Kültür ve Turizm Bakanlığı 2011 yılını ?Mehmet Akif Ersoy yılı? ilan etmişti.Türkiye?nin birçok yerinde onu anmak için programlar,etkinlikler ve yüzlerce de şiir ve kompozisyon yarışmaları yapıldı.?Akif?i en iyi kim anlatacak?? konulu bu yarışmaların hemen hepsinde onun Milli marş şairi olduğu, ülkesini çok sevdiği ve gerçek manada bir vatansever olduğu hatta bunu ?Çanakkale Şehitlerine? adlı şiirinde ispatladığı, ayrıca bu milletin kurtuluşunun gençlerin elinde olduğu ve Akif?in bunu ?Asım?ın nesli? teziyle ortaya koyduğu muhtemelen tüm kompozisyonlarda ve şiirlerde yer edinmiştir.Ayrıca vatanseverliğinin yanında şiirdeki müthiş ustalığı ve dilinin ne kadar tatlı ve beliğ olduğundan bahsedilmiş hatta belkide Süleyman Nazif?in şu sözleri bile buna eklenmiştir: ?Allah?ın şehitleri olduğu gibi, Allah?ın şairleri de vardır.?Bu övgülerin hepsi doğrudur ve üstad bunların hepsini hakediyor.Fakat bu bir yıl boyunca yapılan Akif?i anma (maalesef Akif?i anlama değil) etkinliklerinde ve yarışmalarında ?Milli şair?,?vatan şairi? diye anılan Akif?in acaba bir ?Kur?an şairi? olduğundan hiç bahsedildi mi?Zannetmiyorum.Çünkü buülkede onun en büyük özelliği olan Kur?an şairliği vasfı hep gözardı edildi.(zaten bu ülkede Kur?an?ın göz ardı edilmediğini veya ettirilmediğini kim söyleyebilir ki).Vatanını ve milletini çok seven bizim insanımız onlara hizmet edeni tabiki sevecektir ve onları her vesileyle takdir edecektir de.Fakat kitabını yani Kur?an?ını zaten tanımayan insanlar Akif?in Kur?an aşığı olduğunu ve onun Kur?an?ı hayata müdahil etmek içinonu hayatın aktif bir öznesi kılmaya çalıştığını ve bunun için bir ömür tükettiğini nereden bileceklerdi ki.Belki Türk insanı Kur?an?ı biliyordu onu dinin temel kaynağı olduğunu kabul ediyordu; fakat Kur?anı açıp okumayan okusa bile anlamayan,yanisadece yüzünden okuyan bir başka ifadeyle kıraat ile okumayı tertil ile okumaya tercih edeninsanlar Kur?an?ı nasıl anlasındı ki ve onu anlamayan Akif?in aslında bir Kur?an şairi olduğunu ve onun hayatını Kur?an?a adadığını nereden bilsinlerdi ki.
Türk insanının Kur?ana yaptığı muameleyi Akif?in şu şiiri anlatmaya kafidir herhalde:
İbret olmaz bize her gün okuruz ezber de
Yoksa hiç mana aranmaz mı bu ayetlerde
Lafzı muhkem yalnız anlaşılan Kur?an?ın
Çünkü kaydında değil hiç birimiz mananın
Ya açar nazmı celilin bakarız yaprağına
Yahut üfler geçeriz bir ölünün toprağına
İnmemiştir hele Kur?an şunu hakkıyla bilin
Ne mezarlıkta okunmak ne fal bakmak için
Peki Türk insanını Kur?an?ı anlamamakla yani onu hayata aktarıp onunla amel etmemekle suçlayan Üstad?ın kendisi Kur?an?ı anlamak için ne yapmıştır. O hayatının tümünü ?yani tüm şiirlerini ve daha önce ?Sırat-ı Müstakim? ve ?Sebilürreşad? dergilerinde yaptığı tüm çalışmalarını ve daha nicelerini ? Allah?a adamıştır ve bunu Kur?an pınarından faydalanarak başarmıştır. Üstadın çok fazla bilinmeyen fakat en önemli uğraşısıhayatının son on yılınıadadığı Kur?an meali çalışmasıdır.Maalesef bugün elimizde onun Kur?an meali bulunmuyor.Ama Akif?in bu mealiyle ilgili çok uzun bir öyküsü var.Bununla ilgili olarak Dücane Cündioğlu?nun müstakil bir eseri var: ?bir kur?anşairi?. Bu kitaptaonun bu mealiyle ilgili çok geniş ve tafsilatlı bilgiler mevcut.Bu yüzden Akif?i daha iyi tanımak isteyenlere bu güzel eseri tavsiye ederim.
