Sayın Başbakanımız Ahmet Davutoğlu’nu dinliyorum. YÖK Başkanlığı'nda, Yükseköğretim Akademik Arşiv Projesi tanıtım toplantısında konuşuyor. Hitap ettiği kitle üniversitelerimizdeki öğretim üyeleri olmakla birlikte konu genel olarak eğitim olduğu için aslında herkese konuşuyor; çünkü eğitim konusu öğretmen olarak, öğrenci olarak veya veli olarak hepimizi ilgilendiriyor.
Konuşmasında eğitim sistemimizdeki parçalı yapıya, öğrenci yetiştirmeye ve genel olarak eğitim sorunlarımıza dair ufuk açıcı şeyler söylüyor. Üniversiteden geldiği için asıl işi hocalık olan Başbakan konusuna oldukça hakim. Birikimini ve tecrübelerini aktarırken inanmış bir insanın heyecanını ve güven veren halini görüyorum. Şu sözler bu konuşmadan:
“Benim hiç kabul etmediğim milli eğitimde 'fenci' ve 'sosyalci' diye bir ayrım vardır ya. Biraz devrimci ve radikal gelebilir size, sosyal bilimlerde okuyan birinin matematik bilmemesi faciadır. Matematik bilmeyen kategori kuramaz, mantık kuramaz. Sosyal bilim ise ta Aristo'dan beri temelde kategoriler üzerine oturur. Şimdi bazen zihinlerimizi o kadar parçalıyoruz ki, öğrenci zihnini açacak şeyleri görmüyor, 'bu benim alanıma girmiyor' diyor. 'Matematik okumasam da olur' diyor. Matematiksel zihnin gelişmediği yerde hiçbir şey gelişmez. Şimdi bunun gibi üniversitelerde alanları o kadar bölüyoruz ki bazen, birbirinden bağımsız gibi görünen alanların arasındaki derin irtibatı fark edemediğimiz zaman özgün öğretim olmuyor.”
Konuşma ilerledikçe az çok eğitimin içinde bulunmuş biri olarak ilgimi çeken noktalar çoğalıyor. Dışarı çıkmaya hazırlanırken yavaş yavaş bu isteğimin kaybolduğunu hissediyor, iyi hazırlanılmış bir konferansta hatibin sarf ettiği her cümleyi kaçırmak istemezsiniz ya işte öyle bir duyguya kapılıyorum giderek.
Şimdiye kadar siyasi konuşmalarından tanıdığım Başbakanı ilk defa ilmi bir konuda ilim adamı kimliğiyle dinlerken bir akademisyen olarak edindiği bilgileri özümsediğini ve ufkunun çok geniş olduğunu düşünüyorum.
Eğitim sistemimizdeki parçalı yapıya değinirken eksik bıraktığımız veya ihmal ettiğimiz çok önemli hususlara değinen Başbakan, öğrencinin önce temel bilimlerle tahkim edilmesi gerektiğini diğer bilimlerin bu yapı üzerine inşa edilmesinin gereğine işaret ediyor. Araçsallaştırılmış bir bilgi kadar tehlikeli bir şey olmadığını, matematik bilenin edebiyata, sosyal bilimlerle uğraşanın da matematiğe ihtiyacı olduğunu ve bilginin içselleştirilmesinin önemini dile getiriyor.
Okulların bulunduğu mekanların öneminden bilgiye erişime ve onun kullanılmasına kadar eğitimi ilgilendiren birçok konuda bana göre ilgi çekici şeyler söyleyen Başbakan, konuşmasının bir yerinde öğrenci yetiştirme konusunda annesinden aktardığı bir örnek bu yazıma temel teşkil edecek derecede içime işliyor. Şöyle dermiş elleri öpülesi o muhterem anne: “Aşçı pişirdiğiyle pişmezse o yemek lezzetli olmaz.”
Binlerce yılın imbiğinden süzülüp gelen bu güzel mesaj, yalnız eğitim- öğretim camiasına değil bağlamından çıkarak hayatın her alanında her meslekte bir değer üreten herkese ulaşıyor ve herkesi yaşadığı olayın kuru bir seyircisi olmaktan çıkmaya bir şekilde hadisenin içinde yer almaya çağırıyor. Başarının da mutluluğun da gerçek sırrı bu olsa gerek diye düşünüyorum.
İşle bütünleşmek… Öyle ya, heyecanını, zevkini duymadıktan sonra ne önemi olur ki çalışmanın.
Bilgiye ulaşmak, onu bir şekilde aktarmak kolay; ama ulaşılan ve aktarılan bilgileri özümseyip onlardan yepyeni bir sentez çıkarmak zor. Bu yapılmadıkça da ısıtılmamış demire şekil vermeye çalışmak gibi bir şey çıkıyor ortaya. Belki daha çok enerji sarf ediliyor; ama boşa gidiyor hepi.
İnsandan insana aktarılan bilginin yerini teknoloji rehberinden aktarılan ve çok yoğun bombardıman şeklindeki bilginin aldığına dikkati çeken Başbakan "Bana en az haz veren makaleler açık söyleyeyim, özgün kişilik hakkı yapmadan düğmeye basarak ulaşılmış, kes yapıştır yöntemiyle bir yere yapıştırılarak şu şunu dedi, bu bunu dedi, o da onu dedi. Peki kardeşim sen ne diyorsun? O yok. Çünkü bu da ayrı bir şey. Araçsallaştırılmış bilgi kadar tehlikeli bilgi yoktur. Bilgi araç haline geldiği zaman, enstrüman haline geldiğinde, içselleştirilmediğinde onunla ilgili sorulan her soru başka bir şey doğuruyor.”
Başbakan Ahmet Davutoğlu, "Öğrencilerimize zihni formasyonlarını artırırken, geliştirirken bir taraftan ona özgür düşünce ve eleştirel bakışla birlikte özgür düşünce yeteneği kazandıracağız, diğer taraftan bu zihni formasyonun iki ana yönüne dikkat edeceğiz. İnsanlık birikimi içinde kim neyi üretmişse hepsi bizim malımızdır. Böyle bakacak ve evrensel anlamda bir aydın niteliği kazandıracağız.”
Can kulağıyla dinlediğim bu konuşmada içtenlik gördüm. Bundan daha önemli bir şey daha gördüm Başbakanımız Prof. Ahmet Davutoğ’lunda: Pişirdiğiyle pişmeyi adamlığın olmazsa olmaz ilkesi yapması.
Selamların en güzeliyle…
H. Halim Kartal 24 Ekim 14