BİST
ALTIN
DOLAR
STERLİN
EURO

Bakıp bakıp üzülüyoruz yanı başımızdaki vahşete. Canlı yayınlarda meskûn mahaller bombalanıyor; binlercesi çocuk, kadın, yaşlı on binlerce insan can veriyor işgal edilmiş yurtlarındaki mülteci kamplarında; biz zalimin insafa gelip durmasını yahut birilerinin bu katliamı durdurmasını bekliyoruz.

        Zalimden merhamet beklemek onun iştahını kabartırmış.

        Bu durumda yaptığımız seçimin karşılığı sadece zalimin iştahını artıran pasif bir eylem olabilir; asla daha fazlası değil!

        O halde yasanın başka türlü işlemediğini zinhar çıkarmayacağız aklımızdan.

        Zalimden merhamet beklemeyeceğiz, elimizden ne geliyorsa sadece onu yapmaya odaklanacağız; çünkü ancak elimizden geleni yaparsak yüzümüz olur o elleri Rabbimize açmaya.

        Aynı şeyleri yaparak farklı sonuçlara ulaşıldığı nerede görülmüştür?

        Günler geceler boyu mazlum coğrafyalardaki kardeşlerimiz için yakılan ağıtları dinlesek, işgal altındaki Filistin’de kapısında Siyonist zalimlerin 7/24 nöbet tuttuğu mahzun Mescid-i Aksa işin yazılmış şiirlerle hüzünlensek, şehirlerin meydanlarında durmaksızın ‘Kahrolsun İsrail, Kahrolsun ABD ve tüm işbirlikçileri!’ sloganları atsak…  Bunların binlercesi yıkılmış binaların enkazları arasında ciğerparelerinin parçalanmış cesetlerini toplamaya çalışan bir annenin yüreğindeki yangını hafifletir mi?

        Bugün müflis tüccarın gibi eski defterleri karıştırdığı gibi ara sıra yaptığım ‘basından seçmeler’ dosyasına bakarken Atasoy Müftüoğlu Ağabey’in on bir yıl önce kaleme aldığı düşüncelerin taptaze durduğunu gördüm. Coğrafyamızın 1. Cihan Savaşı’nda olduğu gibi cayır cayır yandığı bugün sadra şifa olacaksa yapılacak en önemli şeyin üzülüp ağlamak değil, ‘Bir Başkaldırı Dili Oluşturmak’ olduğunu düşündüm.

        Bu nedenle yazarın coğrafyamızın yıllar yılı değişmeyen can yakıcı gündemi çerçevesindeki kıymetli fikirlerini bugün hayırlara vesile olmasını umduğum bir hareket, bir başlama noktasıgibi gördüğüm için dikkatlerinize sunmak istedim. Allah razı olsun.

        BİR BAŞKALDIRI DİLİ OLUŞTURMAK 23/07/2012Atasoy Müftüoğlu

İslam toplumları, hayatın her alanında düşünsel / kültü­rel / siyasal gerilimler ve altüst oluşlarla sürekli olarak sınanı­yor, hesaba çekiliyor. Günümüzde bütün ölçütler, kriterler Batı­nın tekeli altında bulunuyor. Bütün toplumlar Batılı kavramsallaştırmaların ve kurumların hükümranlığı altında yaşıyor. İslami kav­ram ve kurumlar, gündemden / hayattan uzaklaştırıldığı için, hiç kimse İslami bir model önermeye / üretmeye cesaret edemiyor. İslami cemaatler / partiler / hareketler, İslami bir siyasal model üretmeyecekleri yolunda modern-seküler dünyaya güvence vermeyi bir alışkanlık haline getiriyor.

Bugünün dünyasında “demokrasiler” savaş yoluyla, işgal ve istilalar yoluyla, katliamlar yoluyla ihraç ediliyor. Batılı ölçütlere uygun olmayan rejimler, küresel diktatörlük ve küresel faşizm yoluyla ortadan kaldırılıyor. 21 nci yüzyıl toplumlarıyla ilgili, İslam toplumlarıyla ilgili siyasal projeler, siyasal tasarılar, Müslümanlar tarafından gerçekleştirilemiyor. Savaşlarla ilgili olarak, işgal ve istilalarla ilgili olarak hiç bir zaman halkların bilgisine ve onayına başvurulmuyor. “Demokrasi” ideolojik çerçevesi olan bir retorikten ibarettir. Batı’nın kutsallaştırdığı “demokrasiler” bugün her hangi bir endişe duymaksızın ırkçı / faşist partileri seçebiliyor. “Demokrasi” retoriği ile uygulanan politikalar arasında büyük uçurumlar var. Libya’ya yönelik “demokrasi ihracı” bir ülkenin Nato aracılığıyla yok edilmesiyle sonuçlandı. Ganimet paylaşımını güvence altına alan emperyalistler Irak’da olduğu gibi, Libya’yı da katlederek, paramparça ettiler. Modern dünyada demokrasi; alternatif bir temsil biçimi olarak de­ğil, her yer ve zamanda uygulanacak Batılı bir model olarak mili­tarist yöntemlerle dayatılıyor. Çok ilginçtir, katliam, soykırım, işkence, vahşet, barbarlık ve canavarlık “demokrasi”si olan İsrail demokrasisi bile modern-seküler dünya tarafından örnek “demokrasi” olarak pazarlanabiliyor. Örnek gösterilen İsrail “demokrasi”si, Filistinlileri, Filistin’den mahrum eden bir “demokrasi”dir. Emperyalistlerin kendilerini meşrulaştırmak için gerçekleştirdik­leri temelsiz kurguları İslami bir onurla reddedemediğimiz için utanç duymalıyız. Hıristiyan ya da Siyonist fundamentalistler tarafından belirlenen, İslam ve siyaset ilişkisi yaklaşımlarını, uygulamalarını kabul etmek kadar büyük bir düşüş olamaz. Modern-seküler dünya, her konuda, her zaman korkunç ve iğrenç bir ikiyüzlülük içerisindedir. “Beyaz adamın misyonu”, “demokrasi misyonu” klişelerinden daha korkunç bir ırkçılık olamaz. İslam toplumlarında yabancı orduların işgali geçici iken', yabancı fi­kirlerin işgali kalıcı hale gelmiştir. İdeolojik uyuşturuculara maruz kaldığımız için bugün büyük düşünsel parçalanmalar yaşıyo­ruz, ortak dil / dayanışma / bilinç imkânlarını kaybediyoruz. Kendi ülkelerinde “demokratik” olduklarını iddia eden Batılılar, İslam toplumlarına yönelik olarak ırkçı / faşist yaklaşımlar sergiliyor. “Uygarlık/demokrasi ihracı”, “insan hakları” gibi kavramlar günümüzde emperyalist ihtirasları, sömürgeci yayılma ihtirasları­nı maskelemek üzere kullanılıyor. Batı’nın benzersizliği iddia­sının bütünüyle ırkçı bir iddia olduğunu görüyoruz. Batılılar için “uygarlık” iktidar ve güç araçlarına sahip olmak demektir. Bütün faşist ideolojiler Batı uygarlığının icadıdır.”

Batı’yı kendi içinden tanıyan Bilge Kral Aliyaİzzetbegoviç’in her kademedeki eğitim kurumlarımızda bütün ders kitaplarına konulmasını istediğim şu manidar uyarısıyla bitiriyorum:

“Bunu hiç unutma evlat! Batı asla uygar olmamıştır.”

Selamların en güzeliyle…

H. Halim Kartal/ 11 Aralık 2023

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.