BİST
ALTIN
DOLAR
STERLİN
EURO

Bazı ülkelerdeki seçimlerden haberimiz bile olmuyor çok zaman; lakin üzerinde yaşadığımız yer kürede ülkemizdeki seçimlerden haberi olmayan yoktur her halde. Seçimlere öyle bir kilitlendik ki aylardır sokaklarımızda, iş yerlerimizde, memleket sathında geceli gündüzlü seçim ekip seçim biçer olduk. Yöneticilerini seçimle iş başına getiren hiçbir ülkede bizdeki ölçüde bir gürültüye rastlamak mümkün mü?

 

Bu soruma cevap yıldırım hızıyla geldi neredeyse. Demek ki mümkünmüş; çünkü bu cümleyi kurduğum anda kapatmayı unuttuğum televizyon ekranında beliren şiddet görüntüleri, Meksika’daki seçimlerle ilgiliydi ve haberin özü seçimlere var olmakla yok olmak kadar hayati anlamlar yükleyen ülkeler bakımından hiç de yalnız olmadığımızın ispatı gibiydi. Sanki seçimlere değil de savaşa hazırlanıyoruz sanki.

 

        Seçim sandığı milletin önüne konulunca seçme hakkı kazanmış herkesin; kafasına yatan bir partiye hiçbir baskı altında olmadan, fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür bir seçmen olarak oyunu kullanacağını sanırız. Bu durumu memleketin bir kısmında olabilir görürken bir kısmı için aynı şeyi söylemenin o kadar kolay olmadığını düşünebiliyoruz. Biz söylemiyoruz. Bölgeden gelen haberler, seçim bölgesindeki adayların izlenimleri, öldürülen bir muhtar, tehdit edilen insanlar durumun vahametini ifade etmeye yetip artıyor.

 

        Evlerin kapılarına iliştirilen notlarla o hanedeki seçmenlerin oylarını kullanacağı partinin adı belirtilerek diğer partilere mensup olanların bu haneyi asla rahatsız etmemeleri uyarısı yapıldığı haberleri bir süredir yazılı ve görsel olarak dolaşımda.

 

        Düşünebiliyor musunuz... Oy kullanacağı partinin birileri tarafından belirlendiği böyle bir yerleşim bölgesinde yaşayan insanlar için seçimin bir anlamı olabilir mi? Olsa ne olur, olmasa ne olur? Bundan daha büyük bir zulüm olabilir mi? Böyle bir yerde insanlar düşüncelerini açıklayabilirler mi? Can korkusuyla istemediği kişileri seçmeye baştan mahkum edilen insanlar için meydanlardan ayyuka yükselen insan hakları, demokrasi, halkların kardeşliği, insanca bir yaşam gibi lafların küfürden ne farkı var?   

 

        Sonucu karanlık mahfillerde önceden belirlenmiş, hesabı kitabı yapılmış bir seçim için haftalarca aylarca sürdürülen kampanyalara ne gerek var? Şehir meydanlarında binlerce insanı toplayarak propaganda yapmanın ne alemi var? Kullanamayacağı kanaati için bir de üzerine mitinglerin klişe cümlelerini sağanak sağanak yağdırmanı neresi demokrasi, neresi şeçim?

 

        İşte böyle giriyoruz seçimlere. İktidara göre muhalefetin kazanması demek ülkenin ayağına kurşun sıkmak demek; on üç yılda elde edilen cümle kazanımların yok olması demek; koalisyonlar demek, eski Türkiye’ye dönmek demek; yıllar sonra kurtuluşa yaklaşmışken bizi dışa bağımlılıktan kurtaracak yerli ve milli olan her şeyimizi kaybetmek demek; iç ve dış düşmanlarımızı sevindirmek demek; uyanan devi dizlerinin üstüne çöktürmek demek, bu ülkenin yükselmesine umut bağlamış milyonların seslerinin kısılması demek... Muhalefetimize göre iktidardaki partinin bir kere daha kazanmazı demek daha fazla fakirlik demek, ülke kaynaklarının yağmalanması demek, bugünleri mumla arayacağız demek, medyayı susturmak demek, diktatörlük demek, zulüm demek, ihanet demek, daha kötüsü de bölünmek demek...

 

        Birçok ülkede toplumsal hayatın rutini görülüp oldukça sıradan, son derece normal bir hadise olan bir seçime bu kadar abartılı anlamlar yüklenince sandığa giden seçmenin muhakemesi, vicdanı,aklı selimi kararında etkili olabilecek mi? Yoksa oyunu kullanırken tüm kutsallarına, tanrısına küfredilmiş insanların gerim gerim gerilmiş ruh hali içinde bir çeşit intikam duygularıyla mı hareket edecek? Bu duygularla gidilen sandıklardan hakikat çıkabilir mi? Yahut Ziya Paşanın söylediği gibi belirtirsek “Böyle gecenin hayır umulur mu seherinde?”

 

        Normalleşmek lazım; ama nasıl? Siyasilerimizin kullandığı yüksek gerilim dilinin değişmesi lazım; ama nasıl?

 

Herkesin seçimlerden sonra da aynı sokakta, aynı mahallede, aynı memlekette yaşamaya devam edeceğini; düğününde, bayramında; iyi günde kötü günde birlikte olacağını, ölenlerimizin tabutlarına birlikte omuz vereceğimizi, birbirimizi teselli edeceğimizi, her şeye rağmen birbirimize ihtiyacımız olacağını, birlikte yaşama kültürünün en güzel örneklerine sahip olduğumuzu, rüzgarına kendimizi fazla kaptırırsak bizi birbirimizin hasımı haline getirmeye çalışan politik dille hareket edersek temelli zararla oturanlardan olacağımızı ihtiyat payı kabilinden bile olsa gözden ırak tutmamamız gerektiğini düşünüyorum.

 

‘Gücüme gidiyor böyle yaşamak’ deniyor ya bir şarkıda, aynen öyle. Bir seçime, sandığa böyle bir psikoloji ile gitmek benim de gücüme gidiyor. 

 

Hayırlısını dileyelim...

 

Hayırlısı olsun.

 

Selamların en güzeliyle...

 

H. Halim Kartal        

                                                04 Haziran 15 

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.