banner164

BİST
ALTIN
DOLAR
STERLİN
EURO

Dünya bu zulmü taşımaz!

        Daha dün Almanya’da Tük düşmanı Müslüman düşmanı bir faşistin saldırısı haberleri düştü ajanslara. Beşi Türk, on kişinin öldüğü bildirildi. Bu ülke başta olmak üzere Avrupa ve dünyanın birçok bölgesinde Müslüman düşmanlığı zirve yapmış durumda. Camiler, evler kundaklanıyor, insanlar bulundukları yerleri terk etmeye zorlanıyor. Velhasıl zulüm bir an bile hız kesmiyor.

        Suriye’de vahşetin en acımasızını izliyoruz. Meskûn mahaller ayrım gözetilmeksizin bombalanıyor, koskoca bir coğrafya siyaseten insansızlaştırılıyor. Bulabildikleri her çeşit nakil vasıtaları ile katliamdan kaçabilenlerin yönleri Türkiye. Bir günde binlerce on binlerce insan yığılıyor istiap haddi çoktan dolmuş çadır kentlere. Yarı çıplak çocuklar, yakınlarını ve her şeylerini kaybetmiş her yaştan insanlar, çamurlar içinde sığınacak bir yer bulamadığı için soğuğa dayanamayarak can veren bebeler…

Sınırlarımıza daha fazla yığılmayı önlemek amacıyla ordumuzun zulmü durdurma çabaları sahada istediğimiz sonucu vermiyor. ABD-RUSYA, AB Türkiye’nin elini kolunu bağlamakla meşgul… Yardım yok, feryat çok. Öyle bir yangın çıkardılar ki Türkiye dışına koca bir dünya yangın daha geniş alanlara yayılsın diye su yerine bölgenin benzinini dökmeye devam ediyor alevlerin üstüne.

        Güzel ülkemizin büyük bölümünün içinde bulunduğu koca kıtanın adıâdeta kitlesel ölümlerle, zulümlerle ve göçlerle anılır oldu. Tıpkı Çanakkale Şehitlerine şiirinde tasvir edildiği gibi…

“Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer”/ O ne müthiş tipidir savrulur enkaz-ı beşer!”

         Ve Osmanlı’nın çekilmek zorunda bırakıldığı her yerde bir türlü dinmeyen gözyaşları…

        Artık bunların da anlamlarını kaybettikleri zamanları yaşadığımızı düşünüyorum.

Emil Michael CioranGözyaşları ve Azizler adlı eserinin bir yerinde ölümün kimler için anlamlı olduğundan bahisle derki:

        “Ölüm, yaşamı tutkuyla sevmiş olanlar için anlamlıdır ancak. Bırakacak, terk edecek hiçbir şeye sahip olmadan ölmek! İlgisizlik, kayıtsızlık yaşamın ve ölümün inkâr edilmesidir. Ölüm korkusunu yenmeyi başaran kişi, bu korkunun başka bir adı olan “yaşam” karşısında da zafer kazanmıştır.”

        Gözyaşları ve Azizlerin okunmaya değer bir eser olduğunu Yeni şafak yazarlarından Fatma Barbarosğlu’nun 21 Şubat günü yayımlananKitapçı, Kitaplar, Gözyaşı ve Ağıt başlıklı yazısında eserle ilgili izlenimlerini okuduğum zaman öğrendiğimi söylemeliyim.

        “Taksi beklerken ayaküstü okumaya başladım. Taksiye binince okumaya devam ediyordum. Taksi şoförü haberleri dinliyordu. Haberlerin içinden ağıt kelimesini seçti kulağım.

Kitabı okumaya ara verdim. Radyonun sesini açar mısınız diyerek kendimi radyodan gelen ağıta bıraktım. O ağıt kimin içindi, söyleyen ses kime ait idi? Şoför haber peşinde dolaşırken rastlamış, benim talebim üzerine ağıtın söylendiği radyo kanalında ibreyi sabitlemişti.

Şu yaşadığımız günler için upuzun bir ağıt yakasım var. Ama o ağıtı, olmayan hangi sesimle, varamadığım hangi dağlardan aşağı salacağım ki!

Kitabın sayfalarına geri döndüm. Anladım ki kitap benim varamadığım menziller, söyleyemediğim sözler, dile getiremediğim kederler için, içini içime döktüğüm tek yer. Evet, kitap benim için bir “yer”.

Bunlardan bir köşeye oturup da zırıl zırıl ağlayalım diye söz etmiyorum elbette. Düşünüp yangınları söndürmek adına en makul çarelere sarılmak yerine, sadece üzülüp ağlamakla sonra da unutmakla zulme güç verip zalimin iştahını artırmaktan başka bir kıymeti harbiyesi olmayacak ah vahlarımızın.Pasif direnişten bile sayılamayacak!

Edebiyatımızın Hisarcılar’ından olarak bilinen Mehmet Çınarlı’nın bu coğrafyada başımıza gelen türlü sıkıntılar ve belalar için tespit ettiği temel neden bütün zamanlarda ve mekânlarda geçerliliğini korumaktadır. Şöyle demişti ‘Onlar’ şiirinde:

“Bizsiz ayakta durmaya yetmezdi güçleri,                                   

Her gün bizimle güçlenerek yettiler bize!

Kimin nerede hizalandığına bakınca fazla söze gerek kalmıyor aslında.

Günün her saati ‘Lebbeyk!’ seslerinin yükseldiği diyarlarda bakın mesela… Onca imkânlara sahip olanlar ‘Buyur Allah’ım her şeyimle emrindeyim!’ mi diyorlar, zulme finansörlük mü yapıyorlar? Netice…

        Netice şu: Allah’ın arzındayız, şeytanın izindeyiz.

        Zülüm kazanmaz da kim kazanır!

        Selamların en güzeliyle…

        H. Halim Kartal          23 Şubat 20

               

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.