BİST
ALTIN
DOLAR
STERLİN
EURO

Yoksulluk İçimizde, Ya Tahammül Ya Sefer, Hüzün ve Tesadüf, Yokuşa Akan Sular, İyiler Ölmez, Beyhude Ömrüm, Fırtınayı Kucaklamak, Uzun Hikâye, Bu Böyledir, Kalbin Sesi İle Toprağı Dinlemek, Selam Olsun…

        Ne güzel isimler koymuşsun eserlerine Mustafa Kutlu Abi! 

        Hikâyeyi ben sizinle tanımıştım. 70’li yıllarda nadiren bulabildiğim ‘Hareket’ dergisinde okuduğum hikâyelerinizi hiç unutamadım. Hele biri var ki iki bölüm halinde ‘Oy Dağlar’ adıyla yayımlanmıştı. Almanya’ya çalışmaya giden gurbetçilerimizin birbirinden tamamen farklı iki âlem arasındaki sıkışmışlıkları, bin türlü dertleri, acıları, çaresizlikleri ve kor gibi özlemleri vardı bu hikâyelerde ve doğrusu bana göre bu iki âlemin onların gözlerinde ve gönüllerinde nasıl yer ettiği onların dilinden bu kadar güzel, bu kadar dokunaklı anlatılabilirdi!

        Sonra ‘Ortadaki Adam’ çıktı. Hikâyelerinizin toplandığı ilk kitaptı bu seksenli yıllarda okuduğum. Hepsinde müthiş bir gözlem ve anlatım başarısı ve daha önemlisi hepsinde buram buram memleket havası vardı içimize işleyen. Memleketinin havasına- suyuna, çiçeğine-böceğine, kurduna-kuşuna, manisine-türküsüne, delisine-velisine ve nihayet her şeyine sevdalı bir insanın kalp atışlarını duymuşumdur her birinde.

        Ne zaman bir kütüphaneye veya kitapçıya yolum düşse Mustafa Kutlu kitaplarının topluca bulunduğu rafın önünde ortam uygun olursa daha fazla kalabilmek için bahaneler ararım. Her birine dokunmadan ayrılmak istemem.

        Son ziyaretimde ‘Sevincini Bulmak’  ile karşılaşmıştım. Haber bültenlerinde usanç vermeye yetecek kadar çok söylenen ‘eyyam-ı bahur’ adlı sıcaklardan, bir türlü dizginlenemeyen zamlardan, pahalılıktan ve gelir dağılımında dengelerin iyice bozulmuş olmasından mıdır bilmem, iyice bunaldığımız bu günlerde kaybetmeye başladığımız yaşama sevincini bulmak özlemiyle olsa gerek, çöl ortasında yemyeşil bir vadiye gelmiş gibi bir serinlik hissettim.

        Fakat hikâye kahramanlarından birinin üniversitede çalışmalarını Ahmet Hamdi Tanpınar üzerinde yoğunlaştıran bir hoca olduğunu öğrendiğim zaman bu sevincin, çoktan yakıp da küllerini havaya savurduğumuz ‘Huzur’ gibi bu zamanda öyle kolay bulunabilecek bir nazenin olmadığını anlamam uzun sürmedi. Nitekim üstadın bu eserinde de Huzur’daki Mümtaz ile Nuran gibi huzur arayan huzursuzlar vardı sadece isimleri Elif, Suna, Ali, Serdar gibi farklı olan. 

        Kütüphanemiz ne hazin ki kapağı dahi açılmamış kitaplarla doluydu ve umutla açtığım sayfalarından birinde ‘Sevincini Bulmak’ yazarı bu durumu içimi burkan şu cümle ile özetliyordu:         

        “Kapağı açılmayan bir kitap bana hep dokunmuştur. Diri diri mezara konulmuş sanki.”

        Çağdaşlaşma ve modernlik adına kaçarcasına uzaklaştığımız bir medeniyetten oldum olası rahatsız olmuş Mustafa Kutlu Ağabey, her vesileyle mesajlarını iletmekten de geri durmamış sorumluluk sahibi, dertli bir insandır. Bu eserinde de her zamanki o vakur duruşunu gördüm.

Okudum…  

        ‘Sevincini Bulmak’ta sevincini bulma yolculuğundaki insanların arayışlarını, bu arayışta çoğu zaman sevinç diye bulduklarının umdukları gibi olmadığını görerek acı çektiklerini gördüm. Nihayet unutulmasın diye notlarım arasına alma ihtiyacı duyduğum bilgelik ürünü, yolumuza her zaman ışık olacak güzellikler buldum:       

“Güzellik böyledir; çocuk da olsa, yaşlı da olsa, dilinden anlayanı yüreğinden vurur.”

“Bilmek ile bulmak üzerine çok söz var. Tanımak önce geliyor galiba. Hele kendini tanımak. Nefsini bilen Rabbini bilir, derler ya...

        "İnsan insanın kurdudur" diyorlar. Bu söze inanmayın; "İnsan insanın yurdudur."

        “Hayatın durgun gölü durduğu gibi durmuyor. Nereden geldiği meçhul bir taş düşüyor suya ve dalgalanmaya başlıyor.”

        “Bu yeni nesli ne yapacağız? Bu teknoloji ile kim başa çıkabilir ki? Ne sözün kıymeti kaldı ne yazın...”

        “-"Bu kelimeyi sevmiyorum. Kullanmasak?"

 -"Hangisi?"

 –"ilişki."

 -"Sebep?"

 -"Aşağılık bir kelime… Kaypak, sinsi, menfaatçi, hain!"

        “Evet, ilim-sanat-kariyer falan bunlar tamam; ama hiçbir uğraş, makam-mevki-eser bir çocuğun yerini tutamaz. Sevgi dolu bir ev, dumanı tüten bir aş, henüz konuşmaya başlamış bir yavru, sevda ile bakan bir eş. Bundan değerli ne olabilir ki?”

        “Doğal olandan uzaklaşan insan doğallığı kaybediyor. Yapay insan oluyor.”

        “Bilmiyorum ama şurası kesindir; Topraktan toprağa insanoğlu bir daha o aşk ile başka bir şeye bağlanmadı. Eşya ile "kullan at" ilişkisi başladı. Her şeyi hızla tüketiyoruz artık, belki bu yüzden insan doyumsuz, huzursuz, bencil, nobran ve dengesiz. Kimse kimseye güvenmiyor. Endişe her yandan kol geziyor.”

        “Hani bir söz var sevimsiz: "Hayat devam ediyor" diye. Öyledir, acımızı çekeriz, o giderek bir hatıraya dönüşürken hayatımızı başka renkler, başka sevdalar kaplayıverir.”

        “Varlığımız din ile, ölüm ötesini kabul ile mâna kazanıyor. Dine ulaşmayan yol ister felsefeden ister sanattan geçsin menzile ulaşamaz.”

        “Gönül yapmanın bin bir yolu var. Her biri cennete çıkar.”

        Şu son cümleyi de dua niyetine umut kapısı diye kaydettim:

        “Canınızı sıkmayın, iyiler oldukça kıyamet kopmaz. Helal paranın bereketi çok olur, aza kanaat edeni Cenab-ı Hak dara düşürmez.”

         Üstadın yukarıda bazılarını sıraladığım kitaplarından birinin adı Kalbin Sesi ile Toprağa Dönüş’tür. İlginçtir:  Sevincini Bulmak’ta öğretim görevlisi Suna Hoca da bu yolu izler. Selam Olsun!

        İyi okumalar…

        Selamların en güzeliyle…

        Hacı Halim Kartal/ 06 Ağustos 2023

       

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.