Figen Hanım, yeni atanmış çiçeği burnunda bir öğretmendi. Fakir bir semtte öğretmenlik yapıyordu. Kocası Ferit Bey, ona kaşı pırıl pırıl parlayan bir yüzük almıştı. Figen Hanım yüzü parmağına takıp okula geldi. Sınıfta ders dışı konularla ilgilenme şampiyonu Altan, öğretmenin yüzüğünü epey bir süre süzdükten sonra ciddi bir ses tonuyla:
“Öğretmenim, yüzüğünüzdeki pırlanta göz kamaştırıyor. Okul çıkışı dikkat edin, çarpmasınlar. Buralar pek tekin yerler değildir.”
Figen Hanım’ın yüzü kıpkırmızı oldu, yüreğini korku dağları bürüdü. Çocuğun terbiyesizliğine kızdı, bağırıp çağırdı. Bütün bunlar yürek çarpıntısını dindirmedi, teneffüste konuyu öğretmenler odasında arkadaşlarıyla paylaştı. İngilizceci Derya Hanım yangına körükle gider gibi:
“Altan çete, dışarıda kendisi gibi arkadaşları var, tehlikeli bir çocuk.” deyiverdi.
Figen Hanım’ın yüreği yangın yerine döndü. Tehdidi Ferit Bey’e anlattı. Başlarını belaya sokmamak için soluğu müdür odasında aldılar.
Figen Hanım’ın alı al, moru mordu. Korku ve heyecanla tehdidi müdüre anlattı, çocuğu disipline vermek istediğini söyledi.
Müdür İsmail İlyas Bey tecrübeli biriydi, oturun dedi, misafirlerine çay ısmarladı.
“Okula ben de yeni geldim, çevreyi pek tanımıyorum, panik yapmayalım. Veli ile tanışıp görüşelim. Bir çözüm yolu arayalım.”
Çocuğun dosyasını getirtti. Velinin telefon numarasını buldu ve aradı.
-Beyefendi, fen bilgisi öğretmenimiz, sizinle tanışmak ve Altan ile ilgili sizinle görüşmek istiyor. Müsait bir zamanda size uğrayıp bir çayınızı içmek arzu eder, ne zaman olur?
-Şey, ben işten geç çıkıyorum, geç vakit eve dönerim.
-Saat kaç gibi olur?
-Şey, ne diyeyim, sekizden sonra.
-Tamam, sekiz buçuk diyelim.
Telefonu kapattı. Figen Hanım’a döndü:
-Velimize uğrayıp bir çayını için. Çocuğun ailesini bir görün, problemi veli ile görüşün.
Ferit Bey bozuldu, yüzü kırmızıdan mora, mordan kırmızıya gidip geliyordu.
-Şimdi ben, bizi tehdit eden çocuğun velisiyle mi görüşeceğim?
Müdür arkasına yaslandı. Genç meslektaşlarını süzdü. Tedirginliklerini anlıyordu. Mesleğe yeni başlamışlar, hiçbir veliyi evinde ziyaret etmemişlerdi. Akvaryumda balık gibiydiler. Okul çevresi denizdi, orada büyük balıklara yem olmaktan korkuyorlardı.
-Hocam, dedi. Ben bir çözüm ürettim, itiraz ediyorsunuz. Sizin çözümünüzü dinleyeyim.
-Şey, yani çocuğu çağırıp…
-Ağzını burnunu kırayım istiyorsanız güvendiğiniz dağlara kar yağar. Eğitim sacayağı üzerine oturur. Çocuk, veli, öğretmen. İki ayaklı saçağı olmaz. Veli ile görüşmenizi tavsiye ederim. Sevgili Peygamberimize (sav) on yıl hizmet eden ve ondan eğitim alan Enes bin Malik der ki:
“Ne dövdü ne azarladı ne alay etti ne de yüzünü ekşitti.”
“Peygamberimiz (sav) en sevilen öğretmendi. Onu tanıyan herkes onu canından çok sevdi, 23 sene öğretmenlik yaptı ve içinde bulunduğu toplumu a’dan z’ye değiştirdi. Öğretmenlik, gönüllere girme sanatıdır. Sevmediğimiz çocuğu eğitemeyiz. Gönlüne giremediğimiz öğrencinin kafasına da giremeyiz. Veli ile görüşmenizi tavsiyem ederim.”
Figen Hanım ve Ferit Bey, hayal kırıklığına uğramışlardı. Gerekiyorsa müdür, veliyi çağırıp bir güzel nasihat etmeli veya fırçalamalı, sorunu çözmeliydi. Kendilerini tehlikeye atmamalıydı ama öyle yapmıyor, kendilerini ateşe atıyordu.
Çaresiz akşam vakti Reşit Bey’in evinin kapısın çaldılar. Endişeliydiler hatta korkuyorlardı.
Reşit Bey, onları güler yüzle karşıladı. Çocuklarının öğretmeni gelecek diye hazırlanmışlardı. Ayşe Hanım evi süpürüp yeniden düzene koymuş, en iyi yaptığı yemekleri hazırlamıştı. Öğretmenin eve gelmesi sıradan bir şey değildi. Okula ne olmuştu da öğretmen kalkıp eve geliyordu? Bunu öğrenmek için Altan’ı sorgulamış ve çocuğun öğretmene saygısızlık yaptığını öğrenmişlerdi.
Reşit Bey mahcup bir edayla misafirleri içeriye aldı, oturma odasına buyur etti. Hal hatır sorduktan sonra Ayşe Hanım sofra kurdu, misafirleri davet etti.
Misafirler nazlandılar ve karnımız tok, dediler.
Ev sahipleri o kadar ısrar etti ki sofraya oturmaya mecbur kaldılar. Yemekler de baya lezzetliydi.
Sofradan sonra çay içerken Reşit Bey, Altan’ın saygısızlığından dolayı özür dileyiverdi.
Altan hemen söze karıştı:
“Öğretmenim, özür dilerim, kötü niyetten değil, iyi kelime seçmeyi bilmediğimden. Aslında yüzük size çok yakışmış diyecektim…”
Buzlar çözülmüştü. Figen Hanım ve Ferit Bey, korku dağlarından inip huzurun cennet ovalarında gezintiye çıkmış gibi rahatladılar. Ertesi gün İsmail İlyas Bey’e uğrayıp gördükleri itibarı anlattılar. Eğitim sacayağı üzerine otururmuş, akşam onu gördük, dediler.
Buzlar çözülmüş, karlar erimiş, sorunlu gönüllere bahar gelmişti.
Beyin Vitamini: Çalışkan yazar Vedat Sağlam, bir neslin öğretmeni Necip Fazıl Kısakürek’in hayatını Yalnız Adam isimli eriyle romanlaştırmış. Kitabın “Dedem Necip Fazıl” adıyla öğrenciler için yazılmış 160 sayfalık bir nüshası da var. Necip Fazıl bir dava adamı, İslam davasının çilesini çekmiş insan. Ayağa kalk Sakarya diyerek Anadolu’yu ayağa kaldırmak ve İslam medeniyetini yeniden inşa edecek nesiller yetiştirmek için ömrünü harcadı. Beyazıt yayınları arasında çıkan eser okunmaya değer. (İrtibat, [email protected], 0530 037 38 58)