BİST
ALTIN
DOLAR
STERLİN
EURO

        Rahman olan, Rahim olan, Hadi olan, Bedi olan, Reşid olan, Yüce Allah (c.c.)’ın isimleriyle başlayalım inşallah…

         Yüce Peygamber’in doğum yıldönümünü kutladıklarından dolayı tebrik edilebilir. Çünkü vahyi ilahîden insanlığa sunuluş olan Peygamber nimetinin kadri bilinmiş olur. Dolayısıyla bu niyetle tertib olunan kutlamaları biz müslümanların Amentusu olan ‘Tüm Peygamberlere İman’inancımız gereği bizlerde âminlerle katılmalıyız. Çünkü bütün Nebi ve peygamberlerin hepsi bizim için, seçkin insanlar olup, tabiri caizse Yürüyen “KUR’AN ” olduklarından Yüce Kitabımız Hz. Kur’an bakara suresinin 285. Ayetin kerimesinde şöyle beyan ediyor. ‘…O’nun elçilerinden hiç biri arasında ayrım yapmazlar ve işittik ve itaat ettik. Bize mağfiret ev ey Rabbimiz, zira bütün yolcuların varış yeri sensin!” derler. Bu bakımdan, sevinçlerine ortak olmak isteriz; müslümanlar olarak, bütün ilahî peygamberlerin gerçek ümmetiyizdir. Şunu da ifade edeyim ki; Hz.İsa’nın doğum yıldönümü adına yaptıkları kutlamaların, içki içmekle, kumar oynamakla, çam devirmekle, o geceye mahsus hindi kesmekle, barlarda kadınlı erkekli tepişmek gibi tavırlarla veya onların Jesus bizim günahlarımız için kendini feda etti. Gibi yorumlarla, böyle doğum kutlamalarında yaptıkları azgınlık ve sapıklıklara elbette bir Peygamber (s.a.v.) Ümmeti olarak karşıyız karşı olmalıyız. Çünkü Bir Peygamber (s.a.v.)’in doğum yıldönümü böyle sapıklıklarla kutlanamaz. Dinen kızılması gereken bir konuda kızmayan insan, iman zevkini tadamamıştır diyen İmam Şafiî’nin ikazı gereğince... Neden bakın 250 yıl öncelerde büyük matematikçi ve filozof Bleise Pascal’ın kötülükler içinde intiharın eşiğine gelmişken; ‘vahy’ kaynaklı bir dine yönelmek suretiyle kurtuluşa erişip, ‘Bana filozofların değil, Peygamberlerin haber verdiği Tanrı’yı öğretin.’Manalı değimli dostlar! Müslümanım diyen okkalı insanların, ilim ve tekniğini bırakıp, yabancıların kötü örf ve adetlerini, yaşayışını, kültürünü, giyim şekillerini almak medeniyyet olmaz haaaa. Bu olsa olsa, kedi öz benliğini inkâr etmek ve basitleşmek olur. Yoksa çam ağaçlarına ve dini bir vecibe olan Kurban Bayramında müslümanların kestikleri kurbanlara hayvan kıyımı diyen hayvan halkası savunucuları hindi sürülerine savaş açanlara hiç gık çıkarmayarak zafer kazanmak mı medeniyettir? İçki şişelerini boşaltmak, evde eşleri çocuklar babalarını beklerken onların kumar masalarında küflenmeleri, sabahlara kadar kadın-erkek tepişmek mi medeniyettir? Vatikanı bile geride bırakan bir işgüzarlıkla, evleri çam fideleri ile süslemek, vitrinleri, heybeli, bastonlu noel babalarıyla donatmak mı medeniyettir?

         SORMAZLAR MI İNSANA!

         Hani, tekniğin kapısını aralayan ilminiz?

         Nerede, isminizi koyduğunuz keşfiniz?

Başörtüsüne takılan uçaklarınız, füzeleriniz,

         Hani nerede; patent hakkı size ait olan buluşunuz?

