BİST
ALTIN
DOLAR
STERLİN
EURO

Hz. Nuh altıyüz sene uğraşır fakat kavmini putperestlikten vazgeçiremez. İnanmayanları cezalandırması için Allah (c.c)a dua eder, duası kabul olur. “Gözetimimiz altında gemiyi yap” emri gelince (rivayete göre) Hz. Nuh tahtayı nereden bulacağını sorar. Ona ağaç dikmesi emredilir.

Hz. Nuh “Hint meşesi” denilen ağaçları diker. Kırk yıl sonra bu ağaçları keserek Cebrail (a.s)in nezaretinde gemiyi yapar. (İslam Ansiklopedisi Cilt:41, Sayfa:321)

Hz. Nuh’un gemisi üzerinden konunun toprağa ve ağaca yöneleceğini tahmin etmişsinizdir.

 

Ağaç deyip de geçmeyelim.

 

Ağaç Hz. Nuh’un elinde gemi olmuş, inananları tufandan muhafaza etmiş.

               Fatih’in İstanbul’u fethinde kızak yapılarak gemiler “Haliç’e kaydırılmış.

Ebediyet yolcularına “taput” olur, “sal” olur, “teneşir” olur (eskilerde kalsa da), doğan bebeklerimize “beşik” olur.

Ağaç insan için zararlı olan “karbondioksit”i (egzoz gazı, yakılan yakıtın dumanı tozları) emer. Bunların yerine bize tertemiz “oksijen”i hediye eder.

İnsanlar, kuşlar, karıncalar, böcekler, arılar, kelebekler vs. birçok canlı ağaçtan rızıklanır. Kur’an’da “Göklerde ve yerde olanlar; güneş, ay, yıldızlar, ağaçlar, hayvanlar ve insanların birçoğu Allah’a (c.c) secde ederler” buyrulur.(Hac suresi Ayet:18)

 

Arzın ziyneti, bereketi olan toprağa basalım, ağaca dokunalım.

 

Biz dağlarda büyüdük, toprağa, ormana alışığız. Gün oldu tek başımıza ıssız yamaçlarda davar otlattık. Gün oldu sarp tepelerde düştük yaralandık, yaban hayvanlarından korktuk. Ormanlardan ot, odun, yaprak topladık. Şimdi de fırsat buldukça dağlara yol uğratırım. Ormanları seyrederim. Biz akıllılar doğru dürüst geçinmeyi beceremezken ağaçların kardeş gibi bir arada olduklarına imrenirim. Metrelerce uzamış dalları, ötekinin gövdesine dayanmış ağaçlara da “Maşallah” demeyi ihmal etmem.

Yıllar, belki asırlar görmüş, dalları kırılmış, gövdesi çürümeye başlamış ihtiyar ağaçlara da bakarken hüzünlenir ve kendimi muhakeme ederim. Yaşım kaç. Yıllarım nasıl geçti. Akıbetim nasıl olacak merak ederim. Hatalarımı, yanlışlarımı itiraf eder pişmanlık duyarım. Kendime, aileme, dinime, ülkeme acaba nasılım diye sorarım. Pek muvaffak olamasam da tez elden eksiklikleri telafiye koyulmak isterim. Şunu da ilave edeyi; pikniğe gidip gölgesinde mangal keyfi yapıp da çer, çöp, pet, poşet gibi atıkları ağaç altında bırakan görgüsüzleri de kınadığımı söylemeliyim.

 

Bütün ağaçlar güzeldir.

 

Cinsleri, boyu, meyveleri farklı olsa da hepsinin yaprakları pırıl pırıl yeşil mi yeşil. Fakat meyve verenleri daha da güzeldir. Şimdi fidan dikme mevsimindeyiz.

Fidanla uğraşanlar genelde orta yaşlılar. Gençler şimdi topraktan kaçıyor. Neredeyse toprağı mezarda görecek halde olanlar var.

Sakın ola ki toprağı hayatımızdan çıkarmayalım. Herkesin fidan dikecek kadar toprağı ve toprağında dikili bir fidanı olsun. Üç dört yıl sonra ağaç çiçeğe duracak ve meyve verdiği görülecektir.

“Artık benim de dikili bir ağacım var” demenin huzurunu tadın.

