BİST
ALTIN
DOLAR
STERLİN
EURO

Rahman olan, Rahim olan, Selam olan,  Kabıt olan, Aziz olan, Cabbar olan, Mütekebbir olan,   Halik olan, Mu’iz olan, Müzil olan, Kahhar olan, istediği zaman istediğini verme ve alma gücüne sahip olan; bizleri ‘IKRA’(Yaratan rabbinin adıyla oku. İnsanı yapışkan bir hücreden yaratan…) emri ile kendine muhatap edip, kimilerini takvaca kimilerinden üstün kılan, namaz ile huzuruna kabul buyuran, secde ile kendisine yakınlaştıran, dua ile istetip istediğimizi verene binlerce hamdler; salât ve selam gözümün nuru buyurduğu namazı miraçta bizlere hediye getiren Efendimiz Muhammed Mustafa (s.a.v.)’ya olsun... 

Hz.İbrahimi çağrıya icabet etmek üzere hamd olsun bu yılda ya rab kovma kapından, yüzü kara ve kalbi kirlerimle kapına, yeryüzünün en üstün mekânlarından olan evine, Mekke’ye Kâbe’ye misafir olarak “Duyuifurrahmanlara” Rahmanin misafirlerine hizmet etmek için geldim. Gelmesine geldim amma gel gör ki neler hayal ettim... Neleri gördüm neleri!..

         Malumunuz oldugu üzere Haccı mebrur, riyasız, başkaları işitsin, görsün diye değil, herhangi bir günahın karıştırılmadığı herhangi bir ma’siyetin işlenmediği hacdır. Zaten Rabbimiz (c.c.)’inde istediği hac ve hacının hac ibadetini hakkiyla yerine getiren bir müslüman Allah (c.c.)’in izniyle anasından doğduğu gün kadar tertemiz olmuş hem kendisini ve hemde diğer insanlar nazarında süslüman değil MÜSLÜMAN olandır...

         Dostlarım şunu unutmayalım ki; bağlılık ne kadar üstün olursa olsun şahıslara, koltuklara, makama, mevkiye, rütbeye, şan ve şerefe, paraya değil Allah (c.c.) ve Resulu (s.a.v.)’ne olduğu zaman dünyalık olan faniler gibi fani olunur… Hâlbuki müslüman kaliteli olmalı tabi hacı ise daha da kaliteli ve dürüst olmalı çünkü o örnek bir AYNADIR… Hani nur içinde yatsınlar “Aynası iştir kişinin lafa bakılmaz”  demişler ya dolayısıyla çok ama çok dikkatli olmalıdır. Bu bağlamda Mekke ve Medine merkezli bir saadet şehri olan kutsal mekânlara nasip olup da gelenler, arifane bir gönülle hac yapanlar o mekânlarda Peygamberimiz (s.a.v.) ve diğer Peygamber (a.s.)’lerin izlerini arayarak ibadet edip hatıralarından almaları Yüce Rabbimiz (c.c.)’in Al-i İmran suresinin 97. Ayeti kerimesinde buyurduğu gibi; “Orada apaçık nişaneler (ayrıca) İbrahim’in Makamı vardır…” Tabi görenlere… Kısacası Hacı insan ruhunun ahenginin, iklimini ve renginin feyiz yağmurlarıyla yıkanıp hayatına tatbik ettiği kişi olmalıdır. Hayatın Hz.Adem ve Havva ile başlayan insanlık ailesi, dini, huzuru ve saadet ikliminde yaşamak üzere bu âlemde mahşeri bir benzerini yaşamak “Ölmeden önce ölme” sırrına ermeye vasıl olan ulvi bir ibadet olan hacda; İslam’daki diğer ibadetler gibi ana gayesi olmalı ve Allah (c.c.)’a ibadet etme ve kulluk şuuruna ererek ondan mağfiret dilemek olmalıdır.

         Kibirle gururla öğünen kardeşlerim; şöyle beraberce doğruyu bulmak için gelde beraber düşünelim... Varmısınız. Haydi BİSMİLLAH...  

         Gelde bir Safa ve Merve tepesini düşün, bir Ebu Kubeys dağını düşün, bir hirayi düşün, bir Darul Erkamı düşün, Bilalin o yanık ve yüksek davudi sesiyle “…Haydin felaha…” Ezanını düşün, bir Arafat’ı düşün, Muzdelifeyi düşün. Mina’yı düşün, bir Uhudu düşün, bir Hz.Ebubekiri düşün. Bir Hz.Ömer, Osman, Ali  (r.a.)’anhaları düşün, bir Hz. Hamza’yi, Mus’ab bin Umeyri düşün...

         Neler görmedim ki!

