Ne çok kan dökmüşüz bu vatan için! Ne güneşler batmış bir hilal uğruna! Bu diyarların alı neden hep fazladır başka renklerden? Boşuna uğraşma, saymakla bitmez çünkü. Üstelik saymayı zül saymışız. Verdik mi en sevdiğimizi verip bir lahza ardımıza bakmamışız gülüm!
Bu sabah dolabımın bir köşesindeki kitaplar arasında 13 Aralık 2016 tarihli bir gazetenin iyice katlanarak bırakıldığı için bugüne ulaşmayı başarmış iki sayfasına rastladım. Milletçe yaşadığımız ortak acılara dair ne çok haber çıkmış, yarım kalmış ne hazin hikâyeler yer almış gazetelerde! Şubatın son günleri İdlib şehitleriyle bu diyar baştanbaşa hüzünlerin en katmerlisini bir kez daha yaşıyordu işte, sayısını unuttuğumuz birçok hikâye gibi… İki sayfanın tam ortasına büyük puntolarla “BU BAYRAK DÜŞMEZ” manşeti atılmış. Üstüne bu manşetin gerekçesi olan şu not düşülmüş: Türkiye, Beşiktaş’ta yitirdiği 44 şehidini uğurluyor.
İki sayfada on fotoğraf gördüm. Sol üst köşede üç dört yaşlarında bir kız çocuğu… Elinde güvenlik görevlisi şehit babasının al bayrağımız önünde çekilmiş çerçeveli resmi… Ağlıyor. Dağılmış saçları, hüzünlü gözleri o kadar güzel ki!
Altında bir başka resim… Aşağı yukarı aynı yaşlarda bir erkek çocuk… Polis üniforması giymiş, asker selamı ile selama durmuş şehit babası için tören alanında. Siyah gözlüklerinin altından sızan gözyaşları dudaklarına sızmış.
Sol alt köşede şehit evladının tabutu karşısında feryat eden bir anne ve gözleri yaşlı kadınlar… Annenin dudaklarından dökülen bir cümle konulmuş resmin altına: Beni hiç üzmedin oğlum!
…
Aklıma ta öğrencilik yıllarımda sınıf arkadaşlarımdan birinin okuyuşuyla bazı mısraları hafızama kazınmış‘Elveda’ şiiri geliyor. Her haliyle bugünlerde ‘şehitler tepesi’ tartışmalarıyla adını sıkça hatırladığımız rahmetli Arif Nihat Asya’yı işaret eden bir şiirdi bu. Dünden bugüne, bugünden yarına birbirine karışıp giden yarım kalmış hikâyelerin ortak hüznünü anlatıyordu bana göre. ‘Kimimiz nişanlı, kimimiz evli’ diyen Çanakkale Türküsü gibi...
Karım benim;
Sevdası içimde tomurcuklanan,
Baharım benim.
Sakın içlenip söylenme!
Daha dün havalar ne hoş ne güzeldi.
Bu ayrılık da nereden geldi deme!..
Batı’da bir dram oynanıyor açıldı perde,
Açıldı perde;
Ölümü çarmıha gereceğiz karıcığım,
Çelik süngülerle...
Bu sevda başka sevda,
Yurt aşkı derler buna,
İnan kişiden önce onundur.
Neyse bütün varım,
Bundan böyle boş kalan yastığıma,
On aylık oğlum koysun başını;
Ve sen ona;
Adından önce öğretmelisin, karıcığım;
İstiklâl Marşı’nı...
Dudaklarımda şanlı bayrağımın izi,
Gözlerimde, yurdun engin denizi.
Sallanan kızım sorarsa de ki:
Dün deden yurt için ölmüştü,
Bugünse baban;
Aynı yolun daha şereflisine düştü
Gerçi bu yollar şimdi,
Meriç kıyılarında bitiyor;
Fakat onun gözlerinde :
Yeşil Tuna, Sarı Tunca tütüyor...
Böyle söyle!
Böyle de!
Böyle yaz!
Çünkü karıcığım;
Yurt olmayınca, hiçbir şey olmaz...
Arif Nihat ASYA
Yıllar yılları kovalarken tablomuzdaki hâkim rengin hiç değişmediğini görüyorum. İşte gene bir gazete var önümde. Tarihi 29 Şubat 20. Manşet alt alta dörderli sıralanmış şehit resimlerinin ortasına atılmış: Türkiye 33 Yiğidine Ağlıyor
Akif merhum ‘Şüheda gövdesi bir baksana dağlar, taşlar’ demişti. Tablomuzdaki hâkim rengin nedeni buydu. Canımız yansa da olan şuydu: Şairin “Kız kardeşimin gelinliği, şehidimin son örtüsü” bildiği al bayrağımızın dalgalanmak için beklediği rüzgâr her zaman esmişti, esiyordu ve kıyamete kadar da esecekti.
En iyisi, lüzumsuz tartışmalar yerine bu tablo karşısında bize düşe en makul, en edepli ve vakarlı tavrın nasıl olması gerektiğini ‘Bir Bayrak Rüzgâr Bekliyor’ adlı şiirin ‘şehitler tepesi boş değil’ diyen şairine bırakalım. Bırakalım, hakemimiz o olsun:
“Destanını yapmış,kasideye kanmış.
Bir el ki; ahretten uzanmış,
Edeple gelip birer birer öpsün diye faniler!
Öpelim temizse dudaklarımız,
Fakat basmasın toprağa temiz değilse ayaklarımız.
Rüzgarını kesmesin gövdeler
Sesinden yüksek çıkmasın nutuklar,kasideler.
Geri gitsin alkışlar geri,
Geri gitsin ellerin yapma çiçekleri!
Ona oğullardan,analardan dilekler yeter,
Yazın sarı,kışın beyaz çiçekler yeter!”
Aziz şehitlerimize sonsuz rahmetler diliyorum.
Selamların en güzeliyle…
H. Halim Kartal 10 Mart 2020