Özet olarak Akif?in Kur?an mealinden bahsetmek gerekirse bu mealin öyküsünü iyi anlamak için olaya en baştan yani 1925?ten başlayalım:
21 Şubat 1925 yılında mecliste Kur?anın tercümesi ve tefsir?i ve ayrıca Sahih-i Buhari?nin çevirisi için önergede bulunuluyor ve 20,000 liralık bir miktarında bu işler için tahsis edilmesi isteniyor. Aynı gün önerge kabul ediliyor.Kur?an tefsirinin Elmalılı Hamdi Yazır?a,Sahih-i Buhari?nin ise Akif?in en yakın arkadaşlarından olan Babanzade Ahmet Naim?e ve Kur?an tercümesinin ise Mehmet Akif?e verilmesi öngörülüyor.Ve hiç vakit kaybetmeden bu üç büyük ilim adamınabu teklifler götürülüyor. Hamdi Yazır ve AhmetNaim kendilerine yapılan teklifleri hemen kabul ediyorlar.Fakat bu işler arasında en zor olanı tabiki de Kur?an tercümesidir.Çünkü Kur?an?ın bire bir tercümesi imkansızdır.Akif?te bu görevi yapmanın imkansız olduğunu ve bu teklifi kabul edemeyeceğini söylüyor.Ve defaatle yapılan ısrarlara rağmen bu görevi üstlenmeyi her seferinde reddediyor.Akif?in teklifi niye reddettiğini Hasan Basri Çantay bir hatırasında şöyle anlatıyor:
Rahmetli Hamdi Akseki,Büyük Millet Meclisinin kararına istinaden Kur?an-Kerim?in tercemesi işini Mehmet Akif merhuma tevdi etmeye uğraşıyor,o da ?Hayır! Kur?an terceme edilemez!? diye buna muvafakat etmiyordu.Ben de o sırada İstanbul?da idim.Bir aralık içimizden biri ?Canım,iki gözüm mümkün olabildiği kadar da terceme edilemez mi ya?? deyince, Akif merhum kükreyerek şu cevabı verdi: ?Mümkün olabildiği kadar da ne demek? Ben mümkün değildir diyorum.Bana şu ilk sure?nin,Fatiha?nın ?elhamdülillahi? cümlesini,tam karşılığı ile dilimize çevirebilir misiniz? Hepimiz derin düşüncelere daldık,gerçekten onun tam bir tercemesini başaramadık.1
Akif?in bu cevabına rağmen onu ikna için onlarca kez girişimlerde bulunuldu.Ama üstad bu işe yanaşmıyordu.Fakat Hamdi Yazır onunla son kez görüşmek istedi ve onu bir gece Fatih?te ki evine davet etti. Ayrıca Akif?ten başka daha birçok davetli de orada hazır bulunuyordu.Amaçları Akif?i hep birlikte sıkıştırıp ikna etmekti.O gece ki bu uzun soluklu görüşmeyi Akif?in en yakın arkadaşlarından olan Eşref Edip şöyle anlatıyor:
(Elmalılı)Hamdi efendi:
- Hakkıyla tercümenin mümkün olmadığı tabiidir.Ancak bu bir ?meal? olacaktır.Madem ki bu işi her halde bizim yapmamız arzu ediliyor ve bu hususta ısrar olunuyor,artık bunu kabul zaruridir. Ancak biz de mümkün olanı yaparız.Tabii,meal olmasına onlar da muvafakat ederler.Siz kabul etmezseniz ben de kabul etmem.
