BİST
ALTIN
DOLAR
STERLİN
EURO

Her şey bir yanılsamadan ibaret aslında…

        Psikolojiye ait bir kavram olan yanılsama var olan nesneyi ya da canlıyı yanlış, farklı, ya da değişik olarak algılama olarak açıklanıyor.

        Biz öyle sanıyoruz yahut bize öyle geliyor dediğimiz, algılarımızın olguların önüne geçtiği durumlardır bunlar. Ve ne çoktur sanılarımız!

        Rabbimiz kerim kitabımız Kur’an’ın birçok ayetinde her biri bir aldanışa götüren bu insanlık hallerine dair uyarılar vardır.

        “Sizi boş ve anlamsız bir oyun için yarattığımızı ve Bize dönmek zorunda olmadığınızı mı sanıyordunuz?”Mü’minun/ 115

Masalların kapılarını aralayan ilk cümleye bakın: Bir varmış, bir yokmuş... Bu cümle neredeyse binlerce kitabı doldurmaya yetecek anlam yükünü asırlarca tek başına taşımış durmuştur.

Şarkılar, şiirler de öyle değil mi? Bazen bir gerçeğin en etkili ve en güzel biçimde anlatımını onlarda buluruz. ‘Buluruz’ lafın gelişi. Bizim bir şey aradığımız filan yok. Onlar buluyor bizi. Yahut bir şeyi anlamaya en müsait olduğumuz anları kollayıp durdukları içindir böylesi karşılaşmalarımızda ta içimize işleyişleri, bir süreliğine bir yerlerden bir yerlere sürükleyip götürüşleri…

Başladığımız her şeyin hiç bitmeyeceğini sanırız. Okula başlarız, an olur; zil hiç çalmayacakmış gibi gelir. Oysa bir bakmışız; şairin dediği gibi haftalar, aylar hatta yıllar ufalanıp gitmiştir ellerimizde… İlk günleri şafak şafak sayılan askerlik, “Bu aybaşı da nerede kaldı?” yahut “Emekli olduğumu görür müyüm?” düşüncesine kapılarak hiç bitmeyeceğini sandığımız işimiz ne varsa gün gelip bitiyor. “Sayılı gün tez biter” derdi babaannem. Geç anlıyor insan, anladığında da içinde bir hüzün dalgasının dolaşmasına mani olamıyor.

Her şey yalan demiyorum, yanılsama. Berrak sularda seyredilen varlıklar gibi. Mesafe, boyut, hacim algımız gerçek değildir: Bir kol boyu sandığımız mesafe gerçekte boyumuzu kat kat aşar, bilye büyüklüğünde gördüğümüz bir cisim koca bir kütle olabilir. Çok uzakta gördüğümüz yakın, çok yakın gördüğümüz uzaktır.

Asıl şaşkınlığı zaman algımızda yaşarız. Mesela çocukken hiç büyümeyecekmişiz gibi bir hisse kapılırız. Zannederiz ki biz hep öyle kalacağız, büyükler hep güçlü, hep kocaman, hep kendilerine erişilmeyecek mesafede olacaklar, kötü adamlar hiç ölmeyecekler... Her şeyin birdenbire olup bitivermesini isteriz: Dışarıya istediğimiz vakit çıkma özgürlüğümüzü kısıtlayan kışı yaşıyorsak birdenbire baharın gelmesini, yeni bir çift ayakkabı, yeni elbiseler özlemi içindeysek bayramın çabuk gelmesini, okuldaysak ve her gün aynı çehrelerden aynı lafları dinlemekten ve adı arkası kesilmeyen sınavlardan usanmışsak yaz tatilinin gelmesini iple çektiğimiz günler olmuştur. Oysa gereksiz olduğunu bilmeden kaygılanmışızdır. Devran baş döndüren bir hızla dönerken hiç geçmeyecek sandığımız günler bir bir geçip gider, gelmez sandığımız nice şeyler gelir, gitmez sandığımız niceleri geçip gider sonsuza. Şarkılarda söylendiği gibi  ‘bahara ermeden mevsim yaz gelir geçer’ hatta  ‘hiç tükenmeyecek sandığımız aşklar bile gün gelir biter’.

Seçimler konusunda da durum değişmez. Tarihi duyurulduğunda sanki bir asır sonrasından söz edilmiş gibi gelir bazılarımız için. Bir bakmışız aday belirleme hengâmesi başlamış, yeni yeni isimlerle meşgul olmaya başlamışız. Aday adayları açısından partilerin listelerini ilan etmelerine kadar geçen sürenin ne demek olduğunu her halde en iyi onlar kadar bilen yoktur. Sonra bir bakmışız kampanya başlamış, siyasiler kazanacaklarını umut ettikleri yeni yüzlerle meydanlara inmişler, mahalle aralarında bile bangır bangır dolaşan parti araçları, rengârenk bayraklar, broşürler, resimler...  Vatandaş açısından oldukça usanç verici olan bu kampanya dönemi hiç bitmeyecek gibi algılanır. Oysa sona yaklaşılmaktadır. Gün akşamlıdır. Bir bakmışız millet televizyonları başında il il açılan sandıklardan çıkan sonuçları izlemektedir. O gece partiler ve adaylar açısından asra bedel bir süredir; lakin her gecen bir sabahı vardır ve doğacak yeni günle birlikte yeni bir gündem başlarken hiç bitmeyecek sandığımız şeylere bir yenisinin daha eklendiğini görmüş olacak yaşayanlar.

