BİST
ALTIN
DOLAR
STERLİN
EURO

Ferdi Tayfur, bir dönem zevkle dinlediğimiz “Merak Etme Sen” adlı şarkısında ilan-ı aşk etmeye korktuğu sevdiğinin dürüst davranması halinde bu aşk uğrunda toprak ve taş olmak dahil her türlü ıstıraba katlanabileceğini, isterse yoldaş, isterse ‘gardaş’ olarak bağrına taş basarak yaşayabileceğini, bunun için bakışlarının kendisine biraz cesaret vermesinin yeterli olabileceğini acı acı haykırır. Ne zaman dinlesem bu aşkın büyüklüğünü düşünür, duygulanırım.

 

Şarkılarda dile gelen aşklara ve aşkları için akıl almaz çilelere katlanan aşıklara can kurban. Benim bu şarkıdan hareketle dile getirmek istediğim husus bakışın ve duruşun önemi. Öyle ki en önemli mesajlar bu yolla veriliyor.

 

Buradan sözü memleket ve millet meselesine getirmek istiyorum. Bir süredir memleketimizin kimi il ve ilçeleri neredeyse işgal altında. Buralarda yollar kesiliyor, güvenlik kuvvetlerimize ardı arkası kesilmez saldırılar oluyor; kamu araçları kullanılarak tuzaklar kuruluyor, bombalar patlatılıyor, her gün al bayraklara sarılı tabutlar taşınıyor cami avlularından şehitliklere. Bunlardan daha vahim olanı şu: İçimizden söz ve eylemleriyle gündemi değerlendiren birçoğu entelektüel olarak isim yapmış koca adamlardan bazıları var ki, bunların medyayı kullanış biçimlerine bakıyorum da bakışları ve duruşları maalesef düşmana cesaret verir gibi. Terörü meşru gösterme çabaları insanın kanını dondurur cinsten.  

 

Yazık ki böyle durumlarla yeni karşılaşmıyoruz. Mütareke yıllarında da işgalcilerimizle flört eden aydınlarımız olmuştu, onlara cesaret ve moral veren basın için mütareke basını denmişti. Bakışları ve duruşlarıyla düşmanlarımıza cesaret verenlerimiz olmuştu. Yıllar, yıllar sonra bugün; terörü ve terörizmi destekleyen, ‘kandil’ine kimin gaz verdiği, iplerinin kimlerin ellerinde olduğu  belli olmayan bir örgütün asker, polis, bebek, kadın, doktor, eczacı, imam, öğretmen ayrımı yapmadan gördüğü her canlıya ateş eden, her yeri yakıp yıkan katillerine ‘özgürlük savaşçıları’ diye güzellemeler düzen yazar çizer takımından bugünlerde de söz eder olduk. Bakışlarıyla, duruşlarıyla bunlara cesaret verenlerimiz olmasa bu kadar çullanabilirler miydi üzerimize?

 

Birlikte yaşarken birbirimizi etkiliyoruz. Bakışımız, duruşumuzla birine cesaret de verebiliyoruz korku da. Demek ki bakışımız ve duruşumuz büyük öneme sahip. Birimizin başına gelen felakette veya duyabileceğimiz emniyette payımız olduğu muhakkak. Bir kimse elimizden ve dilimizden ya selamette oluyor ya şeamette. Selamette oluyorsa bu hayra alamet sevgili peygamberimizin kavlince. Güzel olan duruş bu. Ne mutlu varlığı, bakışı ve duruşuyla başkalarına güven verenlere!

 

Bizim de bir bakışımız ve duruşumuz var mı veya hiç önemsediğimiz oldu mu bir bakışımız bir duruşumuzun olması gerektiğini? Bakışımız ve duruşumuz bize umut bağlayanlar için bir anlamı var mı? Bundan kimler ne şekilde etkilenir? Ya bir hayırsıza, bir zalime cesaret veriyorsa bakışımız, duruşumuz? Bu nasıl bir bakış, nasıl bir duruş ki içinde bir kötülük besleyen kötülüğün zirvesine çıkmak için gerekli cesareti bu kahrolası tavırlarımızdan alıyorsa?...    

 

Tam da bunu söylemeye çalışıyorum işte. “Bana benden olur her ne olursa” diyen ataların dediğini. Mehmet Çınarlı’nın “Onlar” şiirinde veciz biçimde dile getirdiği azgınların azgınlıklarının kaynağını:

 

Bizsiz ayakta durmaya yetmezdi güçleri,

Her gün bizimle güçlenerek yettiler bize!”

 

Komplo teorilere gerek yoktu aslında; aynaya dikkatlice bakınca görebiliyorduk. Sorunun kaynağı dün olduğu gibi bugün de içimizde yani bakışımızda ve duruşumuzdaydı; çünkü şimdi şekvacı olduklarımız ihtiyaç duydukları her şeyi ve en önemlisi cesareti nereden alıyorlardı? Görünen düşmanlarımızın verdikleri sınırsız, limitsiz şeyler değildi. Onlara en değerli şeyi bizden başkası veremezdi; nitekim verdikçe verdik, vermeye de devam ediyoruz. Neler mi verdik? Neler vermedik ki... İmkanlarımızı, evlatlarımızı, sonra bize güç yetirebilmek için gerekli olan cesareti...

 

 ‘Yerden göğe hakkınız var, sakın ola silahı bırakmayın, devlet sizi kandırıyor, savaşınız sizi kahramanlaştırıyor!’ diye akıl, cesaret ve moral verenler İngiliz generalleri miydi? Yazık ki bunlar bildiğimiz gavurlar değildi, aksine içimizde olup da müstemleke valisi gibi hareket edebilme cesaretine sahip olanlar ve onları alkışlayanlarımızdı. Parçalı bulutlu halimiz vampirler için iştah kabartan bir destekti. Yaşadığımız, yüzyıllar içinde defalarca yaşananların bir tekrarıydı esasen. M. Akif merhum gerçeği söylüyordu:  

 

“Tarih tekerrürden ibarettir diyorlar

Hiç ibret alınsaydı tekerrür mü ederdi?”

 

‘Aferin!’ dedik, ‘iş var bu çocukta’ dedik, sırtını sıvazladık, alkışladık.

 

Yani kötü de kötülük de içimizdeydi.

 

Bakışımız ve duruşumuzla onlara bu imkanları ve en önemlisi cesareti verenler bizden, içimizden birileriydi; lakin eskiyip pörsümez bir gerçek vardı her daim kurtuluş müjdesi olan:

 

Dert bizde ise çare de içimizdeydi. İman en büyük imkandı çünkü.

 

Tabi ki akledebilir, ibret alabilirsek.

 

Selamların en güzeliyle...              03. Eylül 15

 

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.