 Yoksa basit medeniyetçilik oyunlarıyla madenilik olamaz. Dünya fitnesi olan evlatların saçları-sakalları, giyimleri kuşamlarıyla, caddelerde sokaklarda nara atarak veya arabalarının popmudur - topmudur neidüğü belli olmayan müzikleriyle başkalarını rahatsız etmekle medeniyet olmaz Haaaa. Bakınız Yüce Allah (c.c.)’ımız Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır. “Mü’minleri bırakıp da kâfirlerin dostluğuyla onur duyanlar, şeref ve itibarı onların yanında mı arıyorlar? İyi bilin ki şeref ve itibar bütünüyle Allah’a aittir.”  (İSLAMOĞLU Mustafa Hayat Kitabı Gerekçeli Meal Tefsir Düşün Yayınları İstanbul, 2008 Nisa Suresi 4/139 s.180 )  Şu bir hakikattir ki mü’min ile kâfir arasında yardımlaşma bakımından hiçbir bağ yoktur. Yalnız kâfir ve fasıklarla, işbirliği yapmak caizdir. Çünkü Resulüllah (s.a.v.) şöyle buyuruyor. “Bir kavme karşı yüzümüz gülse de kalblerimiz onlara lanet eder.” Bazı âlimlere göre kâfir ve müşriklerle idare-i maslahat yapmak, müslümanlara zarar vermemek ve İslam’a aykırı olmamak şartıyla caizdir. Bu dostluk adam öldürme, hırsızlık yapma ve yalan şahitliğe sebeb olursa, elbette caiz değildir. Bir müslümanın yahudi veya Hıristiyan gayrı müslim bir komşusu olabilir. Komşuluk münasebetleri elbette olacaktır. Amma Müslüman Müslüman kalmalı, gayrı müslim de gayrı müslim kalmalıdır. Müslüman, Cenab-ı Hakk’ın; “Sizin dininiz size, benim dinim bana.” (İSLAMOĞLU Mustafa Hayat Kitabı Gerekçeli Meal Tefsir Düşün Yayınları İstanbul, 2008 Kafirun Suresi 109/6 s.1315)                   Buyurduğu gibi, demelidir. Bu ayetlerin yanı sıra Hz. Peygamber (s.a.v.) de Müslümanları, itikadı ve ahlâkî alanda olduğu gibi kılık ve kıyafet, sakal ve bıyıkları konusunda gayri müslimlere benzememeye davet ve teşvik buyurmuşlardır. (TALU Mehmet Dinî Meselelerimiz, 361–363) Bu kötülükler doğrultusunda yılbaşını kutlamak, imanımızı yaralamaktır. Bir Müslüman, iman esaslarında yeri olmayan bir inancı benimserse, kendi inançlarını zayıflatmaya ve unutmaya başlar. Nitekim bugün, kendi yılbaşını bilmeyen, fakat Hıristiyanların yılbaşısına aylarca önceden hazırlanan bir nesil türemiştir. Onlara acımak lazım çünkü günde yarım saatini namaz ve niyaza ayıramayanlar, günler önce tuttuğu bir takımın maçına katılmak üzere bilet ayırdığı veya saatlerce eğlence yerinde nefes tüketmekte, sabahlara kadar yılbaşı kutlama zavallılığına düşmektedirler. Müslüman, içki, kumar, dans gibi Allah (c.c.)’ın yasak ettiği işleri yaparsa, kulluk şuurundan ve ibadetlerden uzaklaşır. İnsan, hayatındaki olumlu ve olumsuz davranışları değerlendirmeden geleceğin planını yapamaz ve yapmasıda mümkün değildir. Bunun için bir yıllık zaman insan ve toplum hayatı açısından son derece önemlidir. Bu süre içinde şahıs aile, millet ve insanlık için neler yaptığını gereken ibadet, itaat vs. iyilikler gerçekleştirdiğini kontrol etmeli. Çünkü geçmişin muhasebesini yapmadan geleceğin hareket tarzını belirlemek doğru