Ben sana kaç defa dedim dimi Süleymanların oradan gitme diye. Evlerinin önü hep çivi, üst katlarını onarıyorlar, tekerlere batar dedim dimi. Bak, gör işte, dedi babam. Dedikten sonra da arkasına yaslandı. Konuşurken salladığı tespihi diğer eline aldı ve kafasını çevirip televizyondaki belgesel kanalını izlemeye devam etti.

Babam bu küçük mahallenin ilk muhtarının oğluydu. Bundan dolayı mahalleli ona saygı duyardı. Kıraathaneye gitti mi herkes ayağa kalkar daha oturmadan çayı önünde hazır olurdu.

Dedem bu mahalleli için çok şey yapmış zamanında, öyle anlatır ahali. Ona gösterilen saygı da babama ve ondan da bize kaldı. Dedemden kalan tek miras.

Dedemin vefatından sonra mahalleli muhtar olarak babama çok ısrar ettilerse de babam babasına olan saygıdan kabul etmedi. Biz de çok istedik muhtar olmasını ama kabul ettiremedik.

Ağabeyim de babamdan yediği fırçadan dolayı yüzü kıpkırmızı kesilmiş bir halde bekliyordu bir köşede.

Babamı memnun etmek çok zor diyordu, akşamüstleri beraber dolaştığımız zamanlarda. Dedemi memnun etmek için ne kadar uğraştıysa artık, bizim yaptığımız her şey az geliyordu onun için, diyordu.

Babam, dedemden kalan tespihle oyalanırken Ali ağabeyim girdi. Selam verip babamın elini öptü. Hele otur Osman dedi babam ağabeyimin bileğinden tutup yanına oturttu.

Yarın ilk iş Emin’i şehre götürüp Yusuf’un yanına vermek olacak. Yaz boyunca orada çalışsın. Eli bir iş görsün. Okumakla her şey olmuyor. Elleri biraz dert görsün. Arabayı da yaptırırsın, dedi.

Ali ağabeyim olur baba deyip elini öptü yine.

Emin ağabeyimin yaz tatili için planları vardı. Şimdi onları ertelemek zorunda kalacak.

Annem seslendi içerden: Zehra! Zehra! Gel kızım.

Sofra bezini alıp geldim. Serdikten sonra annem termiyeyi getirip koydu. Önce babam sonra da ağabeylerim oturdu.

Termiye yerken az önceki sinirli halinden eser kalmadı babamda. Emin ağabeyimin planlarını biliyormuş gibi Ali ağabeyime Emin kalsın evde. Yarın götürme onu, dedi.

Ali ağabeyim nasıl istersen baba dedi.

Termiyeye bakıp tadı güzelmiş dedim. Babamın gülen gözleriyle denk geldim.

Avucundaki termiyeleri de bana verdi.

Babamın avucundakiler daha tatlıydı.