BİST
ALTIN
DOLAR
STERLİN
EURO

 

        Üzerinde bir günde dört mevsimin yaşandığı güzel bir ülkede yaşıyor olmamızın bana göre bu güzelliklerle uyuşmayan en belirgin özelliği havası gibi gündeminin de inanılmaz bir hızla değişmesidir.

Öyle ki sabah tartışılan bir olay veya bir durum, akşam olmadan yeni bir dalga ile değişebiliyor. 17 Aralık’tan bu yana nerdeyse saat başı haber ajanslarıyla veya türlü kanallar kullanılarak dolaşıma sunulan şok haberlerle, nerelerden nasıl elde edildiğini bilmediğimiz kayıtlarla huzurumuz bozuluyor, tadımız tuzumuz kalmıyor.

Her şeyimiz var Allah’a şükür; lakin dirliğimiz yok. Bu dirlik kelimesini eskiden daha sık duyardık. Güzel ilçemizin önceki başkanlarından Muammer Urhan Bey’in dilinden eksik etmediğini bildiğim bir duasını hatırlarım: “Allah geçim dirlik versin!” Bir de Abbas Sayar’ın Yılkı Atı, Can Şenliği gibi romanlarında roman kişilerinden birine söylettiği “Bizimkisi it dirliği” sözü gelir aklıma böyle zamanlarda.     

 

        Varlık içinde yokluk çektiğimizi bildiğimiz gibi yaşadığımız onca sıkıntının nedenini de bilip duruyoruz aslında. İkilik…

        İkilik nerede?

        Nerdeyse her yerde.

Önce kafalarımızın içinde.

        Mesela son günlerin yoğun tartışmaları arasında duyuyoruz ‘darbe girişimi’ olarak adlandırılan en temel ikiliği.

        İkiliğin her türlüsü kötü; en kötüsü de yönetim ikiliği. Çift başlılık…

        Rahmetli anamdan çok duyardım: “Çatal kazık yere geçmez” derdi aile içi bazı kavgalarımızda.

 

        Bir yanda seçimle iktidar olmuş bir siyasi parti var ve halka verdiği sözler doğrultusunda yürütme gücünü anayasanın izin verdiği ölçüde kullanıyor. Başbakanıyla, bakanlarıyla görünen devleti bunlar temsil ediyor. Diğer tarafta bürokratların kontrol ettiği bir devlet daha var ve bunlar, gerçek devleti kendilerinin temsil ettiğini hatta gerçek devletin kendilerinin olduğu ön kabulüyle iş tutuyorlar gibi bir algımız var. Buna göre, görünmeyen hatta derinliği tam olarak ölçülemeyen bir devlet bu. Derinliği bilinmediği için de kimlerle iş tuttuklarını, nasıl çalıştıklarını tam olarak bilemiyoruz. Vatandaşı dinleyenler, dinledikçe aleyhinde delil olabilecek şeyleri biriktirip hin-i hacette bir plana, bir hesaba göre kullananlar bunlar.

Bunlara göre parti devleti değişkendir; seçimden seçime veya darbeden darbeye biri gider biri gelir. Ama gerçek devlet öyle olmaz. Nasıl programlandıysa, tekerlekleri hangi çizgide gitmek üzere yola sokulduysa ne olursa olsun bu yoldan bir milim sapmaması için her şey yapılır. Her yol mubahtır. Masum vatandaş öldürülebilir, zindanlarda çürütülebilir, başbakan bile olsa asılabilir hatta idamda kullanılan iple celladın parası bile öldürülen adamların ailelerinden tahsil edebilir; çünkü millet devlet içindir.

 

 

 

 

 

        Aynı anda bir değil iki devletimiz var anladığımız kadarıyla. Şimdilerde hükümetle kavgalı olup hükümeti bir an önce tasfiye etmek

isteyen bu devletten ‘paralel devlet’ diye söz edilmektedir. Birleri bas bas

bağırarak “Nerede bu paralelciler, kim bunlar? Saçmalamayın!” dese de millete ve milletin seçtiklerine gün yüzü göstermeyen bir oluşumun varlığı kendini daha net gösterir hale geldi. İnkarcıların tavrı, böyle bir devletin olmadığından değil, şimdilik işlerine yarayacak işleri becerdiğinden. Yani önce bunlar bir gitsin,  artık yeter! havaları çalıp söylediklerinin tümü.

 

        Paralelciler var güçleriyle sarı öküzü istiyorlar kanaatimce. Bir süre sonra sırasıyla gözlerine kestirdikleri diğerlerini isteyecekler. Ta ki kendilerine dik başlılık eden kalmayıncaya kadar bu böyle devam edecek.

        Dirliksizliğimizin temel nedeni işte bu baş belası ikilik. Parti devleti- bürokrasi devleti. Hukuk? Hangi hukuk? Nerede? Herkes onu arıyor.

 

Bürokrasi devleti; parti kurmadan, köy köy vatandaştan oy istemeden milleti yönetmenin peşinde. İçlerinde para babaları var, baronlar var, cübbeliler var, var oğlu var. Millete nizamat vermek, neye inanıp neye inanmayacaklarına, ne yiyip ne giyeceklerine karar vermek onların işi. Şiir okuyan adam; gitsin, şiirini seslendirsin. Başkan filan seçilirse sokakları temizlesin, kanalizasyonlarla filan ilgilensin; ama öyle boyundan büyük, aklının ermediği derin işlere filan kalkmasın. Yoksa maazallah, müttefiklerimiz ne der!

 

Secimden seçime bu ikisi arasındaki kavga büyür de büyür.

Bu filmleri biz, vatandaşlar olarak Kemal Sunal filmleri gibi seyrederiz.

Bu ikiliğin bitmesi lazım ama nasıl?

Bilmiyorum.

Tek bildiğim…

Bu ikilik yüzünden dirliğimizin iflah olmaz şekilde bozulduğu dahası  bozulan dirliğimizin bir iç savaşa kadar uzanmasını isteyenlerin Yaşar Süngü’nün yerinde tespitiyle ülkemizi ‘kendi haline bırakılmayacak kadar önemli’ gören ülkelerin bu ikiliği daima sağlam tutma çabaları.

Fransız hükümeti Afrika’nın herhangi bir ülkesine canlarının istediği gibi gidip istediği gibi politika yürütürken bu ülkenin bazı unsurları, yahut paraleli mi demeliyim, işte o, iktidardaki devlete savaş açmıyor. Daha doğrusu bu ülkede iktidarın her işinde onun ayağına pranga vuran ikinci bir devlet yok. Oralarda böyle bir kavga yok. Bizde ise hükümet komşu ülkedeki yangına su göndermeye kalksa kıyamet kopuyor…

Bir ülkede milletinin hizmetinde kaç devlet olur?

İki olursa… İşte o zaman her şey bizdeki gibi olur.

Yani dirliksizlik olur.

Babaannemin şu sözü hep hatırımdadır.

Dirliksizlik ya mala, ya cana…

Allah korusun!

Seçim kolay, iş geçimde ve dirlikte.

Selamların en güzeliyle…

     

        Hacı Halim Kartal                        27.02.14

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.