Hamdi Efendinin bu mütaalası karşısında üstad düşünmeye başladı.Bu meal kelimesi onu biraz yumuşatmıştı.2
Gerçekten de bu olayın üzerine Akif artık Kur?an meal?ini kabul etmişti.Akif?in tercümeden kastı ?Kur?an?ın bire bir aynı güzellikte Türkçeye aktarımı? idi. Bunun imkansız olduğunu bilen Akif işte bu yüzden yapılan tüm teklifleri reddediyordu.Fakat Elmalılı Hamdi efendinin ?buna meal diyelim? teklifi onu ikna etmişti. Meal?den kasıt ise Kur?an?ın ancak anlaşılabildiği kadar çevirisi bir başka deyişle mütercim?in ilminin yettiği kadarıyla çeviri yapmasıydı.Bu da Akif?in Kur?an üzerine nasıl titrediğini ve nasıl hassasiyetle yaklaştığını gösteriyor.Bundan sonra 1925?te Mısır?a giden daha doğrusu gitmek zorunda bırakılan Akif Kur?an meal çalışmalarına orada başladı. Akif?in Mısıra gitme sebebini bir hatırasında Şefik Kolaylı şöyle anlatıyordu:
Yarın Mısır?a gideceğini ve arz-ı veda?a geldiğini söyledi.Çocuklarının tahsil ve terbiye çağı olduğunu,şimdi Mısır?a gitmekle çocuklarının tahsillerinin sekteye uğramasının muhtemel bulunduğunu ileri sürerek kararından vazgeçmesinde ısrar ettik.Akif büyük bir hüzün ve teessür içerisinde dedi ki: ?arkamda polis hafiyesi gezdiriyorlar.Ben vatanını satmış ve memlekete ihanet etmiş adamlar gibi muamele görmeye tahammül edemiyorum ve işte bundan dolayı gidiyorum.? 3
Akif Kur?an meali üzerinde tam yedi sene çalıştığını kendisi söylüyor.Ve bu yıllar içinde bazı tercüme örneklerini İstanbul?a (Elmalılı) Hamdi efendiye gönderiyor.Ve kendisi de meali bitirmeye var gücüyle çalışıyor.Eserini 1932?de bitiriyor fakat hala bazı eksiklikler olduğunu belirtiyor.Fakat Türkiyeden gelen bazı haberler onu tedirgin etmeye yetiyor ve göndermiş olduğu meal müsveddelerini/örneklerini bazı düzeltmeler yapacağı ve meal?in tamamını bir anda göndereceği bahanesiyle geri aldırtıyor.Çünkü Türkiye?de Türkçe namaz kılınması için ve her türlü ibadetin Türkçe olması için bir inkılab hareketi başlamıştı.Bunu Eşref Edip bir eserinde şöyle anlatıyor:
Türkiyede ibadetlerde bir inkılap yapmak,namazlarda Kur?an yerine Türkçe tercümesini ikame etmek cereyanları başlayınca,Akif?in zihni altüst oldu, ?Benim tercümeyi bunun için mi istiyorlar? diye endişeye düştü.Filhakika devrimciliğin o taşkın ve azgın devirlerinde,mabedlerde Kur?an yerine Türkçe tercümesini ikame etme hareketi başlamıştı.Birtakım hanende hafızlar camilerde Kur?an yerine tercümeleri aynı makamla okumaya başlamışlardı.Hele intihab ettikleri tercüme baştan başa yanlışlarla,tahriflerle dolu olan Cemil Said?in Fransızca?dan tercümesi olduğu için çok yakışıksız ve saygısız bir şey olmuştu.4
Akif?in bu endişe ve korkusunu Şefik Kolaylı bir hatırasında şöyle anlatıyordu:
