Haber bültenlerini izliyoruz. Neticesi şu: Coğrafyamız huzursuz.
Suriye, Irak, İran, Filistin, Lübnan, Yemen, Libya, Afganistan…
Uzak coğrafyalar da huzursuz epeydir. Bolivya, Şili, petrol zengini Venezuela; kara Afrika’nın küçük büyük birçok ülkesi; koca Asya’nın Hindularla Müslümanlar arasında bitmeyen kavgalarıyla ünlü Keşmir’i, Bangladeş’i, Filipinleri, Doğu Türkistan’ı… Say sayabilirsen!
Devlet Başkanımız Sn. Recep Tayyip Erdoğan’ın dış politikaya dair demeçlerine bakıyorum: Barış Pınarı Harekâtı sonrası yıllardır bölgenin kanını iliğini sömürmek üzere besledikleri teröristleriyle birlikte sınırlarımızın uzağına çekilip gideceklerine dair söz verdikleri halde ayak sürüyüp duran ABD ve Rusya’nın kirli hesapları sebebiyle huzursuz olduğunu belirten cümleler dökülüyor dudaklarından.
Dini, siyasi, sosyal vb. konularda gerek sosyal medya, gerek ulusal kanallar kullanılarak yapılan tartışmalara kulak verin; neredeyse herkes huzursuz.
Dünyamızdan sürgün ettiğimiz huzura dair on yıl önce neler yazdığımı merak edip bakınca zavallının bugün can çekiştiğini düşündüm. On yıl önceki ‘Huzur Ne Yana Düşer? başlıklı yazımdan bazı satırlar:
“Bir tatlı huzur almaya geldim Kalamış’tan”
Bulabilirsen helal olsun, dükkân senin!
Yıllar önce Ferdi Tayfur’un bir şarkısında da kullanılıyordu huzur:
“Huzurum kalmadı fani dünyada!”
Huzur kelimesinin ilk anlamı kafa, kalp ve vücut rahatlığı, sükûnet, dirlik olarak belirtilmiş sözlüklerde. Sözlükler böyle diyor; lakin sokaktaki vatandaş ne diyor?
Bu kelimenin gündelik hayatımızdaki kullanılışına bakalım:
—Vallahi bu uğursuzlar mahallemize geldikten sonra kimsede huzur kalmadı ayol!
—Evlatlarından hiçbiri bakmamış zavallıya, adamı götürüp huzurevine bırakmışlar.
— Başımıza bu terör belası musallat olalı beri memlekette ne huzur kaldı ne dirlik.
—Sen de insanda rahat, huzur bırakmıyorsun be kardeşim!
Çevresini sürekli huzursuz edenler için söylenmiş bir beyti hatırlarım böyle durumlarda manzarayı biraz abartılı; ama en net ifade eden:
“Ne kendi etti rahat ne halka verdi huzur
Göçüp gitti dünyadan dayansın ehl-i kubur” (mezardakiler)
Bu çağın, insanı huzursuz ettiği konusunda birçok şair, yazar, bilim ve sanat adamı hemfikir.
Büyük şehirlerde huzur sürgün! Gürültü, kirlilik, tüketim çılgınlığı; daha çok tüketmek için daha çok çalışmak ve koşuşturmaya maruz kalan insanı yalnızlaştırıyor, eziyor, hırçınlaştırıyor, canavarlaştırıyor buralar.
…
Huzursuzluğumuz o raddelere vardı ki dilimizdeki o güzelim kelime ‘huzur’ da huzursuz çoktan beridir.
…
On yıl önce (24 Ekim 2009) yana yakıla huzur arayışım şöyle bir çırpınışla son bulmuş:
Bir bilen varsa söylesin Allah aşkına!
Söylesin ne olur!
Huzur ne yana düşer?
Sonuçta temel yasalarda (Sünnetüllah) bir değişme olmadığını görüyoruz:
Allah’ın arzına sürekli fesat çıkararak, bozgunculuk yaparak, herkese ve her şeye zulmederek huzur bulacağını zannedenler huzur bulacaklarını mı zannederler. Heyhat!
Selamların en güzeliyle…
H. Halim Kartal 20 Kasım, 19