BİST
ALTIN
DOLAR
STERLİN
EURO

Hani deriz ya,

…çok gelmek istiyorum ama bir türlü fırsat bulamıyorum,

…yapacaktım ama bir işim çıktı,

…eşimin annesinin dayısının (bilmemnesine) gitmem gerekti de, ondan edemedim,

keşke demesek.

Bahaneyle yalan arasında bir fark olmadığını göremiyor muyuz?

Belki de haksızlık ediyorum… Bir fark var: yalan aniden, bahane yavaş yavaş öldürür bir ilişkiyi. Neden mi?

Çünkü yalan, mideye tek hamlede saplanan bir bıçak, bahane, tene tek tek atılan yüzlerce ufak kağıt kesiği gibidir. O yüzden, “bahane”de “YALAN”da varolan, o deli cesareti yoktur.

Bahanenin aslını, söyleyen de duyan da net bir şekilde görür. Görmüyormuş gibi yapar o ayrı. Yalanın aslını (başarıyla söylenmişse, bir süre için) yalnızca söyleyen görür. O anlamda, mideyi yaran bıçağın soğuğunu hissedene kadar öteki taraf durumdan habersizdir. Sonunda kesiği fark ettiğinde ise iş işten geçmiştir. Yani, yalanı ortaya çıktığında, ilişkinin tamamen biteceğini biliyordur, yalanı söyleyen. O yüzden, yalan, deli cesareti gerektirir. Yalanın sonuçları göze almışsa biri, zaten kaybedecek pek bir şey kalmadığını farkındadır.

Öteki tarafta ise bahane, öyle sinsi, öyle korkak, sınırda bir yalandır ki, bir ‘beyaz yalan’ için kimsenin kimseyi terk edemeyeceğini düşünür bahaneyi uyduran. Her bahane, tende ufak bir yara daha açar. Kanamaz kesik, ama için için yanar devamlı, kendini gün be gün hatırlatır. Ama kanamıyorum, dersin; aldırmamaya çalışırsın, sanki YALANın kontenjanı dar, bahanenin sınırsızmış gibi. Sanki bahane, YALANın tolere edilmesi gereken versiyonuymuş gibi. Sanki bir ilişki, bir ömür, ara sıra söylenen, ‘ufak’ bahanelere dayanırmış gibi. Yavaş yavaş can verir ilişki. Ta ki bir gün içinde tek bir damla samimiyet bile kalmayana dek.

Peki neden bahanelerle donatır insan etrafını? İlişkilerini, hayatını? Korkudan mı? Neyin korkusu bu? ‘Gelmek istemiyorum’ de, ‘gelecektim ama…’ yerine. ‘Yapmak istemedim’ de, ‘yapacaktım da…’ yerine. Kolay değil mi?

Önceleri bu bahanelerin, bir öteki için söylendiğini sanırdım. Hatta, kibarlık deyişleri ile bezenmiş bir sevgisizlik ve saygısızlık ibaresi olarak görür, bana söylendiğinde alınır, gücenirdim. Sonra sonra anladım durumu…

Kimdir en yetenekli, en usanmaz, her istediğini yaptırmanın bir yolunu arayan, bulan manipülatör? Kimdir, o her bahanesini görmemize rağmen, karşı koyamadığımız güç? Tanıyoruz bu gücü. Hem de hepimiz bir zamanlar böyle değil miydik? -küçük bir çocuk.

Çünkü çocuk, henüz dünyayı kendi kontrolü altına alamamıştır. Dünyayla kurduğu ilişki hala ebeveynler üzerindendir. Çocuk, uzanamadığı raftan almak istediği oyuncağı, babasının dikkatini çekerek edinebilir; yapmadığı ödevin sonuçlarını, hocasına bir mazeret uydurarak atlatabilir. Ve böylece çocuk, bir bahane vesilesiyle, dünya üzerinde kontrol sahibi olur.

Böyle fonksiyonel bir süper gücü kaybeder mi insan? Etmez tabi ki. Bu manipülasyon güdüsü, işte tam böyle, kontrol sahibi olmadığımız zamanlarda, üzerinde kontrolümüz olmadığı ilişkilerde, terk edilmekten, reddedilmekten, kendimiz olmaktan korktuğumuz anlarda bir joker kartı gibi elimizde belirir. Sanki ufak bir bahane uydursak, yeniden güç sahibi olabilir, ilişkimizi koruyabilirmişiz gibi gelir.

Fakat, sana ufak bir sır vereceğim: uzatmak için bahane aradığın ilişki, çoktan bitmiştir.

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.