Akif yaptığı tercümeyi beğenmediğini ileri sürerek göndermedi.İstanbul?a geldiği zaman bu meseleyi sorduk: ?Tercüme güzel oldu,hatta umduğumdan daha iyi.Lakin onu verirsem,namazda okutmaya kalkacaklar.Ben o vakit Allahımın huzuruna çıkamam ve Peygamberimin yüzüne bakamam? dedi.5
Ayrıca yine bu konuyla ilgili Ruhi Naci Sağdıç?ın Akif?le ilgili bir hatırasını aktaralım:
Akif mealiyle ilgili asıl korktuğu akıbeti şöyle açıkladı:
?Tefsirsiz ve izahsız tercümeyi eline geçirenlerden bazı mızrak kafalı cüretkarlar türeyecek; ?Kur?an?ın manasını ? Arapça bilmediğimiz için ?anlamıyorduk amma işte tercümesi meydanda. ?Bizim de akıl ve idrakimiz, bizim de yeter derece kıyaset ve siyasete vukufiyetimiz var? diyerek pis pabuçlarıyla mindere, minbere çıkacaklar ve orada vaaz edecekler,hutbeler iradına yeltenecekler,İslam?daki hakiki mana ve maksadı kavramadan irşad yerine ifsada kalkışacaklar. Öyle küstahların önüne ne ile ve nasıl geçilir??6
Akif işte böyle bir hassasiyetle, bitirdiği mealini İstanbul?a göndermedi.O kendi eserinin Türkçe namazlarda okutulacağını sezmişti ve böyle bir günahın mesulu olmamak için büyük emeklerle bitirdiği eserini bastırmaktan vazgeçmişti.Bu arada devrimin ve inkilapların müsebbibi olan Mustafa Kemal bile ısrarla onun eserini istiyordu.Bir yazar olan Sadettin Işık onun bu ilgisini şöyle aktarır:
Atatürk yapılan tercümeler üzerinde hassasiyetle duruyor , hiçbiri tercüme üzerinde karar veremiyordu.?Şair Mehmet Akif?in yaptığı tercümeyi isteyelim,vermezse çaldıralım buyurdular.?7
Akif?in mealinin bu kadar çok istenmesinin sebebi herhalde Atatürk ve arkadaşlarının kötü amaçlarına rağmen yine de ?En azından şu güzel halkımıza(!) güzel bir meal kazandıralım ki namazlarda onu okusunlar? diye düşünmeleri değildi.Bunu Eşref Edip aynı eserinde şöyle aktarır:
Bu devrimle alakalılar dediler ki: ?Akif?in tercümesi var ya onu alalım.Onun doğruluğuna bütün müslüman halkın itimadı var.Camilerde,namazlarda o okunursa kimse birşey diyemez,sesini çıkaramaz.Bu iş olur biter.8
Bu ilginin yani namazın ve diğer ibadetlerin Arapça değilde Türkçe olması için uğraşılmasının sebebi derinlerde yatan bir gerçeğe Atatürk?ün bir hayaline dayanır.Kazım Karabekir Mustafa Kemal?in daha Cumhuriyet ilan edilmeden önce, 14 Ağustos 1923?te Maarif programını tesbit edecek Heyet-i İlmiye şerefine Ankara?da verilen bir çay ziyafetinde ?Kur?an?ı Kerim-i Türkçeye aynen tercüme ettirmek? meselesini ortaya attığını ve kendisine şöyle dediğini rivayet etmektedir:
Evet Karabekir! Arapoğlunun yavelerini(saçmalıklarını) Türkoğullarına öğretmek için Kur?an?ı Türkçe?ye tercüme edeceğim ve böylece de okutacağım;ta ki budalalık edip de aldanmakta devam etmesinler.9
Atatürk?ün burada Arapoğlu diyerek bahsettiği alemlere rahmet olarak gönderilen Hz Muhammeddir.Yave dediği ise Allah?ın ?kendisinde hiçbir şüphe olmayan kitap?(bakara/2) diyerek tanıttığı Kur?an?ı Kerimdir.Atatürk?ün bu sözleriyle İslam?a bakışını da öğrenmiş oluyoruz.