Yeryüzünü karanlıktan aydınlığa, zulüm ve işkenceden saadete ulaştıran, bir zamanlar etrafında binlerce putun olduğu halde şimdilerde renkleri, dilleri, ırkları, mezhepleri ayrı olan mümin ve müminelerin etrafında gözyaşıyla Rukn-i Yemani ve Hacerul Esvedi “Bismillahi Allahu Ekber” (istilam) selamlayarak tavaf edilen inşası Melekler, Hz.Adem (a.s), Hz. Şit (a.s), Hz. İbrahim (a.s), amelika kabilesi, cürhümiler, Kusay, Tabiinden Abdullah bin Zübeyr, Haccacı Zalim, Osmanlı Sultanı IV. Murat Han tarafından inşa edilmiş olan mekânda, Mekke’de vatanın, rengin, zenginlik ve fakirliğin, kılık-kıyafetin, makamın, mevkinin, şan ve şöhretin fani olduğunu hıçkırarak ağlayanları gördüm…

         Neler görmedim ki!

Baktım ki; renkleri ayrı, dilleri ayrı, vatanları ayrı, giyim – kuşamları ayrı amma imanları bir, kıblesi bir, Peygamberi bir, Kitabı bir, Yaratanı bir olan ve aynı amaca yönelen aynı telbiyeyi (Telbiye; Kâbe’yi tavaf ederken söylenen ve yakarış anlamını taşıyan şu sözlerdir…)"Lebbeyk Allahumme lebbeyk lebbeyke la şerike leke lebbeyk innel'hamde ve'n ni'mete leke ve'l mülk la şerike lek."  (((Allahım! Ben senin emrine boyun eğerim ve hazırım. Senin ortağın yoktur. Senin davetine ihlasla uyarım. Şüphe yok ki hamd da nimet de sana aittir. Mülk de senindir. Senin hiç bir ortağın yoktur.))).

Teşrik tekbirlerini ("Allahu ekber Allahu ekber, Lâ ilâhe illallahu vallahu ekber. Allahu ekber ve lillahi'l-hamd."   (((Allah her şeyden yücedir, Allah her şeyden yücedir. Allah'tan başka ilâh yoktur. O Allah her şeyden yücedir, Allah her şeyden yücedir. Hamd Allah'a mahsustur.))) Anyı salat-selamı değişik seda ve ahenklerle paylaşanları...

         Neler görmedim ki!

Gözyaşıyla birbirlerine sarılıp kucaklaşanları...

         Neler görmedim ki!

         Gerek kendisi, gerek ülkemizden gelirken fakirlere sadaka olarak dağıtılmak üzere verilen emanet TL’lerin, sadakaları verenin ve alanın beden ve gönüllerinin nasıl güldüğünü...

         Neler görmedim ki!

Daha önce hac veya umreye gelip de yeniden karşılaştıkları an tazelenen o eski dostluklarını…

         Neler görmedim ki!

         Kimi makamıyla, kimi cebiyle, kimi boyu ve kilosuyla, kimi bildikleriyle kibirlenenleri...

         Neler görmedim ki!

         Âdem (a.s.) ve Havva annemizin cennetten çıkarıldıkları gibi üzülerek söyleyeyim aynı durumda olan isim ve cisim değişikliği için gelip cennetin bile kabul etmediği fetva koltuğuna layık olmadığı halde kibirliyle, gururuyla, giyimiyle, asık suretiyle eskiden puthane olan Kâbe’nin içindeki put kalıntılarını taşıyanları gördüm…             

BASKA;

         O başkaları ise, yaprakları dökülen kuru ve çıplak kalan ağaca benzeyenleride gördüm…

         Nasıl mı? Buyurun...

         Ne acı ki utanarak üzülerek söyleyeyim otelin mescidinde akşam namazı kıldıktan sonra resepsiyonda oturup havadan sudan konuşanların içinden bazılarının, akşam namazını kıldıran imamın Şafii olduğundan dolayı kıldıkları akşam namazının kabul olmadığını ve namazınızı kaza edilmesini bunu da bazı din görevlilerinin söylediğini...

         Oysa herkesçe de malumdur ki ülkemin huzurunu Türkçülük, kürtçülük slogan ve eylemlerinin bozduğunu müşahede ettiğimiz halde şimdilerde’de mezhepçilik taassubu ile girişimlerin zuhur edecegi cehalet korkusunun bu kutsal mekânda Hiranın eteğinde cereyan ettiğini görünce heyhat ben neler hayal ettim neleri gördüm... İkinci bölümde buluşmak üzere eviniz gül gönlünüz gülşen olsun. Görüşünceye kadar hoşça kalın dostça kalalım…

 

                                                                                                           Yusuf ÇAKICI

                                                                                                         Yalıhüyük/ KONYA 

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.