Şarkılardan yola çıkınca başka şarkılarla karşılaşmamak mümkün mü? Muhayyer Kürdi bir şarkının sözleri de bir gün her şeyin hatta hiç tükenmeyecek sanılan aşkların bile biteceğine inananlara bir teselli, bir ümit olmak yerine onca bekleyişten sonra doğan sonucun buruk anlatımı gibidir:

“Adım adım ümit verdiğim yollar,

Gönül isterdi ki böyle bitmesin.

Bu hayal, bu ümit, bu aşk, bu bahar

Gönül isterdi ki böyle bitmesin.

Çözülsün isterdim bütün düğümler,

Seraba dönmesin o mesut günler,

O içli şarkılar, tatlı nağmeler,

Gönül isterdi ki böyle bitmesin.”

Her şeyin bir gün mutlaka biteceğine yani faniliğe inanan, gözünü ‘bizim’ dediği ‘yarın’a çevirenler yani ‘Gün doğmuş, gün batmış ebed bizimdir” diyenler, böyle karamsarlık yüklü şarkılara itibar etmezler elbet. Onları ilgilendiren yarın ne olacağı değil, nefes alıp verdikleri her anı değerli hale getirme çabası içinde olup olmadıkları endişesidir. Yarın ne olacağı yarının sahibinin elindedir. Onların da bir şarkısı var ve Necip Fazıl Kısakürek’e ait bu şarkıda asla ümitsizlik ve karamsarlık yoktur.    

“Kırılır da bir gün tüm dişliler 
Döner şanlı şanlı çarkımız bizim 
Gökten bir el yaşlı gözleri siler 
Şenlenir evimiz barkımız bizim”            

Her şeyin en hayırlısını dileyelim; hayırlısı olsun.

Selamların en güzeliyle…

Hacı Halim Kartal

        04 Eylül 2023

 

               

Her şey bir yanılsamadan ibaret aslında…

        Psikolojiye ait bir kavram olan yanılsama var olan nesneyi ya da canlıyı yanlış, farklı, ya da değişik olarak algılama olarak açıklanıyor.

        Biz öyle sanıyoruz yahut bize öyle geliyor dediğimiz, algılarımızın olguların önüne geçtiği durumlardır bunlar. Ve ne çoktur sanılarımız!

        Rabbimiz kerim kitabımız Kur’an’ın birçok ayetinde her biri bir aldanışa götüren bu insanlık hallerine dair uyarılar vardır.

        “Sizi boş ve anlamsız bir oyun için yarattığımızı ve Bize dönmek zorunda olmadığınızı mı sanıyordunuz?”Mü’minun/ 115

Masalların kapılarını aralayan ilk cümleye bakın: Bir varmış, bir yokmuş... Bu cümle neredeyse binlerce kitabı doldurmaya yetecek anlam yükünü asırlarca tek başına taşımış durmuştur.

Şarkılar, şiirler de öyle değil mi? Bazen bir gerçeğin en etkili ve en güzel biçimde anlatımını onlarda buluruz. ‘Buluruz’ lafın gelişi. Bizim bir şey aradığımız filan yok. Onlar buluyor bizi. Yahut bir şeyi anlamaya en müsait olduğumuz anları kollayıp durdukları içindir böylesi karşılaşmalarımızda ta içimize işleyişleri, bir süreliğine bir yerlerden bir yerlere sürükleyip götürüşleri…

Başladığımız her şeyin hiç bitmeyeceğini sanırız. Okula başlarız, an olur; zil hiç çalmayacakmış gibi gelir. Oysa bir bakmışız; şairin dediği gibi haftalar, aylar hatta yıllar ufalanıp gitmiştir ellerimizde… İlk günleri şafak şafak sayılan askerlik, “Bu aybaşı da nerede kaldı?” yahut “Emekli olduğumu görür müyüm?” düşüncesine kapılarak hiç bitmeyeceğini sandığımız işimiz ne varsa gün gelip bitiyor. “Sayılı gün tez biter” derdi babaannem. Geç anlıyor insan, anladığında da içinde bir hüzün dalgasının dolaşmasına mani olamıyor.

