

Hülasa ben, gönül diliyle konuşmaktan, birlikten kardeşlikten söz edip bir süre sonra bunları hiç konuşmamış gibi birbirine hasım gruplar haline geliverişimizden bizarım.

 

Birbirimize düştüğümüz her kavgada yıllarca apaçık düşman bildiğimiz şeytanların, saflarımıza katılarak mücadelemize destek vermelerindeki gerçek nedenin birbirimizi daha çok kırmak olduğunu anlamadığımıza veya anlamıyor göründüğümüze bizarım.

 

Bizarım; çünkü kavgamızın nedeninin sorunun özündeki çarpıklıkları iyileştirmekle bir ilgisi yok. Topyekun milletin kazanacağı bir güç birliği yok; tevhit yok, tefrika çok.

Bizarım; çünkü bir kalemde öyle hızlı savruluyoruz ki sağdan sola, soldan sağa; itidal tepetaklak oluyor; ardından söylenmedik söz, yapılmadık hakaret kalmıyor.

M. Ş Eygi, Milli Gazete’de 30.11.13 günü yayımlanan ‘Dershaneler Bahane Kavga Şahane’ Başlıklı yazısında bu kavganın kesinlikle dershane kavgası olmadığını, işin içinde başka şeylerin olduğunu söylüyor liste halinde sıraladığı işin içindekiler insanın kanını donduruyor.

 

Hilal Kaplan’ın duasıyla bitiriyorum.

 

“Mü'minler ancak kardeştir' ayeti kerimesinin hakkını vermeye çalışanlardan Allah razı olsun.”

Selamların en güzeliyle…             

Hacı Halim Kartal                03 Aralık 2013

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.