BİST
ALTIN
DOLAR
STERLİN
EURO

 

Rahmetli Barış Manço’nun modern hayatın insanı evire çevire ne hallere dönüştürdüğünü anlattığı, bir dönem yediden yetmişe zevkle dinlediğimiz ‘Sarı Çizmeli Mehmet Ağa’ adlı şarkısının her mısraına ‘yaz’ tembihiyle başlarken ne kadar haklı olduğunu düşündüm. 

         Bir şarkı içine insanoğlunun yeryüzü macerasında binlerce yıllık tecrübelerden süzülüp gelen bilgeliğini yerleştirmiş ustaca. İşte unuttuklarımız: Karşılık beklemeden sevmek, selamı yaymak, elinden geldikçe iyilik etmek, yoksulu, yetimi görüp gözetmek ve kazanılan her şeyin burada bırakılıp sadece beş metre bezle gidileceğini asla hatırdan çıkarmamak…

 

         Yazık ki unutuyoruz; çünkü insanın bir tarafı nisyan yani unutma, unutuş. Bu özellik yapısında var. Var; ama çaresi de var. Bunun telafisi zikir yani bir şeyi sürekli anma, hatırda tutma, ilkeli hareket etmedir ki Kur’an’da insanların devamlı tezekkür ve tefekkür etmelerinin emredilmesi bu nedenle olsa gerek.

 Allah’ın insanlar içinden insanlar için seçip gönderdiği elçilerin her biri farklı bir mesaj getirmemiş. Birinin getirip de bir süre sonra toplumun unutarak veya kasten bozup aslından uzaklaştırdığını bir sonraki hatırlatmak ve uyarmak için geliyor. Örnek olarak insanın bu unutucu yanını bildiği için bir hataya düşerim korkusuyla üzerine aldığı yöneticilik sorumluluğu, titizliği ve adaleti ile abide bir şahsiyet olan Hazreti Ömer’in kendisine ölümü her gün hatırlatacak bir adamı görevlendirdiği anlatılır.

 

         Sorunun temeli bahse konu olan şarkının sonunda dile getirildiği gibi doğruyu söylemek değil, söyleyenin kendisinin de söylediğinden ders almaması. Maalesef durumumuz aşağı yukarı Barış Manço’nun o güzelim şarkısının şu sözlerindeki gibi:


“Yaz dostum Barış söyler kendi bir ders alır mı
Yaz dostum su üstüne yazı yazsan kalır mı
Yaz dostum bir dünya ki haklı haksız karışmış
Yaz dostum boşa koysan dolmaz dolusu alır mı

Yaz tahtaya bir daha tut defteri kitabı
Sarı çizmeli Mehmet ağa bir gün öder hesabı”

 

          Hiçbir şeye aldırmaz, har vurup harman savuran, sorumsuz, vurdumduymaz bir yaşayışın doğal sonucu olarak başımıza bir felaketin gelmeyeceğinden nasıl emin olabiliriz? Bir gün hesabı ödeyecek olan “Sarı çizmeli Mehmet Ağa” biz olamaz mıyız?  Allah, Kıyame suresinin 36. ayetinde “Ne yani insan hesaba çekilmeden  başı boş bırakılıvereceğini mi sanır?” Beled suresinin 5. ayetinde “İnsan hiç kimsenin kendisine güç yetiremeyeceğini mi sanır? Aynı surenin 7. ayetinde ise “Yoksa o, kimsenin kendisini görmediğini mi zanneder?”  buyuruyor. Bunun gibi daha birçok ayetten anlaşılıyor ki  yapıp ettiklerinden dolayı insanın hesaba çekilmemesi konusunda hiçbir boşluk yok.

Bu durumda inanan ve bunun gereğini yapma iddiasındaki insanın, her yerde ve her durumda tutunduğu takdirde kendisini izzetli ve değerli kılacak olan temel ilkelerle yaşaması, bunu yaşama biçimine dönüştürmesi, unutup zalimleşenlere de unuttuklarını hatırlatmak gibi bir görevi olduğunu bilmesi gerekiyor.

 

Barış Manço  “yaz dostum” la başlayan sözleriyle bunu yapmış bana göre. Hem de çok iyi yapmıştı.

Barış’ın söylediklerini çoğaltabiliriz aslında. Çoğaltabiliriz de nasıl? Bizim de ‘yaz dostum’  hitabıyla başlayıp söyleyebileceğimiz bir mesajımız var mı? Esasen böyle bir derdimiz var mı, söylemeye dermanımız var mı? Dahası yaşanmadan sözün ve söyleyişin bir önemi var mı?

 

Bunları geçen gün şirin ilçemizin her yerindeki insanına hizmet şevkiyle dopdolu, çalışkan ve bana göre pek müşfik kaymakamı Tuncay Sonel Bey’in beraberindeki heyetle hastane ziyareti sırasında düşündüm. Acil serviste müşahede odalarından birindeydim. Oradaki hastalarla tek tek ilgilenişi hele yatağından doğrulamayacak kadar yaşlı bir dedeyi bir kucaklayışı, moral dolu sözleri ve müşfik tavırları ile oradaki herkes gibi beni de duygulandırmıştı.

 

Kaymakam Bey’in köyleri, kasabaları ziyaret ettiğini, yaşlı hemşerilerimizle, fakirlerle, yetimlerle ilgilendiğini duyuyordum. İnsanlarla her bakımdan sıcak bir iletişimi vardı. Bu ilgi, göstermelik bir ilgi değildi. Unuttuğumuz değerlere göre yaşayıp bunların gerektirdiği davranışları oldukça doğal biçimde gösterebilen sorumlu bir insanın davranışlarıydı. O Barış Manço’nun bahsettiğim şarkısının sözlerindeki yazılmasını istediği güzellikleri hayata geçirmek için insanları organize etmeyi başaran bir gönül insanıydı. Hani Barış Manço:

 

           “Yaz dostum yoksul görsen besle kaymak bal ile
            Yaz dostum garipleri giydir ipek şal ile
            Yaz dostum öksüz görsen sar kanadın kolunu
            Yaz dostum kimse göçmez bu dünyadan mal ile”                                        diyordu ya işte  kaymakam bey bu idi.  

                                                                                            

İnsanlarla kurduğu bu güzel iletişimle, bütün kurumları uyum içinde ve hizmet odaklı çalıştırmasıyla, uygulanabilir projeler üretilerek daha güzel, daha mutlu ve daha müreffeh bir  Seydişehir’in doğması için taşıdığı enerjiyle değerli Kaymakamımız Tuncay Sonel Bey’in her bakımdan büyük bir kazanç olduğunu düşünüyorum.

 

Umarım onun bu şevki hepimizi harekete geçirir.

 

Selamların en güzeliyle…

 

Hacı Halim Kartal

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.