Kur?an ayı, rahmet ayı Ramazan günleri camilerde sahurdan sonra veya ikindi namazının ardından görevliler Kur?an okur, cemaatten bazıları Kuran-ı Kerim?den okunanları takip eder, isteyenler de bu ziyafete dinleyici olarak iştirak eder ki bu faaliyete halkımız arasında mukabele denildiğini herkes bilir.
Mukabeleyi bazı tv. kanalları sabah namazından önce yayımlıyor. Ben bunlardan TRT?nin mukabelesini takip ediyorum. Okuyan kadar okunan her ayetin metninin ve mealinin birlikte ekrana verilmesi çok hoşuma gidiyor. Tam ihtiyar işi. Okunan ayetlerin kimi zaman metinlerini kimi zaman da meallerini takip edebiliyorum. Hele kulak aşinası olduğumuz kimi ayetlerin mealleri ilgimi çektikçe, ?anlamı ne acaba? deyip gözlerimi hemen meale çeviriyorum.
Bunun faydasını camide ayetlerin açıktan okunduğu namazlarda görüyorum. Az da olsa bu namazlardan bazılarında imam efendinin okuduğu ayetlerde neden bahsedildiğini anlayabiliyorum. Böyle anlarda zihnim başka şeylere dağılıp gitmiyor.
Bu minval üzere ortasına geldiğimiz Ramazan günlerinde birkaç gündür okuduğum ve itiraf etmeliyim ki okumakta geç kaldığım bir kitaptaki şu cümle geliyor aklıma ara sıra: ?Gerçeğe saygı kişisel bütünlüğün temelidir.? Ardından dikkat çekici olsun diye sayfa kenarında çerçeve içinde üzeri gri bir tonla vurgulanan şu ifade: ?Gerçeğe saygısı olmayan insanın kişisel bütünlük içinde kalması mümkün değildir.?
Kişisel bütünlük?
Önce namazlarımız bağlamında sonra her işimizde bu sözün anlamını düşünmeye başladım. Gerçekten de yazar, çoğu zaman önemsemediğimiz ama hayati bir konuya çekiyordu dikkatimizi ve bir temel ilkeden söz ediyordu. Bu ilke şuydu: ?Bir insan aynı zamanda ve aynı boyutta hem kendisi hem de bir başkası olamaz. Eğer bu ilkeyi ihlal edersem kişisel bütünlük içinde olmuyorum demektir ki zaman içinde özdeşimimi kaybederim.? Özdeşim yasasını da şu şekilde açıklıyor yazar: Bir şey ne ise odur; başka bir şey değildir. Bardak bardaktır, sandalye sandalyedir?
Bu cümleler zihnimi alıp götürdü çocukluktan gençliğe hayatımın birçok alanına? Görünüşe göre namaz kılıyoruz; ama aklımızda bin bir düşünce olunca namazlarımızda arzu ettiğimiz huzuru bir türlü bulamıyoruz. Demek ki kişisel bütünlükten yoksun bir namaz kılıyoruz. Yani ?mış? gibi kılıyoruz.
Geçenlerde bir arkadaşımla Konya?da bir parkta yürüyoruz. İki kişinin oturduğu bir bankın önünde duraklayınca arkadaşım, dönüp bakma ihtiyacı duydum. Başımı çevirince yerde neredeyse bir atkı saman kadar çekirdek kabuğu ile plastik şişeler, kağıtlar gördüm. Arkadaşım canı sıkkın halde ?Bunları yapan insansa ben değilim!? demez mi? Kavga edeceğini sandığım adamlar bereket bir şey demediler. Yani kişisel bütünlüğümüzü kaybetmiş halde dolaşıyorduk. İnsandık; ama insanın yapmaması gereken şeyleri tereddütsüz yapıveriyorduk. Birçok işimiz de maalesef ?mış? gibi oluyordu ne yazık ki.
Söz konusu kitap, Doğan Cüceloğlu?nun Anlamlı ve Coşkulu Bir Yaşam İçin SAVAŞÇI adlı eseri ki özellikle başta anneler babalar olmak üzere her meslekten herkesin özellikle de dini duyarlıkların arttığı Kur?an ayı, rahmet ve bereket ayı Ramazan?da okumasını istiyorum.
?Arayış?, ?Uyanış?, ?Niyet?, ?Güç?, ?Sorumluluk?, ?Ölüm Bilinci? gibi bölümler halinde birbirinden önemli birçok konunun karşılıklı konuşmalar biçiminde ele alındığı eserden dindarlıkla ilgili şu tespitlere bakın:
?-Yani ?mış gibi dindar? sadaka verirken, ?sevap- cennet çıkarı içinde güdülenirken, gerçek dindar, ?insan kardeşimin ıstırabı, aslında büyük resim içinde, benim ailemin ıstırabı? olarak görür ve yaşamın bütününe hizmet hizmet etmeden kendi yaşamının anlamlı olamayacağını bilir. Gerçek dindarın sadaka verişi farklıdır. ?Mış gibi dindar? sadaka vermeden önce vereceği parayı üç defa başının üstünden geçirebilir, ?başımın gözümün sadakası olsun?, gibi laflar mırıldanabilir veya benzeri şeyler yapabilir. Sadaka verirken, sadaka vermek kendisi için ne yarar sağlayacak, onu düşünmüş ve bu bilinçle güdülenmiştir.
-Gerçek dindar nasıl sadaka verir Hocam?
- Gerçek dindar, büyük resmin bilincinde davranır. ?Bu insana nasıl hizmet edebilirim?, diye düşünür. O nedenle samimi dindar, sokakta, ?Allah rızası için, başınızın gözünüzün sadakası için? diyerek dilenenlere para vererek yardım etmekten ziyade, onları dilenci olmaktan kurtaracak bir yardımı daha anlamlı bulur.?
Yazarın eserde sıkça söz ettiği bu ?kişisel bütünlük? kavramı üzerinde düşünülmeye, kafa yormaya değer doğrusu.
Yazarın bir bilge kişiden aktardığı şu veciz sözle bitiriyorum.
?Dünyadaki hiçbir çıkar, verdiğiniz sözü tutmamaya veya kendinize olan saygınızı kaybetmeye değmez.? Marcus Aurelius Antonius
Selamların en güzeliyle?