Her şey yalan demiyorum, yanılsama. Berrak sularda seyredilen varlıklar gibi. Mesafe, boyut, hacim algımız gerçek değildir: Bir kol boyu sandığımız mesafe gerçekte boyumuzu kat kat aşar, bilye büyüklüğünde gördüğümüz bir cisim koca bir kütle olabilir. Çok uzakta gördüğümüz yakın, çok yakın gördüğümüz uzaktır.

Asıl şaşkınlığı zaman algımızda yaşarız. Mesela çocukken hiç büyümeyecekmişiz gibi bir hisse kapılırız. Zannederiz ki biz hep öyle kalacağız, büyükler hep güçlü, hep kocaman, hep kendilerine erişilmeyecek mesafede olacaklar, kötü adamlar hiç ölmeyecekler... Her şeyin birdenbire olup bitivermesini isteriz: Dışarıya istediğimiz vakit çıkma özgürlüğümüzü kısıtlayan kışı yaşıyorsak birdenbire baharın gelmesini, yeni bir çift ayakkabı, yeni elbiseler özlemi içindeysek bayramın çabuk gelmesini, okuldaysak ve her gün aynı çehrelerden aynı lafları dinlemekten ve adı arkası kesilmeyen sınavlardan usanmışsak yaz tatilinin gelmesini iple çektiğimiz günler olmuştur. Oysa gereksiz olduğunu bilmeden kaygılanmışızdır. Devran baş döndüren bir hızla dönerken hiç geçmeyecek sandığımız günler bir bir geçip gider, gelmez sandığımız nice şeyler gelir, gitmez sandığımız niceleri geçip gider sonsuza. Şarkılarda söylendiği gibi  ‘bahara ermeden mevsim yaz gelir geçer’ hatta  ‘hiç tükenmeyecek sandığımız aşklar bile gün gelir biter’.

Seçimler konusunda da durum değişmez. Tarihi duyurulduğunda sanki bir asır sonrasından söz edilmiş gibi gelir bazılarımız için. Bir bakmışız aday belirleme hengâmesi başlamış, yeni yeni isimlerle meşgul olmaya başlamışız. Aday adayları açısından partilerin listelerini ilan etmelerine kadar geçen sürenin ne demek olduğunu her halde en iyi onlar kadar bilen yoktur. Sonra bir bakmışız kampanya başlamış, siyasiler kazanacaklarını umut ettikleri yeni yüzlerle meydanlara inmişler, mahalle aralarında bile bangır bangır dolaşan parti araçları, rengârenk bayraklar, broşürler, resimler...  Vatandaş açısından oldukça usanç verici olan bu kampanya dönemi hiç bitmeyecek gibi algılanır. Oysa sona yaklaşılmaktadır. Gün akşamlıdır. Bir bakmışız millet televizyonları başında il il açılan sandıklardan çıkan sonuçları izlemektedir. O gece partiler ve adaylar açısından asra bedel bir süredir; lakin her gecen bir sabahı vardır ve doğacak yeni günle birlikte yeni bir gündem başlarken hiç bitmeyecek sandığımız şeylere bir yenisinin daha eklendiğini görmüş olacak yaşayanlar.

Şarkılardan yola çıkınca başka şarkılarla karşılaşmamak mümkün mü? Muhayyer Kürdi bir şarkının sözleri de bir gün her şeyin hatta hiç tükenmeyecek sanılan aşkların bile biteceğine inananlara bir teselli, bir ümit olmak yerine onca bekleyişten sonra doğan sonucun buruk anlatımı gibidir:

“Adım adım ümit verdiğim yollar,

Gönül isterdi ki böyle bitmesin.

Bu hayal, bu ümit, bu aşk, bu bahar

Gönül isterdi ki böyle bitmesin.

Çözülsün isterdim bütün düğümler,

Seraba dönmesin o mesut günler,

O içli şarkılar, tatlı nağmeler,

Gönül isterdi ki böyle bitmesin.”

Her şeyin bir gün mutlaka biteceğine yani faniliğe inanan, gözünü ‘bizim’ dediği ‘yarın’a çevirenler yani ‘Gün doğmuş, gün batmış ebed bizimdir” diyenler, böyle karamsarlık yüklü şarkılara itibar etmezler elbet. Onları ilgilendiren yarın ne olacağı değil, nefes alıp verdikleri her anı değerli hale getirme çabası içinde olup olmadıkları endişesidir. Yarın ne olacağı yarının sahibinin elindedir. Onların da bir şarkısı var ve Necip Fazıl Kısakürek’e ait bu şarkıda asla ümitsizlik ve karamsarlık yoktur.    

“Kırılır da bir gün tüm dişliler 
Döner şanlı şanlı çarkımız bizim 
Gökten bir el yaşlı gözleri siler 
Şenlenir evimiz barkımız bizim”            

Her şeyin en hayırlısını dileyelim; hayırlısı olsun.

Selamların en güzeliyle…

Hacı Halim Kartal

        04 Eylül 2023

 

               

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.