BİST
ALTIN
DOLAR
STERLİN
EURO

Ay-yıldızlı bayrağımızın bu surların tepesine kısa bir ayrılıktan sonra tekrar dikildiği gün orada Ulubatlı Hasan ruhlu Mehmetçiğin tek başı okuduğu İstiklal Marşı’mızı dinlerken bu kadar duygulandığınız oldu mu hiç? Elbette tüylerimiz ürpererek dinlediğimiz çok olmuştur; lakin ben yıllarca görevim icabı bulunduğum sınıflarda, salonlarda milli marşımızı okurken veya dinlerken böylesini tatmadığımı söyleyebilirim.

Kabe’ye siyah ne kadar yakışıyorsa yurdumuzun her bir köşesine özellikle de bu surların tepesine de bayrağımızın o kadar yakıştığını düşünürüm.

 

Ya bu nazlı varlık için söylenenler...

 

“Başka söz söylemem aşktan yana ben” diyen aşık gibi bu yazımda sadece şairlerimizin bayrağımız için söylediklerine yer vermekle yetineceğim.

 

Mehmet Akif Ersoy’un bu nazlı varlık için oksan beş yıl önce söyledikleri de bütün zamanlarda dile getirilenlerden farklı bir yerde durmaz mı? Mehmetçiğin Diyarbakır surlarının burçlarında okurken oralardan yükselip tüm vatan sathında yankılanan İstiklal Marşı’mızın sözleri gibi milleti ruh köklerinden kavrayıp sarmalayanı var mı?

 

“Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilal! 
Kahraman ırkıma bir gül... ne bu şiddet, bu celâl? 
Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal. 
Hakkıdır, Hakk'a tapan milletimin istiklal. 

                                                           

Sur’daki bayrakla altındaki Mehmetçiği bir arada gördüğüm andan beri bayrağımızın alı daha bir al, beyazı daha bir beyaz sanki. Bunu bir de rahmetli Arif Nihat Asya’nın gönül gözüyle söyledikleriyle düşünelim derim.  

 

“Ey mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü, 
Kız kardeşimin gelinliği, şehidimin son örtüsü, 
Işık ışık, dalga dalga bayrağım! 
Senin destanını okudum,

Senin destanını yazacağım. 

Sana benim gözümle bakmayanın 
Mezarını kazacağım. 
Seni selâmlamadan uçan kuşun 
Yuvasını bozacağım. 

Dalgalandığın yerde ne korku, ne keder... 
Gölgende bana da, bana da yer ver. 
Sabah olmasın, günler doğmasın ne çıkar: 
Yurda ay yıldızının ışığı yeter. 

Savaş bizi karlı dağlara götürdüğü gün 
Kızıllığında ısındık; 
Dağlardan çöllere düştüğümüz gün 
Gölgene sığındık. 

Ey şimdi süzgün, rüzgârlarda dalgalı; 
Barışın güvercini, savaşın kartalı 
Yüksek yerlerde açan çiçeğim. 
Senin altında doğdum. 
Senin dibinde öleceğim. 

Tarihim, şerefim, şiirim, her şeyim: 
Yer yüzünde yer beğen! 
Nereye dikilmek istersen, 
Söyle, seni oraya dikeyim!”

 

Bu konuda aşkını, sevdasını dile getiren o kadar çok ki... Kusura bakılmasın, güzel çok; lakin güzeller içinde ben bunları seçtim.

 

Bitirirken dilek ve temenniler niyetine son sözü Orhan Seyfi Orhon’a bırakıyorum:

 

“Ey güzel sancağım, solmasın yüzün,
Biz henüz yaşarken ye’se bürünme!
Hicrana takati yok gönlümüzün,
Bu matem yüzüyle bize görünme!”

 

“Bir hilal uğruna ya Rab ne güneşler batıyor!”

 

Selamların en güzeliyle...

 

H. Halim Kartal                   

                                                15 Mart 16
 

        

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.