Nasihatin varlığı insanoğlunun yeryüzündeki macerasına başladığı zamana kadar uzanır herhalde; çünkü nefis taşıyan bir varlık olarak insan, her an sorumluluğunu unutabilir, hata yapabilir. Bu nedenle akla ve sağduyuya uygun davranması konusunda ikaz edilme ihtiyacı içinde olabilir. Kim ne şekilde uyarırsa uyarsın sonuçta iyi ya da kötü yönde eyleme geçmesinde kendi iradesi ve kararı vardır insanın. Nitekim aynı zamanda bir peygamber olan Hz. Adem, çocuklarını fıtratlarına uygun olarak yani Allah’ın kullarını yaratırken özlerine yerleştirdiği iyiye, doğruya hakkaniyete uygun sorumlu ve güzel davranışlar sergilemeye meyyal olarak yarattığını ilahi vahiyle uyarmasına rağmen Kabil bu fıtrata yani Allah’ın koyduğu yasaya aykırı hareket ederek, kıskançlık duygularıyla kardeşi Habil’i öldürebilmiştir.
Durum böyle olunca nasihatin gerekliliği ortadan kalkıyor mu? Elbette hayır. Allah’ın seçip gönderdiği her elçi içinde yaşadıkları toplumun fıtrattan uzaklaştıklarını görerek sorumsuz iş ve eylemleri nedeniyle başlarına türlü felaketler gelmemesi için tertemiz asla, iyi güzel ve doğru olana, fıtrata, çağırmış, bunun mücadelesini vermiştir.
Konu nasihat olunca Lokman suresinde Lokman’ın oğluna öğütlerinin, çağlar boyu türlü sebeplerle özünden uzaklaşan insanın nasihatlerle çağrıldığı fıtratın sönmeyen bir nur, bir kılavuz olduğu hemen fark edilir:
13- Hani Lokman oğluna -öğüt vererek- demişti ki; "Ey oğlum, Allah'a şirk koşma. Şüphesiz şirk, gerçekten büyük bir zulümdür."
14- Biz insana anne ve babasını (onlara iyilikle davranmayı) tavsiye ettik. Annesi onu, zorluk üstüne zorlukla (karnında) taşımıştır. Onun (sütten) ayrılması, iki yıl içindedir. "Hem Bana, hem anne ve babana şükret, dönüş yalnız Banadır."
16- "Ey oğlum, (yaptığın iş) gerçekten bir hardal tanesi ağırlığında olsa da, (bu,) ister bir kaya parçasından ya da göklerde veya yer(in derinliklerinde) de bulunsa bile, Allah onu getirir (açığa çıkarır). Şüphesiz Allah, latif olandır, (her şeyden) haberdardır."
17- "Ey oğlum, namazı dosdoğru kıl, ma'rufu emret, münkerden sakındır ve sana isabet eden (musibetler)e karşı sabret. Çünkü bunlar, azmedilmesi gereken işlerdendir.
18- "İnsanlara yanağını çevirip (büyüklenme) ve böbürlenmiş olarak yeryüzünde yürüme. Çünkü Allah, büyüklük taslayıp böbürleneni sevmez."
19- "Yürüyüşünde orta bir yol tut, sesinden de (yüksek perdeleri) eksilt. Çünkü, seslerin en çirkin olanı gerçekten eşeklerin sesidir."
İnsanlık tarihinde bilgi ve hikmet sahibi insanların öğütlerinin Lokman’ın öğütleriyle aşağı yukarı aynı olduğu özünde birtakım kirlerle üstü örtülen fıtratın yeniden ortaya çıkarılmasına yönelik bir gayretin ürünü olduğu görülür.
Şey Edebali’nin Osman Gazi’ye öğütlerinin de Kur’an’da örneklerini gördüğümüz, insanlığın değişmez değerlerini ifade eden hikmet pınarlarından süzülüp geldiği görülür.
“ Oğul!
Güçlü, kuvvetli, akıllı ve kelamlısın. Ama bunları nerede ve nasıl kullanacağını bilmezsen sabah rüzgarlarında savrulur gidersin.. Öfken ve nefsin bir olup aklını mağlup eder. Bunun için daima sabırlı, sebatkar ve iradene sahip olasın!.. Sabır çok önemlidir. Bir bey sabretmesini bilmelidir. Vaktinden önce çiçek açmaz. Ham armut yenmez; yense bile bağrında kalır. Bilgisiz kılıç da tıpkı ham armut gibidir. Milletin, kendi irfanın içinde yaşasın. Ona sırt çevirme. Her zaman duy varlığını. Toplumu yöneten de, diri tutan da bu irfandır.
İnsanlar vardır, şafak vaktinde doğar, akşam ezanında ölürler. Dünya, senin gözlerinin gördüğü gibi büyük değildir. Bütün fethedilmemiş gizlilikler, bilinmeyenler, ancak senin fazilet ve adaletinle gün ışığına çıkacaktır. Ananı ve atanı say! Bil ki bereket, büyüklerle beraberdir. Bu dünyada inancını kaybedersen, yeşilken çorak olur, çöllere dönersin. Açık sözlü ol! Her sözü üstüne alma! Gördün, söyleme; bildin deme! Sevildiğin yere sık gidip gelme; muhabbet ve itibarın zedelenir...
Haklı olduğun mücadeleden korkma!
En büyük zafer nefsini tanımaktır. Düşman, insanın kendisidir. Dost ise, nefsi tanıyanın kendisidir.
Sevgi davanın esası olmalıdır. Sevmek ise, sessizliktedir. Bağırarak sevilmez. Görünerek de sevilmez!.. Geçmişini bilmeyen, geleceğini de bilemez.
Osman! Geçmişini iyi bil ki, geleceğe sağlam basasın.
Nereden geldiğini unutma ki, nereye gideceğini unutmayasın.”
Nasihati de nasihat edeni de pek sevmeyiz; çünkü işimize gelmez. Biz gene de bildiğimizi okumaktan vazgeçemiyoruz. Gerçeği bile bile görmezden gelmenin bir adım ötesinin pişmanlık olduğunu yaşayarak öğrenmenin kar etmediği bir çılgınlık manzarası her gün görüp durduğumuz.
Her şeye rağmen sözün gücüne inanarak bunu güzel etkili biçimde söyleyenlerin nasihatlerini hatırlatmaya, daha önemlisi nasihatten çok iyi örneğe ihtiyacımız var. Akif gibi mesela. O nasihat edebilir:
“Nasihatim sana herzeyle iştigali bırak
Adamlığın yolu neredeyse bulmaya bak”
Adamlığın yolu…
Ah ne kadar da uzaklaşmışız bu yoldan!
Selamların en güzeliyle…