Bir hatıra bıraktığınızı, bir “sadakayı cariyeniz” olduğunu düşünün. Allah’ı (c.c) tespih eden ve -insan dahil- bütün canlıların rızıklandığı bir eser bırakmanın haklı gururunu yaşayın.

Peygamberimiz (S.A.V) “Ziraat ve meyvecilikle uğraşan kimsenin mahsül ve meyvesinden (insan olsun, kuş olsun) her kim ne yerse sahibine mükâfatı (sevabı) vardır” Buyurur. (İHYA Cilt:3, Sayfa:32)

Burada “dikili bir ağacımız olsun” derken ağacın dışında insanları da kapsadığını belirtelim.

 

Tabi fidan dikmekle iş bitmiyor.

 

Onun bakımı yapılacak, korunaklı olacak, budanacak, sulanacak, zararlılarla mücadele edilecek.

Bu kadar faydasına rağmen ağaca düşmanlık yapanlar da var.

Meyvesiz ağaçların rahatsız edilme gibi bir dertleri olmaz. Fakat meyvesi olup da saldırıya uğramayan ağaç yok gibidir.

Atalarımız “Meyveli ağaç taşlanır” demişler. Ağacı taşlamanın da bir adabı olur. Ağacın dalını kırarak, sopalayarak meyvesini indirmek hasımlık değil mi?

Topraktan yüz çevirmeyelim. Ne yazık ki bahçesi olan evler terk ediliyor.

Ağaçlar kesiliyor, çiçekler sökülüyor, yerine apartmanlar dikiliyor. Bu yıllarda apartman sevdalısı olduk. Kutu gibi dairelere toplandık. Mekân olarak bir arada gibi olsak da gönüller uzaklaştı. Kimsenin kimseden haberi yok. Kalabalıklar içinde yalnızlaştık.

Apartmanların çoğunun altı dükkân. Kaldırımlar dahil her taraf tıka basa araba dolu. Egzoz gazı, toz, duman, gürültü ve stres, yani huzursuzluk. İyi de biz bu apartman hayatının neresini sevelim?

Toprak bizim can dostumuzdur.

 

Âşık Veysel’in dediği gibi;

 

Dost dost diye nicesine sarıldım

Benim sadık yârim kara topraktır

Beyhude dolandım boşa yoruldum

Benim sadık yârim kara topraktır.

 

Tüm canlılar için temel gıda bitkilerdir. Bitkiler de topraktan olur. Biz topraktan yaratıldık, toprağa döneceğiz, çürüyüp toprak olacağız. İnsana asıl değer katan ruhumuz kendine ait âleme gidecek.

Kur’an’da “Ey insanlar sizi topraktan yarattık. Ölümünüz de sizi oraya (toprağa) döndüreceğiz ve sizi bir kez daha oradan çıkaracağız.” (Taha Suresi Ayet:5) buyrulur.

Eskiden insanlar toprakla daha fazla haşır neşirdi. Geçim topraktandı. Evlerin damı topraktı. Tabanı, harcı, sıvası, badanası topraktı. Su içilen testiler, yiyeceklerin saklandığı küpler, kap kacak, tufran (yayık) hepsi topraktandı. Şimdi betondan dışarı ayak basmak istemiyoruz.

 

Mevlana “tevazuda toprak gibi ol” diye öğüt verir.

 

Toprak öyle alçak gönüllü ki katiyen kibirlenmez, kimseyi reddetmez. Kucağına düşeni bağrına basar. Diken köküne de, selviye de, Ebu Cehil karpuzuna da, balkabağına da analık eder.

Nerede olursanız olun kendinize ait bir toprağınız olsun. Üstünde dikili bir ağacınız olsun. Uğraşıp büyüttüğünüz ağacınız da meyve veren cinsten olsun.

Toprağınız yoksa köylere, bağlara, dağlara yol uğratın. Temiz hava, su, güneş, gölge, gökyüzü, bulutlar, ağaçlar, çimenler ve çiçeklere bakın, içiniz açılsın. Kuşlar, arılar, kelebekler, karıncalar ve onlarca canlıyı seyredin. Kendinizin dışında binlerce canlı âlemin olduğunun farkına varın. Binlerce canlı içinde “akıl” nimetinin sadece insana verildiğini de hatırlayın. Bu nimeti veren yüce Rabbimize sonsuz şükürler edip kulluk rolünün iyi değerlendirilmesine gayret etmeyi de unutmayalım.

 

 

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.