Hısım akrabayı ziyaret emek, onlarla görüşmek ve alakayı devam ettirmek “sıla-i rahim” tamlamasıyla ifade edilirdi eskiden.
Sıla; ulaşmak, kavuşmak manasına gelen “vusul” kökünden geliyor.
“Sıla burcu burcu ille ocağım
Çoluk çocuk hasretinde kucağım”diyen Bekir Sıtkı Erdoğan “Hancı” şiirinde bu sözü, anlamını hiç kimseye sormaya ihtiyaç bırakmayacak şekilde kullanarak gönül dünyamıza yerleştirmiştir
Rahim; kelime olarak rahmetten gelir. Rahmet “acımak”, “şefkat duymak ” manalarını taşır. Yüce kitabımız Kur’an’da Rahman ismiyle birlikte kullanıldığını biliyoruz. Bir Müslüman’ın insana, hayata ve kainata bakışını şekillendiren en temel kavramlardandır. İzlediğim bir televizyon programında bir profesörümüzün merhamet, şefkat kelimelerinin Batı dillerinde karşılığı olmadığını söylediğini hatırlarım.
Peygamberimizin önemle üzerinde durduğu ve yapıldığı zaman Müslümanların Cennete girmelerine sebep olacağını haber verdiği sıla-yı rahim; her türlü hayır işlerinde akraba ve yakınların görülüp gözetilmesidir. Ayetlerde bunun, namaz, zekât gibi farz ibadetlerden hemen sonra zikredilmesi, İslâm’daki önemini göstermektedir. Alimler sıla-i rahimde bulunmanın vacip olduğu görüşündedirler. Bunun, terk edilmesi, yani akraba ve yakınlarla olan ilgisinin kesilmesi, büyük günah sayılmıştır.
Herhangi bir nedenle doğup büyüdüğü yurdundan, yuvasından uzaklarda yaşamak zorunda kalan insanlar bulabildikleri ilk fırsatta her karışında bir izi olan bu diyarlara, baba ocağına, yar kucağına özlem gidermeye gelirler. Hele ki bayramlar sıla-i rahim için her fedakarlığı göze alarak yollara döküldüğümüz mübarek zamanlardır. Bayramları bayram yapan bir bakıma bu anlamda oluşan hareketliliktir denilebilir.
Köyünün deresi tepesi, dağı taşı her yeri adım mis gibi burnunda tüter gurbet kahrı çekenlerin. Yaşlısıyla genciyle, tanıdığı herkesten bir ses, bir silik hayal taşıyan hafıza böyle zamanlarda cami avlularında, sokaklarda, kahvelerde, çeşme başlarında onları dünya gözüyle bir daha görmenin dayanılmaz özlemi içinde olur. Yerinde duramaz oluşu bundandır.
Bayram sabahı sokaklar nasıl şenlenirdi çocuk sesleriyle! Orta okula kadar köyümde yaşadığım bayramlarda köyümün bütün çocuklarıyla aynı anda en yakın komşulardan başlayarak uğramadık hiçbir sokak, çalınmadık hiçbir kapı bırakmamacasına bayramlaşma yarışına girerdik. Öğle olmadan evlerimize döndüğümüzde bir torba dolusu nevalemiz olurdu her çeşitten. Ekseriyetle kırık leblebi ile renkli şekerler verirlerdi güler yüzlü, ağızları dualı nineler kapılardan. O gün bir kenara bırakılıp unutulan çerez torbaları bayram geçip gittikten sonraları kıymete binerdi.
Bayramlar sıla-yı rahim, sıla-yı rahimler bayramdı.
Mahallemizde bayram sabahları çocukluk yıllarımın bayramlarındaki çocuk hareketliliğinden eser yok nicedir. İlk gün pek kimse kimseye uğramıyor. Kurbanlıklar, onların kesimi, etlerin taksimi, ayrıştırılıp yerleştirilmesi gibi işler zaten kurban ortaklarını fena halde yoruyor. İşler bitirildiğinde ise bayram bitmiş oluyor.
Her şey yavaş yavaş değersiz hale geliyor, bayramlarımız da…
Bayramlarda komşularımız ve akrabalarımızdan ziyaret etmediklerimiz, arayıp sormadıklarımız oluyor mu?
Bayramlar insan insana yaşanırdı.
“Gittikçe artıyor yalnızlığımız” diyor ya şair aynen öyle.
Şimdi rahat koltuklarına yaslanıp televizyon veya bilgisayar ekranları karşısında gerçek dünyalarından günbegün daha çok uzaklaşan insanlar, sanal dünyalarda dolaşarak yaşıyorlar bayramları kendileriyle baş başa.
Sokak sokak , ev ev dolaşıp insanları kendi muhitlerinde görerek bayramlaşmanın verdiği coşkunun, sevincin, huzur ve mutluluğun yerini ne tutabilir ki?
Sıla-i rahim bir özlemle koşup geldiğimiz mekanlarda özlemini duyduğumuz herkesle ta gönülden kucaklaşıp kaynaşmanın, bir şeyleri paylaşarak yakınlaşmanın adı değil mi?
İnsanları Rab’lerine yaklaştıracak olan her şey kurbansa önce birbirimize engin bir sevgi ve merhametle yaklaşabilmeliyiz.
Sıla-yı rahim anlayışıyla.
Bayramınız mübarek, işleriniz hayırlı ve bereketli olsun.
Selamların en güzeliyle…
Hacı Halim Kartal