Bu çok anlamlı ve inceden ayar veren sözü eskiden bizim küçüklüğümüzde atalarımız çok kullanırlardı. Belki o günlerde bizler bu sözün anlamını bilemiyorduk ama söylendiği yere ve duruma göre niçin ne maksatla söylendiğini sanki çözer gibi olurduk.
Birkaç manaya gelen bu sözü şimdi daha derin düşünüyorum. Uyuz kaşıntılı bir hastalık olduğu için adam uyuz olur kaşınır. Bir de tırnağı olursa bu uyuzu kaşıya kaşıya kanatır, çıban yapar. İşte bu söz böyle? Misal köyde kullanılışı şuydu: Bir adam biraz zengin, bağ bahçe mal mülk sahibi olur da birde heyet içersinde veya bu günün idaresinde bir makama sahip oluverirse, artık o gariban fakir fukaranın ondan çekeceği var demekti. İşte onun için bu mecazi sözü kullanırdı atalarımız: Allah uyuz versin de tırnak vermesin.
Rabbimiz bunların hesabını mutlaka çok daha iyi yapar, o Yaradadır, o merhametlidir, o esirgeyen bağışlayandır. Bunları niçin yazdım, işi lafı nereye getireceğim? Bakınız geçenlerde bir semt pazarına sebze almaya gittim, eşim ve çocuğumla? Şu yazın kavurucu sıcağının ve kuraklığın verdiği karamsarlık gerek şehir dışı kırsalda gerekse de şehrin içersinde her tarafı sarartmış. Daha güz gelmeden yapraklar hazan mevsimi gibi dökülmeye yüz tutmuş, her şeyler bir damla suya muhtaç iken insanın içersine bir hüzün, bir kâbus çöküyor. Ama bir de bakıyorsun ya Rabbim bu mübarek ayda oruçlu olarak pazara gidiyorsun, kurbanı olduğum cennet vatanımda çalışkan ve üretken yurdum insanı neler neler yetiştirmiş. Her taraflar yemyeşil, sanki bir cennet bahçesinde gibi görüyor insan kendisini.
O domatesler, o tazecik salatalıklar. 15-20 kuruştan alıcıya ulaşıyor tazecik fasulyeler. 50-75 kuruştan işlem görüyor, hem de seçip almak şartıyla. Biberilerin ise envai çeşidi; dolmalık, turşuluk, tombulu-sivrisi salçalığı 50 kuruştan, 1 liradan satılıyor.
Allah?ım bu insanlar sana ne kadar şükretse azdır, dedim. Böylesine cennetten bir köşe vatanda doğmuşlar, senin kulun peygamber efendimizin ümmeti ve İslam?ın bayraktarı olmuşlar, dedim. Kenara çekildim, insanların hareketlerini şöyle takip etmeye çalıştım, biraz da işin cılkını çıkartan insanları gördüm. Genelde bu günlerde buralarda satış yapanların çoğu üretici, sana bir fırsat vermiş seç al diye sen de bunun yetiriliş kıymetini bil, eziyetini bir göz önüne al. Canım bu da Müslüman malı, içersine giriverip de talan edercesine baskmaya, ezmeye ve zarar vermeye hakkımız da yok, değil mi. Bunun ardından diyorum ki
Allah ya uyuz verdiklerine tırnak da verseydi, yani sebze meyve bu kadar bol olmasa da aracıların elinde olsaydı, üreticinin elinden çıkmış olsaydı acaba böyle seçebilir miydik? Ve yine Allah?a şükredip Allah?ım sen bilirsin uyuzu verdin mi tırnağı vermiyorsun, eğer bu hazırcıların, aracıların elinde bir de tırnak olsa o uyuzun ne hale geleceğini düşünmek bile insanı ürpertiyor.
O azgın, o hırslı, tuzu kuru, cepleri ve mideleri doymak bilmeyen haris insanların hatta günümüz idarecilerinin bile düşünmediği, ömür boyu aklına bile getirmediği fakir fukara insanları bir kaşık kanda boğarlardı. Oysa şimdi bak şu pazardaki nimetin ve yeşilliğin güzelliğine? Bu kuraklığa rağmen senin bol bol rızık ve bereket verdiğin nimetlerinle mübarek ayda akşam sofralarında taze meyveler ve sebzeler yiyerek mutlu olurlar.
Allah?ım inşallah senin hazinende bol olan ve insanların mutluluğu ve yaşamı için çok elzem ve olmazsa olamazlardan olan o bereketli bol yağmurlarını salihler, fakirler, miskinler, sabi çocuklar ve dili yok ağzı yok diye tabir ettiğimiz mallar hürmetine, tez zamanda yağdır? Yarabbi sana hesapsızca şükür; uyuzla tırnağı verirsen de ehline ver yarabbi, ehli de bunu insanlığa faydalı olmak için kullansın?
ŞEHİR MAGANDALARI
Orucun sekizinci günü idi. Canımın sıkıntısı gitsin, eş dost ile görüşeyim diye çarşıya çıktım. Öğle namazını Kadı İzzettin Camii?nde eda edip Kültürpark?tan geçtim. Bir dostumu daha ziyaret edecektim tam o meşhur zafer?deki saatin yanındaki ışıklara geldim. Yol yayalara kapandı, araçlara açıldı. Yola bakıyordum; bir hanımefendi aracı ile gayet sağa yanaşıp orada park etmiş olan bir kamyonun ardına durdu. Sanırım birini bekliyordu, yoksa park yasak ama her taraf da araçlar dolu. Onun tam arkasındaki spor bir araba -önünde plakası yok arkasında var- bayana kızarak el kol hareketleri ile sinirlice çıkış yaptı. Sağa sola bakmadan bir başka yanından geçmekte olan araçla nerdeyse çarpışıyordu ki adam acı bir korna çaldı. Vay sen misin korna çalan, spor arabanın direksiyonunda bulunan bir maganda, gözünde siyah gözlükler, korna çalan adama ?ne var lan? diyerek ağza alınmayacak galiz küfürler savurdu. Allah?tan adam durmadı gitti.
Bu sefer ışıkları hemen geçen maganda aracını durdurdu ve geriye dönüp o sağa yanaşmış bulunan bayana başladı bağırıp çağırmaya. ?Çık oradan kadın sen bana kaza yaptıracaktın? diyor, bağırıyor? Kadın magandanın hareketlerinden küfürlerinden korkup hiç sesini çıkarmadı. Zaten çıkarsa o densiz adam kadını da dövecek. Artık hırsını alamayan maganda başladı sağa sola bağırıp çağırmaya, galiz küfürler savurmaya. Herkes mübarek günde başına gelecek beladan korkarcasına pustular, ben de dâhil dinlediler. Bu magandalara kim dur diyecek, bu Konya ne hale geldi, bu tür insanlara mı kaldı caddeler sokaklar anlayamadım, üzüldüm. Bunlar bu cesareti nereden alıyorlar, kime hava atıyorlar? Mübarek günde insanların hem ibadetlerine hem de onurlarına zarar veriyorlar. Allah bunların şerrinden korusun.
Saygı ile?