Tekrar Akif?in mealine dönelim.Akif 1936?da Mısırdan Türkiyeye hastalığı sebebiyle dönmek istediğinde elindeki meal müsveddelerini oradaki en yakın arkadaşlarından olan ve kendisine çok güvendiği bir zat olan Yozgatlı Mehmet İhsan Efendi?ye bırakıyor ve ona şunu vasiyet ediyor:
Ben sağ olurda gelirsem, noksanlarını ikmal eder,ondan sonra basarız.Şayet ölürde gelemezsem bunu yakarsın.10
Akif mealinin ? ki hayatının son on yılını ona hasretmişti ? kötü amaçlar için kullanılmamasını istediğinden onun yakılmasını bile göze almıştı.O Kur?an üzerinde işte böyle hassastı.
Akif dediği gibi Mısır?a bir daha geri dönememiş,İstanbulda 1936?da vefat etmişti.Akif?in vefatından sonra defalarca Mehmet İhsan Efendi?ye gidilip meal istenmiş,fakat İhsan Efendi her defasında da onu Akif?in vasiyeti üzerine yaktığını söylemişti.Acaba İhsan Efendi bu muhteşem eseri gerçekten yakmış mıydı? Onu saklamış veyahut bir başkasına vermiş olamaz mıydı? Bunun cevabını İbrahim Hakkı Şengüler?in hatıralarında buluyoruz:
Yıl 1961...İhsan Efendi Mısır?daki evinde ölüm döşeğindedir.Oğlu Ekmeleddin?i yanına çağırır ve ona şu vasiyette bulunur: ?Oğlum bu dünya fanidir,hepimiz ölümü tadacağız.Sana ben öldükten sonra yerine getirmeni istediğim önemli bir vasiyetim var.Gördüğün şu gözlerde bir iki tomar defter var.O gözün anahtarı orta gözdedir.Ben ölünce o gözü açıp oradaki defterleri yakacaksın.?11
İhsan Efendi öldükten sonra oğlu söyleneni yapıp çekmeceyi açmış ve orada Akif?in mealiyle birlikte babasının Akif?in mealini temize çektiği bir defter görmüş.Birkaç tanıdığını çağırıp bu konuyu onlara danışmış ve ortak bir kararla yakılmasına karar vermişler.(Çünkü Türkiye de 1960 darbesi meydana gelmiş ve gündemi yine Türkçe ibadet ve ezan konuları meşgul etmiştir.)Aynı gün de bu şaheseri Mısır?da bir evde yakmışlar.
O gün orada hazır bulunup eserin yakılmasında bizzat rol alanlardan biri olan İbrahim Sabri Bey (son şeyhülislam Mustafa Sabri Bey?in oğlu) olayın vahametini anlatan bir dörtlüğü hemen oracıkta söyleyivermiştir.
O bir eserdi ki yangın denilse layıktı,
Eğer kalaydı yakar,kül ederdi imanı.
O bir ateşti ki sönmeden etmezdi ihrak,
Yakıldı,sönmesi kurtardı nass-ı Kur?an?ı.12
İşte kendisi hakkında bir zamanlar her türlü spekülasyonun yapıldığı Akif?in Kur?an mealinin hikayesi burada bitiyor.Orada o gün hazır bulunanlardan olan ve meal?in nasıl yakıldığını kamuoyuna aktaran İsmail Hakkı Şengüler yıllar sonra yaptıkları bu işin yanlış olduğunu ve kendisinin çok üzgün olduğunu yine hatırasında anlatıyordu.Üzülmesinde gerçekten haklı.Çünkü Eşref Edip?in mealle ilgili yaptığı şu açıklamadan sonra böyle kıymetli bir eserin bugüne ulaşamamasının ne denli hüzün verici olduğu anlaşılıyor.
1932?de Mısır?a gittiğim zaman Hilvan?da üstada misafir olduğum için bu tercümeyi baştan başa okudum.Üstad bunu kendi eliyle tebyiz etmiş olmakla beraber çok yerlerinde çıkıntılar,tashihler vardı.Birkaç cüz?ü okuyunca tercümenin ehemmiyet ve azametini gördüm: O ne sadelik o ne ahenk! Ayetler arasındaki irtibatı muhafaza hususunda öyle büyük bir kudret göstermiş ki bütün bir sureyi okursunuz da hiçbir ayetin başında veya sonunda ufak bir irtibatsızlık göremezsiniz. Müfessirler ayetler arasındaki irtibat ve münasebetleri anlatmak için sahifeler dolusu izahatte bulunurlar.Üstad ise bu irtibatı fiilen o surette de yapmış ki bir ayetin bitip diğer ayetin başladığının farkında bile olmazsınız.Bir şiir gibi senelerce üzerinde işlenmiş,hiçbir tarafında, hiçbir noktasında hiçbir pürüz kalmamış.Su gibi akıyor.Bir çağlayan gibi gönülllere heyecan veriyor.
