BİST
ALTIN
DOLAR
STERLİN
EURO

İlçemizdeki kır düğün salonlarından birinde o akşam gördüğüm inadına coşkuyu(!) unutmam mümkün değil.

        Uzun bir aradan sonra kurallara uyulmak kaydıyla açık hava düğünlerine izin çıkmıştı nihayet. Çıkmasıyla da koronavirüsten korunma tedbirleri kapsamında ertelenen düğünler, oldukça sıkıntılı geçen bahar aylarının ardından normalleşmenin ilk adımları olarak uygulamaya konulmuştu haziran ortalarında; lakin tehlike geçip gitmiş değildi.

        Şöyle ‘Bir hayırlı olsun der, ayrılırız; gitmezsek olmaz’ mülahazasıyla katıldığımız birkaç düğünden, düğüne iştirak davetliler bakımından en kalabalık olanıydı. İlçemizin oldukça serin bir köşesindeki bir kır düğün salonuydu burası. İşte orada şahit olmuştuk inadına coşkuya!

Aslında mekâna yaklaşırken etraftaki araç yoğunluğu her şeyi anlatıyordu. Düğün yapılan alan çok geniş olmasına rağmen duvar diplerine kadar dolmuştu. Alandaki bazı ağaçlarda herkesin görebileceği şekilde malum hastalıktan korunma tedbirleri çerçevesinde uyarılar konulmuştu. Bulunduğum yerden görebildiğim kadarıyla yaşları 18- 25 arası olduğunu tahmin edebildiğim genç davetlilerin daha çok iştirak ettikleri bir düğündü bu. Hepsi maşallah kıpır kıpır, pür neş’e, yerlerinde duramıyorlardı.

        Orkestra hareketli bir müziğe başlayınca oyunlar için belirlenmiş alana doluşuveriyorlardı ha babam! O anda maske ve mesafe hak getire! Orkestradan arada bir ‘sosyal mesafe’ uyarısı yapılsa de gençler bildiklerini okuyorlardı; çünkü bir kere galeyan geldi mi mantık savuşur giderdi. İnadına coşku dememin nedeni tam olarak buydu işte.

        ‘Kesik Çayır’la belirli bir hıza ulaşan gençler, ‘Erik Dalı’ başlayınca iyice kendilerinden geçiyor, hava ‘Ha Babam Ha’ya dönünce de uçuşa geçiyorlardı adeta. Piyanistten gelen koronaya dair zayıf uyarılar coşkunun doruğuna ulaşan bu gençleri durdurabilir miydi? Hem o anda kim takardıkoronayı? Dakikalarca oynamışlar, o kadar irtifa kazanmışlardı… Kahrolsundu korona! Bu akşam kurtlarını iyice dökeceklerdi, hiçbir şey durduramazdı onları. Zaman zaman kalabalık oyun pistine sığamaz oluyordu. Doğrusu bu inadına coşkuda en büyük pay orkestranındı. An oluyor gelin tarafından gelen davetlilerini ateşliyor, çok geçmeden damadın iş yerinden arkadaşlarını hoplatıyorlardı ha babam!

 

        Gecenin ileri denebilecek bir vaktinde biz alanı terk ederken oyunların hızı biraz düşer gibi olsa da manzara pek değişmiyordu. Kenar masalardaki masalarda oturanlarda dikkat çeken maskeler oyun alanında tek tük göze çarpıyordu.

        Vakıa uzun süre bunalmıştı insanlar yasaklardan. Doğrusu hak etmişlerdi bu coşkuyu. Yalnız bu coşkuda şu devlet ricalinin dillerinden bir türlü düşürmedikleri ‘maske, mesafe’ teranelerine inat bir görünüm vardı. Ters teper gibiydi bir şeyler.

        Bayrama kadar düğünlerde adeta büyük bir patlama yaşandı. Her akşam havai fişekler patladı. Dalga dalga oyun havaları gezindi şehrimizin semalarında.Pandemiden korunma kurallarına uyulanlar olduğu gibi uyulmayanlar da olmuştur her halde. O günden sonra buluşma günleri diye adlandırdığım düğünlere ve cenazelere daha az katıldım. Bilmiyorum.

        Son günlerde valilikçe alınan kısıtlama kararları çerçevesinde havai fişek patlamaları duymadığım gibi, düğün yapılan mahallerden geldiği pek belli olan müzik sesleri gelmiyor.

        Virüse yakalananların da hastalığı yenemeyip hayatlarını kaybedenlerin sayısında büyük artışlar var. Ağustos bitiyor, eylül kapıda. Son baharda daha da artabileceği ihtimalinden söz edenler var. Sokaklarımızın manzarası yaşananlara rağmen hala olayın ciddiyetinden uzak olduğumuzu gösteriyor. Yanlışlarda bu kadar ısrarımızı anlayan varsa beri gelsin. Ha babam koşuyoruz neredeyse hesapsızca felaketimize.

        ‘Ha babam Ha’ düşüncesizce hareket ettiğimizin hatta yeni çılgınlığımızın alametifarikası gibi gelir bana.

        ÂşıkMahzuni Şerif, ‘Ha Babam Ha’ adıyla kendi yazıp kedi bestelediği eserinin düğünlerde, eğlence ortamlarında çalınıp söylendikçe insanlar üzerinde çılgınlar gibi oynama şevki uyandıracağını hesap etmiş midir, bilmiyorum. Rahmetli bu hali görseydi yadırgardı herhalde. Türkünün sözlerine bakınca tuhaf karşılayacağını düşünmeden edemedim.

        Bir sosyal eleştiri olan su sözlerin anlamını bir kenara bırakarak nakaratındaki ‘ha babam ha haha!’ nasıl zıplatır insanları anlamıyorum. HalbukiAşığın dedikleri şudur:

        “Sabahtan bir davul çalar
Tokmağı tozundan beter oy oy
Öyle bir zamana geldik
Oğul babasından beter

Vicdanında ar kalmamış
Utanır damar kalmamış
Ha babam ha ha De babam ha ha”

        Gülelim mi, ağlayalım mı bilmiyorum.

        Yok, yok!

        En iyisi oynayalım.

        Selamların en güzeliyle…

        H. Halim Kartal   29 Ağustos, 20

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.