Geçen hafta hayatının baharında bir doktor hastanedeki odasında ölü bulundu. İlçemiz için, tedavi ettiği hastalar için, ailesi için nihayet milletimiz ve memleketimiz için büyük bir kayıp! Üzüldük, ağladık; fakat hiçbir acı ve gözyaşı geri getirmiyor, getirmeyecek gidenleri.
Genç doktoru hastalarına en güzel hizmeti verdiği bir günün sonunda böylesi elem dolu bir sonuca sürükleyen nedenleri bilmiyoruz. En doğrusunu bir kendisi bir de Allah biliyordu, şimdi bir tek Allah biliyor. Ondan kalan, cümle eş dost ve arkadaşlarının ceplerindeki hafıza kartlarındaki ara sıra bakıp birlikte oldukları anlara dalıp dalıp gitmelerine neden olacak buruk hatıralardır şimdi.
30 Ocak Çarşamba günü Yeni Şafak gazetesinde Yaşar Süngü imzasıyla çıkan ‘Değirmenci Uykusu’ başlıklı makaleyi okurken merhum İsmail Cem Temel şahsında milyonlarca insanı ilgilendiren sorunlarımızı düşündüm.
Yazar ‘Alanlarında bin uzman ve karar vericinin yer aldığı yıllık “Küresel Risk Algısı Anketi” sonuçlarını içeren 2019 Global Riskler Raporu’ndan ilginç bulduğum tespitlere yer vermişti. Bu rapora göre ‘bireysel düzeyde psikolojik ve duygusal sağlığın bozulmasının ilk kez önemli riskler arasında gösterildiği’,‘dünya genelinde 700 milyon insanın ruhsal bozukluğu olduğu tahmin’edildiği ve bunların vahim neticesi olarak da depresyonun küresel ölçekte en önemli hastalıklar arasında 2. sırada yer aldığı belirtilmişti mesela.
Genç doktorumuzun hepimizi etkileyen hazin ölümü depresyon olabilir miydi? Bilmiyoruz. Ne menem bir bela ki en olmayacak şeyleri mesela kişi kendisini veya kendisiyle birlikte başkalarını kolayca öldürebiliyordu! Son yıllarda bu kelimeyi müessif birçok olayla birlikte kullanır olduk doğrusu. Allah’ın yarattığı en değerli varlık hangi neden veya nedenlerle, hangi duygularla ölmeyi veya öldürmeyi tek çözüm görür hale gelmişti. İnsanın kendisiyle birlikte her şeyi değersiz görmesiyle olabilir miydi bu ve buna benzer problemler?
Kemal Öztürk bir gün sonra ‘Nihilitik Çağ Değersizlik Yüzyılı’ başlıklı yazısı bu bağlamda bazı sorularımın cevabı gibiydi. Yazara göre kalabalıklar içinde iyice yalnızlaşan insan, insandan kaçıp dijital evrenine daldıkça derdi de bunalımı da artıyordu. Her şeye kolay ulaşıyor, her şeyi de değersizleştiriyordu. ‘Eğer ahlak, hakikat, bilgi ve insan değersizleşmişse bu çağ başlamış demekti.’
Adım adım ‘organik insani ilişkilerin sonu’na geldiğimizde hiçbir şey eskisi gibi değildi artık. Yazının finalinde bu çağa şu cümlelerle ışık tutulur:
“Organik insani ilişkilerin sonu gelmiştir bu çağda. Dijitalize edilmiş, ekran camı gibi soğuk, kırılgan, hissiz ilişki biçimleri hâkimdir. İnsan yüz yüze konuşamaz hale gelir. Bir araç kullanmadan iletişim kuramaz.”
Peki, nedir çare?
Yazar buzul çağına benzettiği bu çağda çareyi insandan yani kendimizden kaçmakta değil, insana yaklaşmakta görür:
“Buzul çağına benzeyen Nihilitik Çağda insan olarak kalabilmenin yolu, insan sıcaklığına sığınmaktır. Basit ve organik insani yaşam formu bu çağda mutluluğun ana rahmidir. Oraya dönmeden huzur bulunmaz.”
Sağlıklı beslenme bahsi söz konusu olunca önemsediğimiz organik ürünler kadar insani ilişkilerimizde de aklımıza geliyor mu bu doğallık?
Yazarın o güzel buluşuyla ‘insanlığın ana rahmine’ yani fıtratımıza modern zamanların söylemiyle fabrika ayarlarımıza dönmek zorundayız. O fıtrat ki her şeyin hatta kendimizin dahi emanet olduğu sorumluluğu ile yaşamamızı gerekli kılmaktadır.
O fıtrat ki Rabbini tanımayıve sevmeyi, her türlü nimeti ve bağışı sebebiyle kendisine gönülden teşekkür etmemizi sevginin ve güzelliğin kaynağı görmektedir.
O fıtrat ki onu içimize yerleştiren Rabbimizin hiçbir şeyi anlamsız ve amaçsız yaratmadığını bilmemizi, bu nedenle hayatı anlamlı ve bir amaçlı yaşamanın ibadet olduğunu hatırlatıp durmaktadır.
Ebedi huzur ve mutluluğun bu zikri unutmamakla mümkün olacağını akleden kalbimizle, bozulmamış fıtratımızla biliyoruz.
Hiçbir şey değersiz değildir.
Kendini bilen Rabbini bilir denilmiştir.
Rabbini bilen kendinin ve her şeyin değerli olduğunu bilir.
Bilir ve sever.
Öyleyse sev kardeşim.
Sevgi, her şeyin başıysa emin olunuz, her şeye iyi gelir demektir.
Selamların en güzeliyle…
H. halim Kartal 02 Şubat 19