Kararan bahtımızı aydınlatan kuraktan yanmış bitki örtüsünü yeşerten, geleceğe yönelik umutlarımızı artıran, açlık kıtlık korkumuzu gideren, doğaya hayat yaşayanlara mutluluk veren yağmurlar yağınca beraberinde bereketin güzelliğin ve yaşam sevincinin geldiği mayıs ayının ilk başlarından itibaren biraz gecikmeli de olsa ekinlere ve otlar güç kuvvet veren yağmurlar iştahımızı kabartıveriyor.
Bu yağışlar köylü için öyle bir güç ki olsa olsa o kadar olur, bir defa malları kıymetlenir fiyatları artar, çünkü kurak yılda mal da para etmez, beslenecek yem de olmaz saman da.. Onun için mal alıcıları mala para bağlamaz.
Bunları böyle yazarken aklıma küçüklüğümdeki bereketli yağmurlar ve onun getirdiği seller geliverdi de şöyle 5 yıl hatta daha gerilere gidiverdim. Havadaki verimli bulutlar arazinin üstüne şöyle simsiyah korkulu ama sevecen yaklaşırken hafiften düşen yağmur taneleri yüzümüze vurunca çocukluk bu ya anamızın babamızın öğrettiği o yağmur isteğimizi bütün köy çocukları kora halinde bağırarak söylerdik ve Allah?a haykırırdık.
Ver Allahım yağmur/Arabada çamur/Teknede bol hamur
Kuzucuklar buğday ister/Anacıklar arpa ister
Ver Allah ım göklerden/Bereket çıksın yerden
diye yakarır ve rabbimizin bunları dikkate alacağını da anamızın babamızın telkinlerinden anlardık. ?Guzum sizlerin isteğini yüce rabbim geri çevirmez isteyin guzum Allah?tan isteyin? derlerdi. İşte öyle bir çocukluğuma gidiverdim. Başka neler hatırladım bakınız.
ÖKÜZÜMÜ SEL ALDI
Sene 1955-56 idi. Köyümüzün karşısında birkaç bellik tarlamız var, oralara ekin ve bostan ekeriz. Burada bir de ulu ardıç ağacı var ki çok büyüktü. Günlerce yağmur yağsa altına bir damla bile düşmez ve bir sürü koyunu da korurdu.
Hasta olan bir öküzümüz vardı, babam rahmetli onu boynuzundan iple bağlar bana verir ve o tarlamızın kıyılarında otlatmamı ister ben de mecburi onu götürüp otlatırım. Buraya gelmek için bir çay var o çayı atlarız.
Mayıs ayının bu günleri idi zannedersem. Burada öküzü otlatırken çok şiddetli bir yağmur yağdı. Ben ardıç ağacının altına sığındım, karşı çayın kıyısında bir nene var Emine Karı, o da tarlasına soğan ekmekle meşgul. Ben ondan da cesaret alıyorum, yalnızım. Yağmur dindi ben de bulunduğum yeri terk ettim. Her taraf çamur deryası karşıdaki nene bana bir şeyler söylemeye çalışıyor ama ben onun dediklerini duyamıyorum.
Çünkü çok büyük bir hışırtı var ortalıkta. Meğer çaya sel gelmiş ben ise öküzün ipini salmıştım öküz çaydaki sele doğru yürüdü köylü dilimle ?duuuu vah gel hoyt moyt? filan dedimse de öküz dinlemedi çaya daldı, tam karşı kıyıya atlayacaktı ki selin getirdiği bir büyük taş öküze vurdu, öküz sele kapıldı ve gitti. Ben de daha yukarılarda kalabalık insanların sesleri geldiği için yukarı tarafa koştum onlara yalvarıyorum, ?emmiler öküzümüzü sel aldı? diye ama herkes can mal derdinde çayda köprü yok, arazideki bütün öküzler ve danalar yağmurda tutunamayınca köye geliyor, çobanlar sel malları almasın diye büyük malların arasında küçük dana ve koyun keçileri sıkıştırıp köye doğru atlatıyorlar.
Kendileri de tecrübeli oldukları için çayın daralan yerinde durup sele gidenleri kurtarıyorlar. Ben hala bana yardımcı olmaları için yalvarıyorum. Çünkü akşam babama ne hesap vereceğim, ne diyeceğim bütün korkum o. Zaten fakiriz evet öküz hasta masta ama nihayet öküz? Yenisini almaya paramız da yok köylülerin deyimi ile ?boyunduruk yerde kalacak?. Öküz hastalandı veya öldü mü köylü böyle der ?eyvah boyunduruk yerde kaldı? diye acizlenir hatta ağlardı yokluktan.
Ben tabi çocuk aklımla ağıtlar da söylüyorum.
Yağmur yağdı sel geldi çaya
Öküz gitmek için yol aldı köye
Kapıldı dağlardan inen sellere
Öküz belasını buldu Allahım
İsmail ne desin eve Allahım
Öküzü kaptırdım azgın sellere
Çare bulamam büyük dertlere
Suçumu nasıl desem şimdi pedere
Öküz buldu belasını Allahım
İsmail ne desin eve Allahım
Öküzün ayağı alabacak
İşten kaçar köşe bucak
Bir yem yerdi kucak kucak
Öküz buldu belasını Allahım
İsmail ne desin eve Allahım
Öküz saban algınıydı
Zalim pek iş yılgınıydı
Katçıda sele kapıldı
Öküz buldu belasını Allahım
İsmail ne desin eve Allahım
Öküz selde biraz yüzmüş
Geniş dingin bir yer bulmuş
Son bir gayretle kurtulmuş
İsmail neşesini buldu Allahım
Sen koru babamın kesesini Allahım
İsmail?e öküz gütmek düştü
Ona çok hizmet etmek düştü
Babaya da öküzü kesmek düştü
Nihayet öküz elden gitti
Eti de bizlere bir yıl yetti.
Benim yalvardığım çobanlar ?Senin öküz eve gidiyor oğlum ağlama? dediler de dünyalar benim oluverdi. Bu hatıramı da mevsiminde sizlerle paylaştım. Saygılarımla?
(*) Alız: Zayıfca

