?Geçen yıllara yazık
Yazık etmişsin gönül sen?
?
?Yıllar yarlardan, yarlar yıllardan vefasız? der Y. Kadri Erenlerin Bağından adlı eserinde.
Gerçekte vefasız olan yılar mı, yoksa yılları yarlara ulaşmak için hakkıyla mücadele etmeyi öğrenemeyen insanlar mı?
Geçip giden birçok şeye üzülürüz.
İnsanın doğasında vardır geçen şeye üzülmek. Bu nedenle olsa gerek şairin ?Bakakalırım giden geminin ardından? demesi. Elde değil çünkü.
Her yılın ilk günleri yazılı ve görsel basında geçen yılla ilgili türlü bilançolar yayımlanır:
Geçen yılın yurtta ve dünyada meydana gelen en önemli olayları.
Gen yıl kaybettiğimiz ünlüler.
Sporda, sanatta geçen yılın en çok konuşulan olayları.
?
Ve yeni yılla ilgili temenniler? Kazasız belasız, sağlıklı ve huzurlu geçsin. İyilikler, güzellikler, mutluluklar getirsin.
?
Medyamızın yeni yılla ilgili özel bir gayretkeşliğini bilirim: Günlerce zevk ve eğlence tarafı pompalanır kamuoyuna. Kimi kanallar sabaha kadar özel yayınlar yapar, bu konuda birbirleriyle yarışa girip eğlence adına akla gelmedik şaklabanlıklar sergilerler. Eğlence jargonunda bunun adı ?felekten bir gün çalmak?tır.
Böyle günlerin muhasebe günleri olduğu akla getirilmez. Ziya Paşa?nın:
?Canan gide, rindan dağıla mey ola rizan
Böyle gecenin hayır umulur mu seherinde?
dediği biçim yılın ilk gününün akşamına doğru uyananlar televizyonlarını açtıklarında hiçbir şeyin değişmediğini görürler:
Tüm uyarılara rağmen içkili araç kullanan sürücülerin sebep oldukları kazalar, can kayıpları, maddi hasarlar?
İşlenen ilk cinayetler?
İnsan ihmali ile oluşan felaketler, hırsızlık, soygun, gasp haberleri birbirini izler.
Mehmet Altan?ın 04 Ocak günü yayımladığı daha çok öğrenci taşıyan servis araçlarının uğradığı trafik kazalarına değindiği ?FREN? başlıklı yazısında dile getirdiği gerçeğe bakın: ?2010 yılı rakamlarına bakıldığında ise trafik teröründe çarpıcı bir durumun ortaya çıktığını, ilk beş ayda 2002 bilançosunun aşıldığını görüyorduk... Ve bu senenin ilk altı ayında bin 694 kişi ölürken, 78 bin 688 kişi de yaralanmıştı...
Bunca insan böylesine birbirini yollarda telef ederken... Sadece bu konunun üzerinde yoğunlaşmadan belki de başka hiçbir sorunun çözülemeyeceğini... Ve kendi hayatına önem vermeyen koca bir insan topluluğunun, bunun nedenini aramadan ve ortadan kaldırmadan, bir sonraki gelişmişlik düzeyine geçemeyeceğini düşünüyor...
Bu nedenle beyhude konuşmak yerine susmayı yeğlemeli belki de...?
İnsan önce kendini değiştirmeli. Bu önemli değişim gerçekleşmeden ne değişebilir ki?
Sadece yazık edilen yıllara bir yenisi eklenir.
O kadar!
Biz fert fert kendimizi yetiştirmeye bakalım. Tüm iyiliklerden ve güzelliklerden yana arzu edilen toplumsal bir değişimin temellerinin bireysel gelişimimizde olduğuna inananlardanız. Lakin bütün hücrelerimize işlemiş kadim bir kusurumuz var: İnanıyoruz; ama bu inanışın gerektirdiği gibi davranamıyoruz bir türlü. Bir şeylerin doğruluğuna olan imanımız yetmiyor. İman ettiğimiz şeyleri yaşamadıkça bu imanın fanusa konulmamış kandilden bir farkı olmuyor; hafif bir esintide bile sönüveriyor.
Bu durum, apaçık zararlara uğramamıza neden oluyor. Sonra da bu zarar ve ziyandaki ayan beyan kusurumuzu görmüyor, başka suçlular bulup tüm faturayı ona kesiveriyoruz. Şu feryatlarda olduğu gibi:
Ya,
?Kahpe felek sana nettim neyledim??
Yahut Neyzen Tevfik gibi:
? Yamansın her zaman aldattın beni,
Kâh düşürdün kâhi kaldırdın felek!
Mecnun'sun diyerek Leylâ peşinden,
Issız vadilere saldırdın felek!?
Çoğu zaman da:
?Ben küskünüm feleğe? diyoruz.
Yahu feleğin bize bir şey ettiği yok, biz her ne edersek kendimize ediyoruz.