olmaz. Öyleyse yeni bir yılı idrak etmenin sevinç ve heyecanı da makul ölçüler içinde idrak edilmelidir. Bir Peygamberin doğum günü bile olmadığı halde kabul ederek kötülüklerle kutlanamaz. Ya Dualarla âminlerle kutlanmadır. “Noel Baba” efsanesi ise; haksız bir güç, iyiliksever ve hoşgörü ile çocukların hatta yetişkinlerin dikkatleri ve inançları boş bir zemine çekilmektedir. Bu da örf ve adetlerimizi bir yana, millî birlik, beraberlik ve ülke menfaatine ters düşmektedir. Çünkü kaynağında hiçbir ilmî veri ve belge yoktur. O yapıyor, ben de yaparım, o halde insan hayatında yıl ay, hafta, gün, gece, saat, dakika, hatta saniyenin dahi önemli olduğunu açıklamak zorundayız. Çünkü insanın dünya ve ahiret kazancı da buna bağlıdır. Hz. Peygamber (s.a.v.) “Hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya yarın ölecekmiş gibi ahirete çalışın” buyurmaktadır. Bu dönüm noktası içinde insan günlük, haftalık, aylık ve yıllık olarak geride bıraktığı mesaisini değerlendirerek kendi kendini sorgulamalıdır. Yüce Allah, insanın geçmişini yoklama ve geleceğini düzenleme açısından dikkatini çekmek üzere şu ayet meallerine göz atalım. “İnsanlar yalnızca “ İman ettik” demekle, sınanıp denenmeden bırakılacaklarını mı sanıyorlar.” (İSLAMOĞLU Mustafa Hayat Kitabı Gerekçeli Meal Tefsir Düşün Yayınları İstanbul, 2008 Ankebut Suresi 29/2 s.776) Burada kimseyi kırmak rencide etmek gayem değil çünkü “Herkesin kazanacağı yalnız kendisine aittir. Amma bir inceliğide söylemem gerekir ki o da şu dur: Yüce dinimiz insanların sorumluluğunu denizin ortasındaki geminin içinde bulunan yolcuların birbirine karşı olan sorumlulukları kadar önemli kabul etmiştir. Şayet yolculardan biri veya birkaçı canım istiyor ya da su ihtiyacım var diye gemiyi delme teşebbüsünü kendisine verilmiş bir hak olarak iddia eder, diğerleri de buna kayıtsız ve ilgisiz kalırlarsa, hem geminin, hem de içindekilerin huzur ve emniyetinden bahsedilemez. Dolayısıyla zaman yüksek ve şarıl şarıl akan şelalelerdeki su gibidir. Onu durdurmak ya da geri çevirmek mümkün değildir. “Zararın neresinden dönülürse kârdır.” Sözü doğrultusunda fert ve toplum olarak; karşılıklı anlayış, inanç ve vicdan hürriyetine saygı, diğer insan haklarına riayet, adalet, çalışma, meşru servet, sosyal barış ve huzur iklimine kavuştuğumuz gün kâr ve kazanç anını yakalamış sayılırız. (Diyanet Aylık Dergisi Sayı:98)  2013’de yaptıklarımız iyilikler ve kötülükleri, tanıyıp kaybettiğimiz yakınlarımızı - dostlarımızı ve 2014’e daha iyi ve güzellikler içinde girmemiz için başta gerçek dostlarımız olan Yüce Yaratıcımızı, Peygamberimizi, Kur’anımızı küstürmeyelim. Bu duygu ve düşünceler içerisinde idrak edeceğimiz 2014 yılının memleketimize, milletimize, ordumuza, yurdumuza, bayrağımıza, nefsimize - neslimize, siz okuyan dostlarıma hayırlar getirmesini Yüce Rabbimden niyaz ederim.

SECCADENİZİ KÜSTÜRMEYİN!

 

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.