BİST
ALTIN
DOLAR
STERLİN
EURO

Mukaddes değerler uğruna ölümü göze almak. 

Haksızlığa karşı çıkmak ve bunun  için canını feda etmek… 

Silahlı eşkıyaya karşı çıplak elle savaşmak…

Tankın karşısına bayrakla dikilmek…

Savaş uçağı ve helikopterlere göğsünü siper etmek…

Tasmalı CIA uşaklarına dur demek ve hadlerini bildirmek…

Ateş püsküren silahlara meydan okumak…

15 Temmuz gecesi milletimizin yaptığı tam olarak buydu.

Halkın seçtiği Cumhurbaşkanı, Başbakan ve hükümete vicdanını Amerika’ya satmış hainler darbe yapmaya kalkıştılar. Milletin silahlarını millete doğrulttular. 45 sene millete cemaat olduklarını, eğitim, dini anlatma, ahlakı öğretme çalışmaları yaptıklarını, sahtekâr ve düzenbazlarla karşı karşıya idik. Yalanlarını yüzlerine vurmalı, gasb ettikleri silahlarımızı almalı, seçtiğimiz insanlara ve milli iradeye sahip çıkmalıydık. Vatanımızı bölmek, milli iradeye pranga vurmak isteyen CIA uşaklarına hak ettikleri dersi vermeliydik.

Onlar silahlıydı biz silahsızdık.

Onlar örgütlü, biz ise kaç kişi olduğumuzdan habersizdik.

Onlar haksız bir haklıydık.

Onlar korkak biz cesur yürekliydik.

Onlar iktidar olmak istiyor, biz ölmek pahasına esaret zincirlerini kırmak istiyorduk.

Onlar Amerika uşaklığına soyunmuşlardı, biz ise Allah’a güveniyorduk.

-Darbe oluyor, Kırklareli’nden zırhlı birlikler İstanbul üzerine yürümüş, dedi kısa donlu bir adam. Gece  22.30.  

Birkaç arkadaş sohbet etmiş, evimize gidiyorduk. Eyüpsultan’ın Yeşilpınar semtindeydik.  Tepemden aşağı kaynar sular döküldü. Ben ki 1960, 1971, 1980, 1997 darbelerini hatırlayan bir insanım. Altı yıl Almanya’da kaldım, Avrupa’yı gezdim. Kalkınmış ülkelerin seçtikleri ile yönetildiklerini çok iyi biliyorum. Darbelerin geri kalmış ülkelerde yapıldığını, darbelerin ülkeleri geri bıraktığını, darbecileri Amerika’nın devşirdiğini, bütün darbelerin CIA patentli olduğunu bilen bir aydınım.  Elli yaşlarındaki tanımadığım kısa donlu adam hızını alamadı, ilave etti:

-Geç bile kaldılar, şimdiye yapmalıydılar.

Kafamın tası atıvermiş:

-Defolu ulan şurdan, nankör herif! Yol yaptılar, okul yaptılar, köprü, tünel, fabrika yaptılar, ülkeyi kalkındırdılar. Ne yapsak senin gibi hainleri memnun edemeyiz…

Adam tırstı, arkasına bakmadan uzaklaştı. Eve geldim, televizyonu açtım, haber kanallarını taramaya başladım. Saat 23’te Başbakan Binali Yıldırım konuşuyordu, dikkat kesildim:

“Kalkışma olduğu anlaşılıyor, karşı koyacağız, milletimiz endişe etmesin. Her türlü tedbiri alacağız.”

Darbelere karşı koyma kültürümüz yok, örgütlü bir toplum değiliz. Bu haksızlığa karşı çıkmalıyız ama kiminle ve nasıl?  Bunları düşünürken TRT’de darbe bildirisi okunmasın mı?

