Bir üçgenin iç açıları toplamı yüz seksen derecedir. Peki, bir insanın iç acıları toplamı kaç derecedir? Hangi matematikçi hesaplayabilir bunu?
Kendini önemli kılan, kalın çerçeveli siyah gözlükleri ve bonus saçlarıyla, çiziktirdiği kurşun kalemi yazabilir mi acıların toplamını. Bir kafede triliçe yiyip, sağa sola gülücükler atarak , arada bir, sade türk kahvesini yudumlamaktan mı ibarettir hayat? Hangi adisyon fişinde yazar acıların toplamı?
Kelimelerin kifayetsiz, sayıların ise aciz kaldığı çok bilinmeyenli bir denklemdir bu. Çünkü bu dersi okulda öğretmezler, bu dersi hayat verir.
Hayat bazen, bir melodiyi tekrar tekrar, bıkmadan usanmadan dinlemek gibi aynı ritimde gider. Sonra bir bakarsın farklı ritimlerde, farklı duygularda müzikleri dinler gibi bir hal alır.
Mesela bazen 9/8 ritimlerde koşar adım yaşarsın, nefes almak bile zaman kaybı sayılır. Bazen de öylesine açılıp dinlenmediği her halinden belli olan sarı gelin türküsünü, bulduğun ilk kaldırım taşına oturmuş tüm kaygılardan öte bir kaygı içinde dinlersin.
Bazen takva, bazen umut , bazen huzur, bazen matem ama hep bir duygu, hep bir hassasiyet, hep bir his içinde .
Bazen acılar, karanlık gecenin aydınlattığı, ayağının teki kırık eski bir bankta, bir sigaranın dumanında savrulur. Bazen de kor ateşte, mavi, isli bir çaydanlıkta pişirilmiş çaya dem olur, demlenir. Yudum yudum içilir, sevda sevda söylenir.
Bu dersin öğretmeni hayattır. Masanın üzerine önceden cevapları yazarak sınavda kopya çekme şansın yok! Bu dersten geçmek çok zor, kalmak ise mecburi.