Siyasi tarihimizin kilometre taşlarına yenileri ekleniyor. 17 Aralık, bu kervana yeni katılanlardan. Yılın sonuna ramak kala bir darbemiz daha doğdu nur topu gibi (!) Bu tarihi artık daha sık hatırlayacağız.
‘Eşekle Semer’ Safahat’ın Asım olarak bilinen altıncı bölümünde bir tartışma sırasında Abdülhamit Han için ‘ölsün’ anlamında kullandığı hoş olmayan bir söze Akif’in babasının dilinden talebesi Köse İmam’a cevap niteliğinde bir hikayedir.
Malumunuz olduğu üzere memleketimizde Başbakandan kurtulmak isteyen çok adam var. Bir yazar bunu, yazısında kullandığı Babil krallarından birinin başına gelen eski bir Yahudi efsanesiyle anlatmaya çalışmış. Efsanede kral, gövdesi görünmeyen bir elin, salonun duvarına “mene, tekel, ufarsin” kelimelerini yazdığını görür. Bu üç kelimenin anlamını araştırır. Bir uzman bulunur. Bu Daniel peygamberdir. Daniel peygamber krala bu kelimelerin, iktidarının da ömrünün de sonu anlamına geldiğini açıklar. Anlaşıldığı kadarıyla söz konusu yazar takipçilerine ‘bir şekilde kına yakmaya hazırlanın’ çağrısı yapmaktadır.
Bize düşen hayırlı olanı dilemek düşer. Beddua edecek değiliz elbet. Safahat’taki hikayeyi hatırlamam tam da bu nedenledir işte. Dönemin siyasi sosyal olaylarını tartışırlarken Köse İmam, Abdülhamit Han’dan bahisle Yıldız’ın baykuşun bir türlü ölmediğini söyleyince Akif’in babası Tahir Hoca, cevabını işte bu hikaye ile verir:
“Oğlum, bu temenni neye benzer, bana bak:
Eşeklerin canı yükten yanar, aman derler,
Nedir bu çektiğimiz dert, çifte çifte semer!
Biriyle uğraşırken gelip çatar öbürü;
Gelir ki taş gibi hain, hem eskisinden iri.
Semerci usta geberseydi... değmeyin keyfe!
Evet, gebermelidir inkisar edin herife.
Zavallı usta göçer bir gün akıbet, ancak,
Makamı öyle uzun boylu nerede boş kalacak?
Çırak mı, kalfa mı, kim varsa yaslanır köşeye;
Takım biçer durur artık gelen giden eşeğe.
Adam meğer acemiymiş, semerse hayli hüner;
Sırayla baytarı boylar zavallı merkepler.
Bütün o beller, omuzlar çürür çürür oyulur;
Sonunda her birinin sırtı yemyeşil et olur.
'Giden semerciyi, derler, bulur muyuz şimdi?
Ya böyle kalfa değil, basbayağı muallimdi.
Nasıl da kadrini vaktiyle bilemedik, tuhaf iş:
Semer değilmiş o rahmetlininki devletmiş!'
Nasihatım sana:'herzeyle iştigali bırak!
Adamlığın yolu neredeyse, bul da girmeye bak!
Adam mısın: ebediyyen cihanda hürsün gez;
Yular takıp seni bir kimsecik sürükleyemez.
Adam değil misin, oğlum, gönüllüsün semere
Küfür savurma boyun kestiğin semercilere.”
Nitekim Selanik’ten gelen Hareket ordusu İstanbul’a gelir, sonra meşrutiyet ilan edilir ardından padişah tahttan da başkentten de uzaklaştırılır. Her şey eskisinden bin beter hale dönünce beddua ettikleri padişahı ararlar; ama iş işten çoktan geçmiştir.
Ülkemizde altı aydır görüp yaşadıklarımızda ben Sultan Abdülhamit Han’ın son zamanlarında özellikle de 1908 sonrasında yaşananların- Allah korusun- tekerrür etme istidadı taşıdığını görüyorum. Selim bir akıldan giderek uzaklaşıldığını görüyorum. Nitekim Meşrutiyet’in ilanıyla oluşan havayı Akif rahmetli şu mısralarla anlatmıştı:
“Galeyan geldi mi mantık savuşurmuş, doğru;
Vardı o gün her kimi gördümse aklından zoru!”
Bu günler geçer. Bu da geçer. Kara gün kararıp kalmaz. Kalmaz da kendi elimizle kendimize ettiğimiz zulümlerin hatırladıkça içimizi sızlatan izleri kolay kolay silinmez.
Tevfik Fikret meşhur ‘Sis’ şiirinde, sisler altındaki İstanbul’a biraz da Abdülhamit’e duyduğu kızgınlıkla “Ebediyen örtün!” deyip beddua edince Yahya Kemal dayanamaz duygularını şöyle dile getirir:
“Bir devri lanetiyle boğan şairin sis’i
Vicdan ve ruh elemlerinin en zehirlisi”
Günlerdir vicdan ve ruh elemlerinin en zehirlisi nice sözler duyuyor, nice eylemlere tanık oluyoruz.
Sözlerimiz ve eylemlerimizle tutuşturduğun fitilin ucundaki bombaların nerelerde patladığına, bu ülkenin topyekun kaybının kimleri sevindireceğine, kimlerin çıkarlarına hizmet demek olacağına bakmayacak mıyız?
İsmet Özel’in Waldo Sen Neden Burada Değilsin? adlı kitabının tanıtımı için kullanılan şu cümlesi ile bitiriyorum:
İnsan için önüne çıkan bütün yollar ‘yürünebilir’ yollar ise o insan kaybolmuş demektir.
Rabbim akıbetimizi hayreylesin!
Selamların en güzeliyle…
Hacı Halim Kartal