Neyi nasıl yapmalı derken saat 24.20 olmuş. Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan CNN’e bağlandı ve kükredi: “Ölümüne karşı koyacağız. Milletimiz meydanlara, havalimanlarına çağırıyorum.” Silahlı adamlara karşı koyacak, zulüm ve haksızlığı engellemek için savaşacaktım. Ölüm muhakkak idi. Lavaboya gittim, abdest aldım, bu sırada kızım telefon etti:

-Baba biz sokağa çıkıyoruz, çocukları size bırakalım mı?

-Gelin, dedim. Torunlar bizde kalsın, ben de çıkıyorum.

Ak Parti il örgütünden Sütlüce’deki Ak Parti il binasının kuşatıldığı mesajı geldi, oraya çağırıyorlardı.  Sokağa çıkıp yola koyulduğumuzda işgalcilerin il binasından kovuldu haberi geldi, Küçükköy’deki lojistik merkezine yönelmemiz istendi.  Kısa sürede oraya ulaştık, darbeciler derdest edilip kışlaya gönderildi.

AKOM’a (Afet Koardinasyon Merkezi) işgal edilmiş, oraya yürüyün!” mesajı geldi. 

Yürüdük. AKOM önünde silahlar konuşuyordu. Binayı kuşatan sivil insanlara eli silahlı caniler ateş ediyor, güvenliğin önündeki çiti geçeni vuruyorlardı. Ben oraya ulaştığımda ön saftaki dev yapılı bir adam geri döndü, karnından vurulmuş, kanı beyaz tişörtünü kana boyamıştı. Arkadaşları koluna girip bir arabaya yetiştirdiler ve hastaneye götürdüler.  Onun bıraktığı boşluğu doldurdum. Beş kişi vurulmuştu. En öndeydim. Fetönün itlerine haykırıyorduk:

“Asker kışlaya! Fetönün itleri! Zulme direneceğiz!”

Üstümüzden F 16’lar alçak uçuyordu. Bomba sesleri duyuyor, korkuyla sarsılıyor, bombanın vücudumuzu parçalayacağını, ceset parçalarının havaya uçacağını düşünüyordum. Öyle olmadı, savaş uçakları alçaktan uçup sonik patlamalar meydana getiriyorlarmış. Gece üçte ezanlar, uçakların  seslerini bastırdı.  Abdestli yiğitler, silahlı hainlerin yüreğine korku saldı. Birçok yerde kanlı çarpışmalar oluyordu, cep telefonundan takip ediyorduk. Köprüler, Belediye, Vatan Emniyet, Atatürk Havalimanı, Bayrampaşa özel kuvvetler, Çengelköy savaş alanıydı. Vurulanlar, ölenler vardı. Sabah 8.30’a kadar silahlı eşkıyayı binada kuşatma altında tuttuk. Sabahleyin polis özel harekât operasyon düzenledi ve katilleri enseleyip götürdü. Korkuyla başlayan gece büyük bir zaferle bitti. Sabaha kadar meydanlarda, köprülerde, havalimanlarında, kışlaların önünde zafer destanları yazdık.  Sultan Abdülaziz, Sultan Abdülhamit, Menderes, Demirel, Erbakan’ı indiren, Abdülaziz Han’ı katleden, Başbakan Adnan Menderes ve Bakanları Hasan Polatkan, Fatin Rüştü Zorlu’yu asan darbecilerin tuzaklarını başlarına geçirdik. CIA’in devşirdiği hainleri tepeledik, hürriyet ve bağımsızlığın bedelini ödedik. 252 şehit, 2192 gazimiz vardı. Ordu içine sızmış ABD uşaklarına hak ettikleri dersi verdik, çok şükür. 15 Temmuz bedel ödenerek kazanılmış istiklal zaferidir.  Milletimiz silkindi, doğruldu, savaştı ve Allah’ın yardımıyla zafere ulaştı.  140 sene sonra darbecileri tepelemiştik. Bu muhteşem zaferi anlatan 15 Temmuz Diriliş Destanı, 15 Temmuzda Tankları Vuran Ebabiller isimli iki roman yazdım, okuyucularıma tavsiye ederim. 

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.