Beyanın ulviyetine,kudsiyetine o kadar itina göstermiş ki okuduğunuzun kelamullah olduğunu hemen hissedersiniz.Kur?an?ı Celil?in hususiyet-i ifadesi,tercümesinde de ?kudret-i beşer dahilinde ?mütecelli.O vakit tamamıyla kanaatim teeyyüd etti ki: ?Yeryüzünde Akif?ten başka o selaset ve kuvvetle Kur?an?ı tercüme edebilecek hiç kimse yoktur.? diyen Süleyman Nazif tamamıyle haklıdır.Hakikaten Cenab-ı Hakk bu mazhariyeti yalnız Akif kuluna ihsan etmiş.13
Mehmet Akif Ersoy gerçek bir Kur?an şairiydi.O ?doğrudan doğruya Kur?an?dan alıp ilhamı asrın idrakine söyletmeliyiz İslamı? diyen bir Kur?an aşığıydı.Ve Kur?an?a çamur atılmasın,o kötü niyetlere alet edilmesin diye hayatının son on yılını adadığı Kur?an mealinini hiç düşünmeden,bir anda silip atabilecek kadar iman sahibiydi.Hayatının büyük bir kısmını adadığın eserini bir çırpıda atmak kolay değil.Çünkü o senin artık çocuğun gibidir.Çocuğunu bile bile nasıl kurban edebilirsin ki?... Fakat insan Hz İbrahim gibi olursa çocuğunu da çocuğu gibi sevdiği her şeyi de feda edebilir Allah?a.İşte Akif?teki de böyle bir iman güneşiydi.
Akif?i bu vesileyle(2011 Akif yılı)anlamaya çalışalım anmaya değil.Çünkü anmak değeri geçmişe hapsetmektir,anlamak ise onu buraya ve şimdiye taşımaktır. Akif?i anlayalım, yani onun Kur?an?ı nasıl bir ömür boyunca hayata müdahil etmeye çalıştığını yani onu hayatın aktif öznesi yaparak onunla hayatı inşa etmeye çalıştığını görelim.Bizim de amacımız Akif gibi Kur?an?ı anlayıp onu hayata taşıyabilmek olsun.Ve amacımız rızay-ı İlahi?ye ulaşmak olsun.
Kaynaklar:
1 Hasan Basri Çantay;?Baltacıoğlu ve Kur?an? sf 100, Aralık 1957
2 Eşref Edip;Kur?an tercümesi; ?Mehmet Akif:Hayatı,Eserleri?
3 Fahri Kutluay; ?Aydınlatılan iki mühim sır?,sf 375-376,Nisan 1951
4 Eşref Edip; ?Akif?in Kur?an tercümeleri nasıl başladı.sonra nasıl yakıldı?? sf 291-295
5 Fahri Kutluay; age.
6 Ruhi Nuri Sağdıç;Kur?an Tercemeleri Münasebetiyle Mehmed Akif Merhum Hakkında Hatıralar, sf 281-283,Mayıs 1958
7 Sadettin Işık;Sadettin Kaynak(söyleşi),?Resimli Radyo Dünyası? sf19,Ekim 1950
8 Eşref Edip; age 2.
9 Uğur Mumcu;?Kazım Karabekir anlatıyor?,sf 93-94 , İstanbul 1990
10 Eşref Edip; age 1 ve 2.
11 İbrahim Hakkı Şengüler;Açıklamalı Mehmet Akif Külliyatı,sf 228-235,İstanbul 1992
12 İbrahim Hakkı Şengüler;age
13 Eşref Edip ?Mehmet Akif:Hayatı ve Eserleri?,sf 105,İstanbul 1938

